Baktık ki üçüncü üniversiteden ses çıkmıyor...

Cumhuriyetin ilk yıllarında Devlet yatırımları kalkındırırdı şehirleri.Kurulan Çimento, Şeker ve Sümerbank fabrikaları gibi yatırımlar, şehirlerin hem sosyal yaşamlarına hem de istihdam sorunları ile ticari hayatına önemli...

Cumhuriyetin ilk yıllarında Devlet yatırımları kalkındırırdı şehirleri.
Kurulan Çimento, Şeker ve Sümerbank fabrikaları gibi yatırımlar, şehirlerin hem sosyal yaşamlarına hem de istihdam sorunları ile ticari hayatına önemli bir katkı sunardı.
Devlet, yatırımdan elini çekince, yerleşim yerleri gözlerini Askeri birliklere dikti.
Çoğu şehir, büyük çaplı Askeri birliklerin kendi şehirleri içinde konuşlanmasını ister oldu.
Çünkü...
Askeri birlik demek, o şehrin ticari yaşamını ayakta tutacak olan bir potansiyeldi.
Fakat...
Her şehre Askeri Birlik kurma imkanı olmadığından, belli başlı şehirler nasiplendi bu olanaktan.
Son yıllara gelindiğinde, şehirlerin ticari, sosyal ve kültürel hayatını ayakta tutabilmenin başka bir yöntemi bulundu.
Öğrenci, şehir yaşamında önemli bir aktördü şüphesiz.
En az 4 yıl boyunca para harcamak durumundaydı.
Öğrencilerin başında ki öğretim üyeleri de bu potansiyele büyük bir katkı sağlayacak başka bir olanaktı.
O nedenle...
Hemen her şehre bir Üniversite kurulmaya başladı.
Öğrencinin geldiği şehir, hem paraya kavuşuyor, hem de sosyalleşiyordu.
Ve bu güne gelindiğinde, Üniversite demek, "Para" demek oldu.
Kurulacak Üniversitenin kalitesi, o Üniversitelerde yetişecek öğrencilerin aldığı eğitim dikkate bile alınmadı.
Her şehir, mevcut Üniversitesinin yanına, başka bir Üniversite ister oldu.
Çünkü...
Yukarıda da söylediğimiz gibi, her Üniversite O şehre daha çok para gelmesi, ev sahiplerinin evlerini değerinin üzerinde kiraya vermesi ve şehirde ki hizmet sektörünün daha da gelişmesi demekti.
İKİ ÇEVRE ÇOK İSTİYOR
3 NCÜ ÜNİVERSİTEYİ
Şimdi Eskişehir'de üçüncü Üniversite meselesi konuşuluyor.
Üçüncü Üniversiteyi ısrarla isteyen iki çevre var.
Birincisi, iktidar kanadı.
-"Biz şehre Üçüncü Üniversiteyi kazandırdık" demek için istiyorlar bunu.
Diğeri ise...
Örenciye "Para" gözü ile bakanlar.
-"Daha çok iş yapacağız, daha çok para kazanacağız ve evlerimizi daha yüksek kiraya vereceğiz" düşüncesiyle bakıyorlar meseleye.
Ama her iki çevre de, kurulacak olan Üniversitenin ne kalitede olacağını, burada okuyan öğrencilerin ne kalitede bir eğitim alacağını, mezun olduklarında iş kapılarının açılıp açılmayacağını düşünmüyor.
BAKIN ESKİŞEHİR'DEKİ ÜNİVERSİTELERE?
Bakın Eskişehir'de iki Üniversite var.
Kimse kimseyi kandırmasın...
Osmangazi'nin Tıp Fakültesi ile, Anadolu'nun İletişim bilimleri ile Sivil Havacılığını çıkartın, diğer fakültelerin adı dahi anılmıyor.
Halbuki, her iki Üniversitenin diğer bölümlerinde verilen eğitim, o iş başvuru ilanlarında özellikle belirtilen Üniversite bölümlerinden çok da farklı değil.
Ne gözle görülür ahım şahım başarıları var, ne de Türkiye genelinde reklamları.
Tüm bunlardan sonra söyleyeceğimiz tek bir şey var...
O da, eğer 3 ncü Üniversite Eskişehir'e kurulacaksa, kurulacak Üniversite Türkiye'de tek ya da ender Üniversite olmalı.
Olmalı ki, vereceği eğitim tartışılmasın ve Eskişehir'e de paradan çok itibar kazandırabilsin.
Aksi halde...
Mevcutlardan farklı olmayacak bir Üniversitenin, şeker fabrikası ya da Askeri Birlik zihniyetinden de pek farkı olmayacaktır..."
Bu yazıyı, 3 ncü Üniversite kurulması tartışmalarının yoğun olarak konuşulduğu dönemde yazmıştık.
O günden bu yana 3 ncü Üniversite meselesi adeta rafa kalktı.
Hem de seçim öncesi vaatlerde yer almasına rağmen.
Tekrar yazma gereğini niye mi duyduk?
Hani biz ne dersek tersini yapıyorlar ya, belki "Bu üçüncü Üniversiteye karşı. Biz de o'na inat 3 ncü Üniversiteyi kuralım" derler mi diye yazıyoruz...
Bakarsınız, yaparlar mı yaparlar...
----------------------
Biz heykel bekliyorduk, gele gele bu geldi...
Şehir merkezi mağaza vitrini gibidir.
Her ikisinin de temiz, ışıl ışıl olması şarttır.
