BEN O HELVANIN DA...

Güzel bir bahar gününde birkaç softa kır sefasına çıkmış. Yanlarında çevirmek için bir de kuzu götürmüşler. Yeşillik bir yerde, bir akarsuyun kenarında karargâh kurmuşlar. Önce kuzuyu kesip hazırlamışlar. Sonra ateş...

Güzel bir bahar gününde birkaç softa kır sefasına çıkmış. Yanlarında çevirmek için bir de kuzu götürmüşler. Yeşillik bir yerde, bir akarsuyun kenarında karargâh kurmuşlar. önce kuzuyu kesip hazırlamışlar. Sonra ateş yakıp kuzuyu çevirmeye başlamışlar. Herkes sırayla birer parti kuzuyu çevirmiş. Ama sıcak havada, yanan ateşin karşısında birer parti daha durmayı göze alamamışlar.



O sırada kendileri gibi kır havası almaya çıkmış bir Bektaşi dervişi de oralarda dolanmakta imiş. Softalar hemen dervişi çağırıp "Sana da veririz, şu kuzuyu pişene kadar çevir." demişler. Derviş kabul etmiş.

Uzunca bir müddet çevirmiş. Bakmışlar daha pişmemiş. "Devam et" demişler. Ama ateşin karşısında Bektaşinin de sabrı taşmış. Pişmiyor diye kuzuya sövüp saymış, küfürler savurmuş. Softalar derviş efendinin küfürlerini duyunca çok kızmışlar. Tutup iyice benzetmek istemişler. Ama Bektaşi hemen suya atlayıp karşı tarafa geçivermiş. Oradan softaları seyretmeye başlamış.

Kuzu pişmiş. Softaların da karnı iyice acıkmış. Ama kuzuya yapılan küfürler kafalarını karıştırmış. Sonunda karar vermişler: "Bu kuzuya sövüldü sayıldı, küfredildi. Bu artık murdar (leş) oldu, bunun eti yenmez." Karınlarının açlığına, iştahlarına rağmen kuzuyu, suyun öbür tarafında olan biteni seyretmekte olan Bektaşiye fırlatıp "Al lanet herif, murdar ettiğin kuzuyu kendin ye!" demişler.

Bektaşi afiyetle yemeye koyulmuş. Softalar da kuzudan başka neleri varsa çıkarıp yemeye başlamışlar. Derviş efendi karşıdan seslenmiş:"Ne yiyorsunuz?". Softalar, "Ne yiyeceğiz, helva yiyoruz" diye cevap vermişler.

Bektaşi karşıdan usturuplu bir küfür daha sallamış: "Ben o helvanın da..." 

Haberleri