Genelde yereldeki yönetimlerin, özelde belediyelerin çalışma konuları arasında kent turizmi giderek öne çıkmaya başladı. Bazı yerel yöneticiler bu olguyu bir siyasal vitrin olarak kullanma gayreti içinde kenti turistik bir figür olarak öne çıkarıyorlar. Kentin bir pazarlama karması olarak öne çıkışına itiraz etmek mümkün değil; fakat kentli yurttaşın temel ihtiyaçlarının geri plana atılması düşündürücü olabiliyor.
Tüm dünyayı saran emtialaşma denen bir hastalık var. 20’nci yüzyılın son çeyreğinde üretim teknolojilerindeki önemli ve hızlı gelişme ile birlikte tüm dünyada bir ürün patlaması yaşanmaya başladı. Gelişen bilişim, iletişim ve lojistik sayesinde aynı kalitedeki ürünü dünyanın herhangi bir noktasından satın almak ve kısa sürede edinmek mümkün hale geldi. Ulusal pazarların silikleşerek bir dünya pazarının oluşması, üreticileri ve satıcıları kıyasıya bir yarışa soktu. Yine bu bağlamda üretici ve satıcı geri plana itilirken; müşteri, piyasanın en önemli unsuru haline dönüştü.
Üretici ve satıcılar, müşteriyi cezp etmek ve kaybolan sadakati yeniden inşa etmek için kıyasıya bir mücadeleye giriştiler. Bu savaşta da daha çok satabilmek için ilk akla gelen fiyatları indirmek oldu. Öyle bir hava oluştu ki; artık müşteri, indirimli olmayan hiçbir şeyi almak istemiyor. Müşteri kesiminde etkin bir indirim beklentisi var. Dev gibi firmalar yeni sezonu açar açmaz, indirim dönemine girmek zorunda kalıyorlar.
Ekonomik işletmeler için ilk kural, ayakta kalmak ve zor rekabet koşullarında sürdürülebilirliği sağlamak için kâr elde etmektir. Yukarıda özetlediğim fiyat indirimi yaklaşımı, firmaların kârlarını olumsuz yönde etkiledi ve bu işletmelerin varlıkları ciddi anlamda sarsılmaya başladı. Firmaları kârsızlık bataklığına sürükleyen bu sürece emtialaşma adı veriliyor.
Bugün emtialaşma sürecine karşı iki farklı çözüm öneriliyor. Bunların birincisi; mal ve hizmetlerde yenilikler yaratarak yeni müşteri katmanları ve yeni pazarlar elde etme anlayışıdır. Buna kısaca yenilikçilik (inovasyon, yenileşim) adı veriliyor.
İkinci öneri ise markalaşma sürecidir. Ürün ve hizmetlerin markalaşması ile işletmelerin daha yüksek katma değer elde edebilecekleri ve müşteri sadakatini yeniden inşa edebilecekleri fikri işleniyor.
Küreselleşmenin en belirgin etkilerinden biri, ulusal pazarların biraz geri plana giderek kentlerin öne çıkması oldu. Sanki uzun zamandır böyleymiş gibi; herkes, çok sıradan bir doğallık için kentleri de ekonomik işletmeler olarak kabul etmeye başladı. Bu nedenle; günümüzde kentler için de yenileşmeden ve markalaşmadan söz etmek, giderek yaygınlık kazanan bir eğilim oldu.
Bugün artık net biçimde görülüyor ki; her kent, büyük bir ekonomik işletme özelliği göstermektedir ve aynen firmalar arasında olduğu gibi kentler arasında da bir ekonomik yarış vardır. İşletmelerin ekonomik olarak ayakta kalmak, ortaklarının hisse değerlerini artırmak ve sert rekabet karşısında sürdürülebilirliği sağlamak gibi amaçları artık şehirler için de geçerli. Her geçen gün ağırlaşan kentsel yaşam koşullarını iyileştirmek ve kaliteli kentsel hizmetler sağlayabilmek için, kent yönetimlerinin daha fazla kaynağa ihtiyaçları var. Bu kaynakların sağlanması ise ancak o kentin yerli ve yabancı yatırımcılar, girişimciler ve ziyaretçiler için cazip hale getirilmesi ile mümkün görülüyor.
Örneğin kentler için kaynaklar sabit kalırken ya da azalırken yeni ihtiyaç alanlarının oluşması, kent turizmi fikrini ciddi biçimde ön plana çıkardı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kentler, turizm gelirleri yoluyla yeni kaynak yaratma çabasına girdiler.