Eskişehir, Ankara ile Bursa ve İstanbul istikametinin ortasında ya…
Bu konum Bakanlar için bulunmaz fırsat…
Yıllardır Ankara’dan çıkıp, bursa ve İstanbul’a giden bakanlar, geçerken şöyle bir Eskişehir’e de uğrar.
Ya da…
Hafta sonu ve bayram tatillerini Bursa ve İstanbul’da geçiren bakanlar, Ankara’ya dönüş vakti geldiğinde, güzergâh üzerinde bulunan Eskişehir’e de bir program koyarlar ki, partiye ve kabineye karşı “Bak işte il il koşturuyoruz” diyebilsinler.
O yüzden…
Eskişehir’e bir bakan geleceğini duyduğumuzda, o bakanın ya Bursa veya İstanbul’a gittiğini, ya da Bursa veya İstanbul’dan Ankara’ya döndüğünü anlarız.
Zaten…
Eskişehir’e gelen bakanın bir gün önce, tatilini geçirdiği Bursa ve İstanbul’dan açıklamaları televizyon kanallarında yayınlanır ki, bu da zaten durumu olabildiğince açık etmeye yeter.
Kısacası…
Eskişehir’in Ankara-İstanbul güzergâhında bir kent olmasının en büyük avantajını hemen her iktidar döneminde en çok bakanlar yaşar.
Ankara’dan çıkıp, Bursa veya İstanbul’a tatil için mi gidecek.
Hemen danışmanları yol güzergâhında bulunan Eskişehir’e bir programı mutlaka koyarlar…
Tatili bitirip, Bursa veya İstanbul’dan Ankara’ya mı dönecek?
Yine araya bir Eskişehir programı mutlaka sokuluverir.
Bu geçerken uğramaların Eskişehir’e ve Eskişehirlilere bir yararı olur mu bilemiyoruz ama…
O bakanlar geçerken Eskişehir’e uğrayacak diye bazı yollar kapatılır. Bakanların geçeceği yollarda trafik durur. Devletin valisi ve bürokratları, hafta sonu tatili olmasına rağmen sabahın köründe karşılamaya gider. Parti yöneticileri “bakanımız geliyor” diye seferber olur.
Geçerken uğrayan bakan 2-3 saat durup, buradan ya tatile gider ya da tatili bitirip Ankara’ya…
Ne o?
“Eskişehir bakan ağırladı!”
.....
Asıl tahammül edilmeyen…
Referandum yapılacak…
Başkanlık sisteminin de içinde yer aldığı anayasa değişikliği teklifi halkoyuna sunulacak.
Anayasa değişikliği ve başkanlık istemini destekleyenler referandumda “Evet” diyecek.
Karşı çıkanlar ise “Hayır” oyu kullanacak.
Yapılacak referandumda hangi tercihte bulunmayı düşünler bu düşüncelerini ilan ediyor.
“Evet” demeyi düşünenler “Evet” diyeceklerini, “Hayır” demeyi düşünenler de “Hayır” diyeceklerini alenen beyan ediyor.
Görünen o ki “Evet” diyeceklerin, “Hayır” diyeceklere pek tahammülleri yok.
Aynı şekilde…
“Hayır” diyeceklerin de “Evet” diyeceklere pek tahammüllü yaklaştığı söylenemez.
Elbette herkes düşüncesini özgürce söyleyebilmeli.
Düşüncesinden ötürü kimse yargılanmamalı ve eleştirilmemeli.
Fakat…
Şöyle de bir gerçek var ki, asıl tahammül götürmeyen “Evet” diyenlerin niçin “Evet” dediğini, “Hayır” diyenlerin de niçin “Hayır” dediğini, temeli olan ve ayakları yere basan gerekçelere dayanmadan, sırf takım tutar gibi nedenlere dayandırması olsa gerek…
.....
