Çok geriye değil, 10 gün önceye dönün.
10 gün önce, yani Başbakan Binali yıldırım Eskişehir'e gelip de, Tülomsaş üzerinden Büyükşehir belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'i eleştiren o konuşmayı yapmadan önce biz Eskişehir'de neyi konuşuyorduk?
Hatırlamadıysanız hemen hatırlatalım...
-CHP'li iki ilçe Belediye başkanı Ahmet Ataç ile Kazım Kurt'un aralarının nasıl bozuk olduğunu konuşuyorduk.
-Büyükşehir Belediye Başkanının Tepebaşı Belediye Başkanı ile nasıl limoni olduğunu konuşuyorduk.
-Milletvekili Gaye Usluer'in, meslektaşı Milletvekili Utku Çakırözer ile Belediye başkanı Ahmet Ataç'ı nasıl eleştirdiğini tartışıyorduk.
-İl Başkan ve yönetiminin, Ataç ve Çakırözer ile aralarında yaşanan sorunları yorumluyorduk.
Kısacası...
Bundan 10 gün öncesine kadar biz ve Eskişehir kamuoyu:
Belediye başkanları arasında, birbirlerine karşı açtıkları cepheler ile CHP'lilerin bu açılan cephelerde ve ne şekilde yerlerini aldıklarını konuşuyor, çoğunlukla da "Bu iş böyle giderse karakolda biter" yorumlarında bulunuyorduk.
Hatırladınız herhalde:
Daha düne kadar, CHP içinde yaşanan ve kamuoyuna da olumsuz yansıyan olaylardı gündemimiz.
Başbakan'ın, ramazan ayının son günü geldiği Eskişehir'de, Tülomsaş üzerinden Büyükşehir Belediye Başkanını eleştirmesiyle birlikte CHP içinde yaşananlar gündemden düştü.
Yerini ise, CHP kanadının Başbakan'a vermiş olduğu cevaplar aldı.
Başbakan'ın Vilayet meydanındaki eleştirisi CHP'yi adeta toparlayıp kendine getirdi.
Daha 10 gün öncesine kadar siyaseti kendi partisi içinde ve birbirlerine karşı yapan CHP'liler, Başbakan'ın konuşması sonrasında adeta "ne oluyor yahu! Biz asıl mücadele edeceğimiz partiyi unutmuşuz" dediler.
Yıllardır AK partililere söyler dururuz.
-"Eskişehir'de Yılmaz Büyükrşen'e karşı yapılan eleştiri, hele bir de yerinde yapılmıyorsa, bu Yılmaz Büyükerşen'i kamuoyu önünde zayıflatmaz, aksine arkasındaki desteği daha da arttırır. Çünkü her ne kadar yokmuş gibi görünse de Eskişehirlinin bu gibi durumlarda sahiplenme duygusu bir hayli fazla " Diyoruz.
Bundan hareketle de...
Eskişehir'e gelen Bakan, Başbakan ve hatta Cumhurbaşkanı gibi AK Partili siyasilerin Büyükerşen'i eleştirmesinin, onu daha da güçlendirdiğini örnekleriyle ifade ediyoruz.
Buna rağmen aynı yanlış sürüp gidiyor.
-Cumhurbaşkanı eleştirmek için miting meydanında kitabını sallıyor, Büyükerşen'in kitabı satış rekoru kırıyor.
-Ulaştırma Bakanı eleştiriyor, Eskişehir halkı "Sen önce şu yapmış olduğun ucube Hatboyu düzenlemesinin hesabını ver" diye tepki gösteriyor.
-Başbakan eleştiriyor, CHP kendi içinde yaşadığı çekişmeyi anında unutuyor.
-Orman Bakanı porsukta bulunan Gondolları eleştiriyor, vatandaş "sana ne? Biz memnunuz?" diyor.
Kısacası...
Yukarıda da söylediğimiz gibi, AK parti'nin büyüklerinden Büyükerşen'e yapılan her eleştiri karşısında, o güne kadar Büyükerşen'i eleştiren Eskişehirliler tarafından bile bir koruma kalkanı ile karşılanıyor.
İlginç olan ise:
Bu böyle bilinmesine rağmen, AK Parti her defasında aynı yöntemi uygulanıyor ya, işte insan buna şaşırıyor...
.....
Yerli ortak
istenirse olur
Tramvay projesi içine Tülomsaş bir şekilde konulabilir miydi?
İstenirse konulabilirdi elbet.
Ama sadece bu örnek değil ki tartışılan.
Eskişehir'e koca bir Stadyum yapıldı.
Stadyumu TOKİ yapıyor ama yüklenici firmaları var.
Bu firmalar içine bir yerli ortak konulabilir miydi?
İstenirse konulabilirdi tabii.
Dev bir Hastane inşaatı başladı örneğin Eskişehir'de.
Müteahhidi Eskişehirli değil.
Bu müteahhide Eskişehirli yerli ortak dayatılabilinir miydi?
Neden olmasın.
