-Kanlıpınar Göleti, Ankara’ya giderken insanların gördüğü ve DSİ’ye ait bildiğiniz göletti…
-Zamanın Odunpazarı Belediyesi söz konusu göleti DSİ’den istedi ve kiraladı.
-Kiralaması da öyle uzun falan sürmedi.
-Belediye ile hükümet aynı partiden olduğu için kiralama işi birkaç günde tamamlandı.
-Belediye göletin etrafının düzenlenmesine büyük çaba harcadı.
-İnsanların piknik yapabilecekleri yerler oluşturdu.
-Suda yüzen tekne getirip koydu.
-Belediye’de yönetim değişti, AK Partili başkan gitti, CHP’li başkan geldi.
-Yeni yönetim de sözü edilen bu gölete önem verdi.
-İnsanların piknik yaptığı alanları hem genişletti hem de yeniledi.
-Tam da bu sırada Belediye’nin kiralama süresi bitti.
-Gölet’in sahibi olan DSİ, kiralama sözleşmesini uzatmadı. “Ben işleteceğim” dedi.
-Belediye’den alınıncaya kadar “şehri Derya” olan gölet, DSİ’nin “Kanlıpınar Göleti ve Rekreasyon Alanı” adı altında önceki gün yeniden açıldı.
Şimdi:
Hiç kimse çıkıp başka bahaneler ileri sürmesin.
Söz konusu göletin DSİ tarafından belediyeden alınma nedeni kesinlikle siyasi bir karardır.
AK Parti’nin “Kendi malımızla CHP’li belediye’ye pirim yaptırıyoruz” düşüncesidir.
AK Partililerin bu şekilde düşünmesinde belki kendi pencerelerinden bakıldığında haklılık payı da olabilir.
Ancak…
Bu durumun AK partililer için taşıdığı bir risk vardır ki, bu risk de “Ben işleteceğim” dedikten sonra, ortaya farklı bir şey koyulamadığında açığa çıkar.
özetlemek gerekirse…
Şehri Derya parkını belediye’den alıp, kendi işletecek olan DSİ bu yerde, belediye’nin verdiği hizmetten daha iyi bir hizmet vermek durumunda.
Hatta bir farklılığı ortaya koymak zorunda ki, insanlar bir kıyaslama yapıp “İyi ki burası belediyeden alındı” diyebilsin.
Yoksa…
Aynı mekanda aynı hizmet, benzeri şekilde verilecekse ya da yeni gelen eskiyi aratacaksa, bu durumun faturası bir şekilde birilerinin önüne gelir.
.....
Uzaylıların istilası
vız gelir valla…
-Ana Caddeleri araçlar istila etmiş…
-Sokak araları ise park yapan araçların işgalinde…
-Her köşe başını dilenciler işgal etmişler…
-Kafe önlerini ise "Harçlık ver" diyen çocuklar istila etmiş…
-Kent Merkezi resmen beton binaların işgali altında…
-İçlerinde belki de en zararsızları ama korkanlar için köpek işgali var şehrin merkezinde…
-Boş arsalar çöp istilasında…
-özürlüler için ayrılan araç park yerlerini, kafadan özürlüler işgal etmiş halde…
-Okul önlerinde seyyar satıcı işgali…
-Duvar ve Direkler, afiş yapıştırma işgali altında…
-Kapıdan satış yapıp insanların canını yakanlar, şehrin dört bir yanını işgali altına almış…
-Esnafın malları kaldırımları işgal etmiş…
-Kafanızı kaldırdığınız her yeri led ekranlar istila etmiş…
-Araç park edebileceğiniz yerler, esnaflar tarafından dubalarla işgal edilmiş…
-Apartman cepheleri reklam alanı istilasında…
Kısacası…
çıkın sokağı şöyle bir dolaşın.
Bu yazdığımız işgal ve istilaların birçoğuna şahit olacaksınız.
Günlük yaşamımızı bu denli etkileyen bu kadar çok işgal ve istila yaşıyoruz ki, uzaylılar dahil hiçbir istila bizi korkutamaz…
.....
Siyasi ben(lik) getirmedi mi bizi bu hale?
Bazı insanlar, halka hizmet etmenin sadece makam sahibi olmakla mümkün olacağını düşünüyor.
Hatta…
Bazı insanlar, hizmetin ancak kendileri o makama geldiğinde olacağını zannediyor.
Böyle düşündüğü için de siyaseti makam sahibi olmak ya da geldiği makamı korumak için yapıyor.
Dahası…
Aynı insanlar koltuğu bir tek kendilerinin hak ettiğini düşünüyor
Egoları adeta tavan yapmış durumda.
Her şeyin kendileri ile başlayıp, kendileriyle son bulacağı gibi sığ bir düşüncenin esiri olmuşlar neredeyse.
İşte bu yüzden günümüzde tartışmalar hep isimler üzerinden yapılıyor.
Yıllardır üzerinde durulan isimlerin hep aynı isimler olması da belki de bu yüzden…
Belki de bu yüzden “Siyaset” dediğimiz hizmet alanı her geçen gün “Herkesin kendi bildiğini okuması” haline geliyor.
Akıl, bilim, proje, beklentiler, ihtiyaçlar hak getire…
-“Ben varsam hizmet gelir, ben yoksam hizmeti rüyanızda görürsünüz” tavrıdır bugün siyasette var olan bütün sıkıntıları yaşamamızın nedeni.
-“Hizmeti ancak ben yaparım” diyenlerin, hiçbir şey yapamadığı gibi var olanları da berbat etmesine rağmen, makamını koruma adına hala “Ben” diye ısrar etmesidir.
.....
İyi de… zaten normal
olan bu değil mi?
Normalde…
Aynı partiden 3 belediye başkanı bir etkinlikte yan yana geldilerse, burada haber etkinliğin ta kendisidir.
Zira…
Aynı partiden 3 belediye başkanının yan yana gelmesinin pek haber değeri yoktur.
Bu zaten olması gereken, olduğunda da gayet doğal karşılanması gereken bir durumdur.
Aynı partiden 3 belediye başkanının yan yana gelmesi, “Düşman çatlattılar” şeklinde haber oluyor ve etkinliğin önüne geçiyorsa,(ki böyle oldu) bu durum haliyle başka düşünceler çağrıştırır.
.....
Biraz da gülmek lazım
Şehrin hayırsever vakıflarından birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler.
Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:
"-Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500 000 dolar, ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız.
O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?"
Avukat bir süre düşündü, sonra:
"-önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi?"
Görevli utandı:
"-Şey, hayır."
"-Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkum olduğunu?"
Görevli utancından kıpkırmızı kesilmiş bir halde özür dilemeye çalışırken avukat onun sözünü kesti:
"-Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?"
Görevli yerin dibine geçmişti, sadece:
"-Hayır, hiç bir bilgim yoktu ..." diye mırıldanabildi.
Avukat bir kez daha onun sözünü keserek devam etti:
"-Pekala, ben onlara zerre miktar para vermezken size niçin vereyim?"