Her ikisinde de çeşit bolluğu önem taşır.
Yine...
Her ikisinde de, gözün takılacağı en önemli noktalar vardır.
İşte, vitrinde ki bu noktaya en güzel ürünü yerleştirirseniz, insanların dikkatini çekmeyi başarırsınız.
Eğer koyduğunuz ürün kötüyse, insanların bakmasıyla kafasını çevirmesi bir olur.
Şehir merkezinde de durum aynıdır aslında.
İnsanların dikkatini çekecek bir noktaya güzel bir şey oturtursanız, dikkat çekersiniz.
İnsanlar, o şeyin önünde fotoğraf çektirir hale gelir.
Fakat...
Şehir merkezinde ki o dikkat çeken noktaya alakasız bir şey koyarsanız, şehir merkezinin karizması yerle bir olur.
Dün bu köşede, Espark önünde ki üçlü kavşağın ortasına konulan led ekranları eleştirmiştik.
Mübala etmiyoruz, bir hayli destek telefonu aldık yazdıklarımızla ilgili.
Ne yalan söyleyelim, biz bu led ekranların konulduğu noktaya, Büyükerşen'in en iddialı bulduğu heykeli dikeceğini umuyorduk.
Çünkü sözünü ettiğimiz nokta, şehir merkezi vitrininin en dikkat çekici yeriydi.
Ama gele gele koca bir led ekran geldi.
Ne diyelim...
Şehir merkezi vitrinimizin en değerli ürünü buymuş demek ki...
--------------------------
Amacımız Şeyh Edebali nasihati vermek
değil ama...
İktidarı devirmenin ne kadar zor bir iş olduğunu bilmeyen yoktur.
Kim ne derse desin Mesut Hoşcan ve yönetimi, Eskişehirspor kongresini kazanarak büyük bir iş başardı.
Ancak...
Şu unutulmamalı ki, Mesut Hoşcan ve yönetimi için asıl büyük iş bundan sonra başlıyor.
Yine şu unutulmamalı ki...
Mesut Hoşcan ve yönetiminin öncelikle yapması gereken Kulübün hesapları, teknik Direktör ve takımın yeni sezona hazırlanmasından ziyade, gelinen noktayı sindirebilmek olmalı.
Söyleyeceğimiz o ki:
Bir kere, geçmişin intikamından kesinlikle uzak durulmalı.
Çünkü...
Dün ile bugün kavga ederse, Eskişehirspor açısından kaybeden kesinlikle "Yarın" olacaktır.
Kazanılan başarının vermiş olduğu cüretle hiç kimse aşağılanmamalı.
Çünkü...
İnsanları sürekli aşağılarsanız, o insanlar büyür kocaman olur ve bir gün karşınızda ordu bulursunuz.
Yönetmeye layık bulunulduğu için, Eskişehir'in sahibiymiş gibi roller içine girilmemeli.
Çünkü en tehlikelisi, büyük yerlere gelmiş küçük düşünen insanlardır.
Seçilmiş olmanın verdiği güçle ukala davranışlar içinde kesinlikle olunmamalı.
Çünkü...
Zihin fukara olunca, akıl ukala olurmuş.
Geçmişte yaşananları gösterip "O yaptı ben niye yapmayacağım ki?" denilmemeli.
Çünkü...
Dünün yanlışı hiçbir zaman bu günün doğrusu olamaz.
Sonuç olarak...
Amacımız, Şeyh Edebali'nin Osmangazi'ye verdiği nasihati vermek değil elbette.
Ne böyle bir görevimiz, ne de böyle bir haddimiz var.
Ama...
Bunları birilerinin söylemesi, birilerinin de bunları dinlemesi gerekiyor galiba...
----------------------
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Roger ağır şartlar altında çalışan bir işçidir. Boş zamanlarını hep bowling ve voleybol oynayarak
geçirmektedir. Karısı bu duruma üzülür ve bir hafta sonu onu striptiz kulübüne götürmeye karar verir. O akşam beraberce kulübün kapısına gelirler.
Kapıdaki bodyguard, " Hey Roger ..seni görmek ne güzel!" der..
Karısı: "Daha önce buraya gelmiş miydin Roger..?"
Roger: Hayır..hayır o adamı bowlingden tanıyorum...
içeri girerler ve bir masaya otururlar... Garson gelir..
Garson: iyi akşamlar Roger...
Her zamanki gibi Cin tonik di mi?..
Karısı: Roger bana bak sen buraya daha önce geldin değil mi?
Hafif hafif öfkelenmeye başlayan karısını sakinleştirmek zordur..
Roger: Ne alakası var.. Voleyboldan tanırım onu bir iki tek içmişliğimiz var oradan yani... Karısı pek tatmin olmamıştır ama neyse.. Derken striptizci hatunlardan biri masaya gelir..
Stritipzci: Selam Roger...Yine özel masa şovundan mı istersin..?
Karısı hışımla yerinden kalkar ve klübu terk eder..
Roger peşinden koşar.. Kadın bir taksiye biner ve taksi kalkmadan Roger da biner...
Kadın öfkeden patlayacakmış gibidir...ve korkunç sinirlidir..
Şoför: Bu geceki çok suratsızmış be Roger..

Haberleri