Aktif siyaset en renkli ismini kaybetti aslında…
Ne yalan söyleyeyim, siyasi parti liderleri arasında takip etmekten keyif aldığım, yaptığı esprili açıklamalarına kahkaha ile güldüğüm tek parti lideri Cem Toker idi…
Yani: liberal Demokrat Parti Genel Başkanı…
30 yıldır aralıksız seçimlere girmesine ve aldığı oy parmakla sayılır cinsten olmasına rağmen, Liberal Demokrat Parti Genel başkanı Cem Toker “Yeter artık! Buraya kadarmış!” asla demedi.
Hiç yılmadı.
Partiyi ayakta tutma iddiasını hep sürdürdü.
Partisi için sağ-sol yoktu…
“Devlet merkezli yönetim mi olsun, birey merkezli yönetim mi?” ayrımı vardı.
Hep bireyden yana olduklarını söyleyip durdu yıllarca.
Neyi mi savunuyordu bu parti?
Liberalizmin temelinde Hukukun olduğunu…
Hukukun temelinde ise Vicdan, Ahlak ve vatanseverlik olması gerektiğini…
Kısacası…
Partinin varlığını bunca yıl sürdürebilmesi tam anlamıyla “Bizimkisi bir aşk hikâyesi” mantığıydı.
Cem Toker:
-“Aman Allahım! Ne kadar da çok vergi var” diyecek kadar eleştirisel…
-“Baraj sorunumuz asla yok. Nasıl olsa barajı aşmamız mümkün değil. O yüzden baraj sorunu olan partiler düşünsün” diyebilecek kadar kendisiyle barışık ve hayal dünyasında yaşamayan.
Ve…
-“Oy versenize bir şey deneyeceğiz” diyebilecek kadar ince mizah sahibi bir parti konumuna getirdi LDP’yi…
O’nu sosyal medya hesabından takip etmek büyük bir keyifti gerçekten.
Zaten, hiçbir gazete ve televizyon kanalı kendisine yer vermediği için başka yerden takip etme şansı da yoktu.
Döviz fırladığında yaptığı:
-"Yemişim dolarını burası Türkiye ulan" diyen kafa:
90 bin ton buğday ithal edilecek
3TL dolarla mı, 4TL dolarla mı ucuza gelir?
Ama hemen yanıtlama...
Birkaç gün düşün, öyle yanıtla...” paylaşımı…
Ya da…
Anayasa değişikliğine destek veren MHP liderinin başkanlık sistemi geldiğinde başkan yardımcısı olacağına dair iddialar üzerine yaptığı:
-“ Başkan Yardımcısı olma heveslilerinin dikkatine...
Yardımcının 2 temel görevi vardır. ...
1- Dost ülke diktatörlerinin cenazelerine katılmak...
2- Başkanın gıcık olup, görüşmek istemediği liderlerle görüşmek
İnanmıyorsan Joe Biden'a sor, anlatsın...
Değmez...” paylaşımı…
Ve en son yaşanan 15 yıllık siyasi süreci kendince özetleyen:
-“2010 referandum, her şey daha iyi olacak, demokrasimiz gelişecek...
2013 demokratikleşme paketi, her şey iyi olacak, demokrasimiz gelişecek...
2014 cumhurbaşkanını halk seçecek, millet, devlet kucaklaşacak...
2014 çözüm süreci, her şey iyi olacak, demokrasimiz gelişecek...
2017 Türk Tipi Başkanlık...” paylaşımı akılda kalan ama akıl dolu paylaşımlardı.
önceki gün öğrendik ki, 15 yıldır partinin başında olan Cem Toker genel başkanlık görevini Gültekin Tırpancı’ya bırakmış.
Görevi bırakma nedeni olarak da “Basın ve ifade özgürlüğünün, yargı bağımsızlığının, hür seçimlerin rafa kalktığı ülkede siyasi mücadele çaresizliği ve 11,5 senenin yorgunluğundan dolayı...” ifadelerini kullanmış.
Ne diyelim?
Sonuçta kendi kararı…
Belki kimse farkında değildi, tanımıyordu ya da takip etmiyordu ama…
Bana kalırsa aktif siyaset en renkli isimlerinden birini kaybetti.