“Sevdin mi beklemeden seveceksin, beni sevmiyor diye üzülmeyeceksin. Verdin mi hesap tutmadan vereceksin, geri alır mıyım diye düşünmeyeceksin. Gittin mi beklemeden gideceksin, bitmiş bir aşkı ihanetle sürdürmeyeceksin. Geldin mi özlediğin için geleceksin, özlenmediysen eğer gücenmeyeceksin.
Yaşadın mı beklemeden yaşayacaksın, bugünü kenara itip yarına bakmayacaksın. Ağladın mı saklanmadan ağlayacaksın, aleyhime döner diye rol yapmayacaksın. Bağlandın mı beklemeden bağlanacaksın, sevdiğinden acısını çıkarmayacaksın. Yalvardın mı ta gönülden yalvaracaksın, reddedilir miyim diye sevmekten korkmayacaksın! İşte ancak o zaman anlamlıdır yaşamak, çünkü bir tek o zaman mutlu olacaksın. İşte ancak o zaman anlamlıdır ölmek, çünkü bir tek o zaman özgür olacaksın.”
Bu dizeler Candan Erçetin'in "Beklemeden" şarkısına ait. Dikkatle dinlediğinizde bence çok anlamlı sözleri. Hayatın ta kendisini anlatıyor, ne bir eksik ne bir fazla. Toplamasız, çıkarmasız, bölmesiz, çarpmasız. Yalın ve bir o kadar da net aslında hayat.... Ve sevmek, hayatın bir parçası. İnsan sevgisiz yaşayabilir mi? Sevmeden, sevilmeden, kalbinde umut kırıntıları olmadan, içinde bir şeyler filizlenip, yeşermeden yaşayabilir mi, katlanabilir mi hayatın onca zorluğuna, derdine? Peki neden biz de bu dizelerdeki gibi yaşayamıyoruz hayatı? Neden katıksızca, çıkarsızca, karşılık beklemeden sevmiyoruz insanları? Neden günlerimizde hep bir telaş, kafamızda hep bir hesap, içimizde hep bir fesat var? Neden sevdiklerimizi oldukları gibi kabul etmiyoruz ve değiştirmeye, şekillendirmeye çalışıyoruz? Davranışlarımızı kontrol edemiyoruz. Yaptıklarımızı doğru sanıyoruz fakat sonuçta ya kalp kırıyor yada pişmanlıklarımızla yüzyüze geliyoruz. Rol mü yapıyoruz çevremize, sevdiklerimize yada incinmemek için yüzümüzden çıkarmadığımız maskemizle birlikte insanlarla aramıza buzdan duvarlar mı örüyoruz zamanı gelince erisin diye?
Biz hayatı dolu dolu yaşamasını bilmiyoruz. Bugünün işini hep yarına bırakıyoruz. Hep bir şeyleri erteleyip duruyoruz. Hayatı kaçırıyoruz, sevdayı ıskalıyoruz. Ama kafamıza dank edip bir gün yetişmeye çalıştığımızdaysa hayata, hedefimizden iyice uzaklaştığımızı görüyoruz ve iş işten geçmiş oluyor. Son tren de gidiyor ve biz hayatın o soğuk, o karanlık istasyonunda pişmanlıklarımızla tek başımıza kalıyoruz.
Bir gün keşke dememek için hayatı ve sevginizi sakın ertelemeyin. Her şey için çok geç olmadan ve istasyonda tek başınıza kalmadan son treni de kaçırmamak için hemen harekete geçin.