Bilgiyle donanmış bir dünya

Küreselleşmenin doğal etkilerinden biri olarak bir noktada üretilen yeni bilgi, dünyanın başka köşelerine kolaylıkla ulaşıyor.

Bilgi Toplumu Çağı’nın temelleri İkinci Dünya Savaşı ile birlikte atıldı. Bununla birlikte bilgi, son 50 küsur yılda gerçekten çok değerli hale geldi. Bilişimin bu denli önemli olmasının nedeni, bu değerlenme ile açıklanabilir. Burada bir noktaya dikkat etmek lazım… Bilgi sadece kendiliğinden değerli hale gelmiyor; bilgiye sahip olmayı, onu üretim ve yönetim süreçlerinde kullanmayı değerli yapan olaylar yaşanıyor.

Küreselleşmenin doğal etkilerinden biri olarak bir noktada üretilen yeni bilgi, dünyanın başka köşelerine kolaylıkla ulaşıyor. İletişimdeki gelişmeler, teknolojik bilginin yanında ürün ve hizmetlerin fiyat ve kalite bilgilerine de kolayca ulaşılmasını sağladı. Küreselleşme ile küçülen dünya ölçeği, satıcılar için erişim mesafesini kısaltırken müşterileri de ürün ve hizmetlere yaklaştırdı.

Üretici şirketler açısından bakıldığında artık kaliteli ürün yapmak yeterli değil. Hatta “Bizim firmamız kaliteli ürün ve hizmet sunuyor” demek de bir imaj ve işletme hedefi olmaktan çıktı. Artık her ürün, pazarda yer alabilmek için kaçınılmaz biçimde kaliteli olmak zorunda. Bu nedenle mal ve hizmet üreticileri, olağanlaşan kalite anlayışı yanında kendilerine başka farklılık alanları bulmak zorundalar. İşte bilişim ve iletişim alanındaki yüksek teknolojiye olan ihtiyaçların bir nedeni de bu farklılığın yaratılması ihtiyacı.

Yüksek teknoloji derken, bu bağlamda yüksek nitelikli iş görme ve yönetim yaklaşım ve tekniklerini de anlamak gerekli… Bir şirketin sadece yüksek teknolojiye yatırım yaparak istediği yüksek noktaya ulaşması mümkün değil. Bu amaçla kendi içindeki iş yapma ve yönetme biçimlerini de yenileştirmek zorunda. Dün bilgi işlem veya bilişim olarak isimlendirdiğimiz şirket birimlerinin yerine bilişim yönetişimi gibi kavram ve kurullardan söz etmemizin ardında bu yeni anlayışlar var. Son yıllarda bu kavrama etkili biçimde yapay zekâ teknolojisi de eklendi.

Artan rekabet koşullarını karşılamak üzere üretim ve yönetim yaklaşımlarını iyileştirmenin ana noktalarından biri de işletmenin –ya da daha genelde kurum ya da kuruluşun– insan kaynaklarına yatırım yapması... İnsan malzemesini geliştiremeyen bir kuruluşun, teknoloji yatırımı ile doğru yükselişi yakalamasını beklemek hayal olur.

Özetlersek; iş anlamında yeni dünyayı tanımlayan üç ana faktör var: Yüksek teknoloji, insan kaynaklarına yatırım ve yeni iş yapma model ve tekniklerinin geliştirilmesi. Bunlardan birini gözden kaçırarak çağdaş başarıyı elde etmek mümkün değildir.

Yukarıda sözünü ettiğim her üç faktör de üzerinde çalışılması, emek verilmesi ve kaynak harcanması gereken konulardır. Bunlar, firmaların içyapılarında kendiliğinden gelişmezler. Kendiliğinden olan, çürüme ve yozlaşmadır.

Geçmişte firmaların kalıcı üstünlükleri vardı. İş dünyasındaki yavaş değişim nedeniyle bu üstünlükler firmaların pazarda yer ve katma değer elde etmelerinin önemli unsurlarından biri oldu. Küreselleşen dünya ile birlikte işletmenin rekabetçiliği farklı eksenlere doğru kaydı. Her kurum ve kuruluş; rakipler, tedarikçiler ve müşterilerin oluşturduğu dış dünyada kıyasıya bir mücadeleye girişti. Şimdilerde ise karşımızda küreselleşmiş bir dünya var. Bu büyük dünyada tek tek firmaların gücü yeterli değil. Bu nedenle ağlara ve kümelenmelere ihtiyaç duyuyoruz. Yeni davranış modelimize işbirlikçi üstünlük modeli diyebiliriz. Artık hiç kimse tek başına yeterli değil; birleşmeler ve ağ yapıları kaçınılmaz seçenekler olarak önümüzde duruyor.

Her an daha fazla akla ihtiyacımız var. Bugün ülkenin yaşamakta olduğu zorlukların neredeyse tamamına yakın olanının altında, yukarıda sözünü ettiğimiz değişimi sağlamak üzere aklın egemen olmayışı yatmaktadır. Yeni dünyada akılsız ve cahil olmak ise yok olmaya rıza anlamına geliyor.

Güncel Haberleri