BAŞKA DÜNYA VE TÜRKİYE YOK
ATO nun, ev sahipliği yapacağı ve Ekim ayında yapılacak olan, Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 12. Taraflar Konferansı için, 195 ülkeden, binlerce katılımcı, Ankaraya gelecek, dünya ve ülkemiz açısından,...
ATO' nun, ev sahipliği yapacağı ve Ekim ayında yapılacak olan, Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 12. Taraflar Konferansı için, 195 ülkeden, binlerce katılımcı, Ankara'ya gelecek, dünya ve ülkemiz açısından, hayati önem taşıyan erozyonla ilgili mücadeleye de ciddi katkıda bulunacaklardır
Konferans, dünya açısından önemli bir etkinliktir. Çünkü çölleşme, biyolojik çeşitlilik ve su kaynaklarının korunarak sürdürülebilir kullanımının sağlanması, iklim değişikliği ve küresel ısınma ile yakından ilgilidir. Çölleşme ile etkili şekilde mücadele, iyi tanımlanmış, bütünlük arz eden uluslararası ve ulusal bir yaklaşımın geliştirilmesini gerektirmektedir.
Türkiye, Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi'ni, 15 Ekim 1994 tarihinde imzalamış, Onaylanması Hakkında Karar 16 Mayıs 1998 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Sözleşme'nin Kuzey Akdeniz Uygulama Ekinde (Ek-4) yer alan ülkemiz, bölgedeki diğer ülkelerle yakın işbirliği içerisinde hareket etmeye ve bölgesel düzeydeki program ve projelere katılmaya özen göstermektedir.
Türkiye, 2005 yılında hazırlanan, "Çölleşme ile Mücadele Ulusal Eylem Programı"nı Sözleşme Sekretaryası'na sunmuştur. Ulusal Eylem Programı'nın sunulması gibi Sözleşme yükümlülüklerine ilişkin konuların görüşülmesi amacıyla kurulan, "Ulusal Koordinasyon Birimi" toplantıları, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın eşgüdümünde, ilgili kurumların yanı sıra, sivil toplum kuruluşlarının da katılımıyla gerçekleştirilmektedir
Ülkemizde, çölleşme ile ilgili alanlarda, toplum katılımını başarı ile bünyelerine hakim kılan, sivil toplum örgütlerimiz var. Bunlardan biri de, TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele, ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruna Vakfı) dır.
TEMA' da, görev alan meçhul kahramanlara, ülke, toplum ve birey olarak çok şey borçluyuz. Son yıllarda, dünya'da ve ülkemizde, her alanda, özellikle de halka yönelik hizmetlerde olmazsa, olmaz konumda bir kavram var. Toplum katılımı. "Kendi kedine yeterlilik" veya "kendi kaderini belirleme" kavramlarını da içeren bu kavram, Tüm dünyada, toplumun, birey ya da grup olarak, planlama ve uygulama sürecine katılımını, hem bir hak, hem de bir ödev olarak görülmektedir.
Yapılan araştırmalara göre, ülkemizde yüzeyin % 90' nında, toprak erozyonu vardır. Bu alanın %63' ünde, erozyon şiddetli ve çok şiddetli düzeydedir. Tarım alanlarının da %75' inde, erozyon vardır. Ülkemizde, taşınan toprak miktarı km2, başına ortalama 487 ton' dur.
Yine elde edilen verilerine göre de, her yıl Yeşil Irmak 1521, Fırat 1167, Kızılırmak 929, Ceyhan 992, Susurluk 818, Murat 727, Gediz 589, Büyük menderes 519 ton toprağı denizlere taşımaktadır. Her yıl Keban Barajı' na 32 milyon ton, Karakaya Barajı'nda ise 31 milyon ton toprak birikmektedir.
Erozyon, topraklarımızın fakirleşmesine ve baraj göllerimizin de dolmasına, en önemlisi de ülkemizin, giderek çölleşmesine neden olmaktadır. Ayrıca ülkemizi çöle çeviren ve tarım alanlarını yok edenler, ülkemize, torunlarımıza ihanet içindedir.
Ülkemiz yüzeyinin tamamına yakının da, şiddetli ve çok şiddetli erozyonun hüküm sürdüğü ve yılda 600 bin tondan fazla verimli tarım topraklarının, nehir ve ırmaklarla akıp gitmesi ülkemizde, en öncelikli sorundur. Çünkü toprak, insan yaşamı açısından olmazsa olmaz konumdadır. Bir santimetrelik toprağın meydana gelmesi için, 100 yıl, 30 cm' lik tarım toprağı için, 3000 yıl gerekmektedir.
Ülkemizde, 'Bitki örtüsü ve özellikle ormanlarımızın tahribi sonucu, toprak erozyonuyla, her yıl 1 milyar 400 milyon ton toprağımız, ya göllere ya denizlere taşınarak, ya da barajlarımızı doldurarak yitiriliyor.
Topraklarımızı, yalnız erozyon yok etmiyor. Son yıllarda, kırsal kesimden kente göçün artması neticesinde, büyük yerleşim merkezlerinin çevresindeki tarım toprakları ve sulanan tarım alanları üzerine, konut ve sanayi tesisi yapılması suretiyle, tarım toprakları, narinciye bahçeleri ve zeytinlikler yağmalama derecesinde hızla yok olmaktadır.
Vilayet ve belediyelerin, ilgisizliği ve hataları sonucu, kaybettiğimiz sulama alanlarının devlete yatırım kaybı, 200 milyon YTL' dir. Yılık gelir kaybı ise 45 milyon YTL' dir. Kaybolan topraklarımıza, değer biçmek ise mümkün değildir.
Her türlü olumsuzluğa rağmen, bilimin ışığında, gönüllü kuruluşlar, eğitimciler, halkımız, hatta çocuklarımız, yeterli olmasa da erozyonla mücadele ve kaybolan tarım alanları ile ilgili olarak harekete geçmişlerdir.
Bu kuruluşlarımızdan olan TEMA, yıllardır erozyon, ağaçlandırma ve mera ıslah çalışmalarında, ülkemizde çok başarılı ve verimli, bir performans sergiledi. Bu alandaki eğitimi de sürekli; kalıcı ve sonuç alıcı bir şeklide gündemde tuttu, Halkın, daha da bilinçlenmesini sağladı.