BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ, ÖRNEK ALINMALIDIR

Başkent Üniversitesi Senatosu, Türkiye’ye gelen Avrupa Birliği temsilcilerinin Türkiye’nin, bütünlüğünü zedeleyici, yapay etnik bölünmelere zemin hazırlamaya çalıştığını savunarak, "Topraklarımıza basmaya layık değilsiniz,...

Başkent Üniversitesi Senatosu, Türkiye'ye gelen Avrupa Birliği temsilcilerinin Türkiye'nin, bütünlüğünü zedeleyici, yapay etnik bölünmelere zemin hazırlamaya çalıştığını savunarak, "Topraklarımıza basmaya layık değilsiniz, bir an önce terk edin" açıklaması yaptı. Açıklamayı, DEVLETİ YÖNETENLER, SİYASİ OTORİTE, MUHALEFET dikkate alır mı bilinmez ama Başkent Üniversitesi, bu tavrı ile aklıselim insanlarımızın gururu oldu.
Gerçekten de Türkiye'ye gelen, AB temsilcilerinin amaçlarının, Türkiye'nin bütünlüğünü zedelemek, anarşiyi destekleyerek birçok vatandaşın "şehit" edilmesi pahasına "yapay" etnik bölünmelere, zemin hazırlamak olduğunu, herkes biliyor ama Başkent Üniversitesi, kadar duyarlı olmadıkları gibi, neden bilinmez,açık ve net tavır da koymuyorlar.
Başkent Üniversitesi Senatosu' nun, AB temsilcilerinin Türk yargısına müdahaleye kalkışarak, devam eden davaları yönlendirmeye çalıştığını ve TBMM çatısı altında ise parlamenterleri "sorgularcasına" Türk Silahlı Kuvvetlerine "hesap sorma cesaretini göstermelerine tepki göstermesi, her kesime özellikle de devleti yönetenlere, örnek olmalıdır
Başkent Üniversitesi Senatosu' un, " ...sözde medeni, çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen ve çok standartlı AB, temsilcilerinin, bu davranışlarını şiddetle kınıyor, protesto ediyor... Onlara böylesine onur kırıcı davranışlarda bulunma cesareti ve olanağı verenleri de kamuoyunun takdirine bırakıyoruz" görüşlerine, katılmamak mümkün mü?
Keşke, her üniversitemiz ve devleti yönetenler de Başkent Üniversitesi gibi konuya duyarlı olsa. Çünkü Avrupa Birliği Türkiye'yi, tam üye yapmadığı gibi, "DİNİ" ve "ETNİK" unsurları kullanarak, "DEMOKRASİ" "ÖZGÜRLÜK" ve "İNSAN HAKLARI" gibi, kavramları da kalkan yaparak, Türkiye'yi parçalamak ve yönetmek istiyor.
Şu bir gerçek ki değişen dünya dengeleri içerisinde, Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar ve Orta Asya ekseninde, kilit ülke durumuna gelmiş ve jeostratejik önemi de artmıştır. Ortadoğu, Kafkaslar, özellikle de Orta Asya'nın, zengin enerji kaynaklarının, Batı tarafından kontrol altında tutulup, kullanılması hayati önem kazanmıştır. Bu nedenle de ABD ve AB bu bölgelerde güçlü bir Türkiye ve TSK istemiyor. Bunu gerçekleştirmek için de evrensel kavramları kalkan yaparak, etnik milliyetçiliği de körükleyerek, bazı medya mensuplarını da taşeron gibi kullanarak, hedefe ulaşmak istiyor.
Nitekim Avrupa devletleri, Türkiye'ye karşı giriştikleri mücadelelerde "DİN" ve "ETNİK MİLLİYETÇİLİK" faktörleri, en güçlü silah oldu. Özellikle de Osmanlı devletinin zayıf düştüğü günlerde, Balkan toplumlarının milliyetçilik hisleri kamçılanmış, önce ayaklanmalar, sonra savaşlarla da istenilen sonuca ulaşılmıştır.
Hülasa AB, yıllardır. Türkiye'de "Alev-Sünni" , "Kürt-Türk" çatışması sağlamak için "Demokrasi"," İnsan hakları gibi evrensel değerleri sürekli kullanıyor. Bu yolla da amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Nitekim 1975 "Helsinki Sonuç Belgesi' nin, insan hakları, temel hak ve özgürlüklerini temel alan 7'inci maddesine yönelik bir modelle, Sovyetler, savaşsız, işgalsiz ve müdahalesiz, çökertildi, Yugoslavya' da böyle parçalandı.
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 60. toplantısında, Türkiye'de demokrasi yok gibi, Joost Lagendijk Türkiye'nin bölgesinde oynadığı stratejik rolün, iç reformlardaki ilerlemenin yerini tutamayacağını belirterek, "AB'ye katılımın kalbi, strateji değil, demokrasidir" dedi.
Hülasa TBMM çatısı altında, AB kurmayları tarafından, TSK eleştirildi. Türkiye'nin, Irak'ın kuzeyindeki yönetimle doğrudan görüşmelere başlamasının, hem AB, hem de Irak açısından önemini vurgulandı. Basın özgürlüğü gibi Ergenekon davasının da hassas bir konu olduğunu kaydedildi. Ermenistan-Türkiye yakınlaşması övüldü. Kürt ve Alevi sorunları, nakarat gibi gündeme getirildi. DTP' nin kapatılmaması önerildi. Azınlık haklarından bahsedildi. TCK' nın 301. maddesinde yapılan değişiklikleri "doğru yönde atılan adımlar" olarak nitelendirildi. Kopenhag kriterlerinin karşılanması için, daha başka somut adımlar atılması gerektiğini söylendi. Tüm bu öneriler, hiçte hayra alamet değildir.
Başkent Üniversitesi,'nin, bu tezgâhlara karşı duyarlılığı, tüm üniversitelere, devleti yönetenlere, sivil toplum örgütlerine ve diğer tüm kesimlere, örnek teşkil etmelidir. Çünkü ülke bütünlüğümüz, bağımsızlığımız, çocuk ve torunlarımızın geleceği, devletin yönetenlerin ve tüm kesimlerin, Başkent Üniversitesi Senatosu gibi, AB'ye karşı alacakları net tavırlarla mümkün olacaktır. Aksi halde, Türkiye'yi çok zor günler bekliyor. Başkent Üniversitesi Senatosu' nu kutluyoruz...

Haberleri