Şimdi Afet riskli alanların, Küçük sanayinin dönüşümleri var sırada.
Yerli ortak dayatması yapılabilinir mi?
Neden olmasın?
Kim "hayır" diyecek?
Kim karşı çıkacak?
Sonuçta bu söylediğimiz bir anlayış, bir bilinç, bir sahiplenme meselesi.
İstenirse olur.
İstenmezse olmaz.
Bu güne kadar olmadığı gibi...
.....
En son iyiliği ne zaman yaptınız?
Kızlı-erkekli ve hallerinden Üniversiteli olduğu belli olan bir grubun ne yaptığını anlatacağız şimdi.
Kızlar şort giymiş, üzerlerinde tişörtleri...
Erkeklerin ise bazıları sakallı ve kulakları küpeli.
Özellikle pazarın kapanmak üzere olduğu saatlerde her akşam Pazar kurulan yere gidiyorlar.
Esnafın, tezgâh üzerine koymayıp attığı, aslında çok da kötü durumda olmayan meyve ve sebzeleri başlıyorlar toplamaya.
Onları, yere atılmış sebze ve meyveleri toplarken görenler büyük bir şaşkınlık yaşıyor.
Bazıları, "Demek Üniversite okumak bu kadar zor. Baksanıza çocukların yiyecek almaya paraları bile yok ki,burada atılanları topluyorlar" diye düşünüyor.
Aralarından "Evladım! Bırakın o çürük çarıkları toplamayı. Gelin ben size tezgâhtan yenilerini alayım. Merak etmeyin parasını ben vereceğim" diye teklifte bulunuyor.
İlginç bir şekilde kabul etmiyorlar bu teklifleri.
Toplamaya devam ediyorlar atılmış sebze ve meyveleri.
Bir-iki saat içinde 8-10 torba sebze ve meyve ile dönüyorlar eve.
O saatten sonra hummalı bir çalışma başlıyor çocukların evinde.
Toplanan meyve ve sebzeler ikinci bir elemeden geçirilerek, sağlamlar ayrılıyor.
Sonra sebze ve meyveler ayrılıyor birbirinden.
Güzelce yıkanıyor hepsi.
Güzelce soyuluyor tek tek.
Sebzelerden yemek yapılıyor koca bir kazan.
Meyvelerden ise, her meyvenin küçük küpler halinde doğranmasıyla "meyve salatası" yapılıyor yine koca bir kazan.
Sabah olduğunda, çocuklar yükleniyorlar kazanları sırtlarına.
Çarşının en merkezi yerine koyuyorlar kazanları.
Önüne de bir tabela asıyorlar ki, tabelada "Aç olana yemek, serinlemek isteyene meyve" yazıyor.
Kağıt tabaklara doldurup ücretsiz olarak dağıtıyorlar halka.
Karşılığında para vermek isteyenden kesinlikle almıyorlar.
Bir önceki gün onları pazarda atık sebze ve meyve toplanken görüp şaşıranlar, bir gün sonra topladıklarından yaptıkları ve ücretsiz dağıttıkları yemekleri görünce ancak anlıyorlar meseleyi.
İşte bu gençler, hala olayı idrak demeyen vatandaşların yanlarına gelip, "İyi de, para kazanmıyorsunuz vakit harcıyorsunuz. Bunu niye yapıyorsunuz?" diye sormasına şu cevabı veriyorlar:
-"İyilik yapıyoruz"
Bu anlattığımız olaya bire bir şahit olmadık.
Ancak...
Sosyal medya üzerindeki bir videodan izledik.
İzler izlemez de kendi kendimize "Acaba en son iyiliği ne zaman yaptık" diye kendimizi sorguladık.
Eğer siz de yazıyı buraya kadar okuduysanız sorun kendinize:
-"En son iyiliği ne zaman yaptım?"diye...
.....
BİRAZ DA
GÜLMEK LAZIM
Adamın biri gazetedeki iş ilanı üzerine gelmiş ve sırası gelince görüşmeye girmiş.
İş ilanında üniversite mezunu, iyi Fransızca konuşan, pazarlama konusunda tecrübeli bir yönetici arandığı yazıyormuş.
- Hoş geldiniz, hemen başlayalım. Hangi üniversite mezunusunuz?
- Üniversite mezunu değilim.
- Öyle mi? O zaman yabancı dilinize güveniyor olmalısınız.
- Yabancı dil bilmem.
- Demek bilmiyorsunuz. O zaman tecrübenize güvenerek geldiniz.
- Pazarlama konusundan anlamam.
- O zaman niye geldiniz canım kardeşim ?
- Bu işte bana güvenmeyin. Onu demeye geldim.
Başbakan Eskişehir'e gelmeden önce neyi tartışıyorduk hatırlıyor musunuz?
Çok geriye değil, 10 gün önceye dönün.10 gün önce, yani Başbakan Binali yıldırım Eskişehir’e gelip de, Tülomsaş üzerinden Büyükşehir belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’i eleştiren o konuşmayı yapmadan önce biz...