3.Haziran 2012 tarihli yazımızda, "Karşı sendikalara göre de, Kamu-Sen, kendi elleriyle Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'na gönderdiği akademisyen %4+4'e onay verdi. Onay verdiğini akademisyenin, bizzat kendisi itiraf etti, ifadelerini kullanmıştık. KAMU- SEN yöneticileri, kendilerinin değil, MEMUR-SEN' in, bu tavır içinde hareket ettiğini ilettiler.
Gerçekten de KAMU-SEN ve KESK, toplantıya katılmama kararı alırken, MEMUR-SEN ise sürecin tıkanmamasını, gerekçe göstererek, toplantıya katılma kararı aldığını açıklamıştı. Nitekim "MEMUR-SEN", Toplu Sözleşme Genel Sekreteri Hacı Bayram Tonbul, "2 buçuk milyon memur, bin 900 emekli bizi bekliyor. Ciddi manada hakem kurulunda tartışmaya, müzakereye bir şey açılmadı. İçeri giriyoruz süreci tıkamamak için" şeklinde konuşmuştu.
KAMU EMEKÇİLERİ, kendilerine reva görülen 4+4 lük zammı protestosu, ederken, iktidar yanlısı olarak tepki alan MEMUR-SEN, ne düşündü bilinmez ama sendikaların görevi, üyelerinin hak ve çıkarlarını, işverene ve devlete karşı korumak ve savunmaktır.
Peki arzu edilmeyen sendikal gelişmelerde, sendika yönetimlerinin sorumluluğu yanında, sendikalarda, kayıtlı üyelerin hiç mi sorumluluğu yok?
Elbette mevcut tablo ve gelişmelerde, sendika yönetimleri kadar, üye olan insanlarımızın da sorumluluğu vardır. Çünkü Demokrasi ile yönetilen ülkelerde ve sendikalarda, sorunların çözümü seçmen hüviyetinde olan üyelerin tercihindedir.
Sendikal mücadele, ancak tüm kitlenin ortak tavrı, kararlı mücadele, gerekirse üretimden gelen gücünü kullanıp, kitlesel eylemlerle ve iş bırakarak verilir. Ancak o zaman, ülkeyi yöneten erk karşısında, masaya yumruğunu vuracak bir pazarlık gücü elde edilebilir.
Bugün öyle mi?
Maaş pazarlığında, iktidar karşısında sendikalar birlikte hareket etmediler. Özellikle de MEMUR-SEN, kendine has yöntem izledi. Oysa MEMUR-SEN, diğer sendikalarla birlikte hareket etmesi gerekirdi. Çünkü Türkiye'deki sendikalar, "MÜCADELECİ SINIF SENDİKACILIĞINI" yeniden inşa etmek, " BİRLİKTE" hareket zorundadır. Çalışanlar ve emekçiler için, hak aramada tek çözüm de budur...
Sendikaların, iktidarın gölgesinde olmayı kedilerine güvence olarak görmemeli, özellikle de birinci önceliği, tayin ve kadrolaşma olmamalıdır. Ancak her dönem Türkiye'deki sendikaların, önemli bir kısmı, bu kategoriye girer. İktidar el değiştirirse, bu sefer azınlıkta kalan kısım hükümet safına geçer, geçmiş hükümetin yanında olanların da büyük bir kısmı onların peşi sıra giderdi. Sonuç olarak, her dönem bazı sendikalar, hükümet kanadında yer alarak nakarat gibi aynı hatları tekrar ettiler.
Hülasa ülkemizde, her dönem sarı sendikacılık oldu. Bunda en büyük sorumluluk, sendikalardaki üyelerindir. Çünkü Türkiye'de, yıllardır, en çok üyeye sahip olan ve işçiler/memurlar adına yetki taşıyan sendikalar, hükümete yakın duran sendikalar oldu. Bu sendikalar ise üyelerinin hak ve menfaatlerini korumaktan ziyade, iktidarın "arka bahçesi" oldu. Ayrıca üyeler, basit menfaatleri ve hesapları için, hükümete yakın sendikalara doluşursa, sendikalar da elbette sarı rengi tercih edecektir.
Yıllardır, sendikalar, emekçilerle ilgi gelişmelerin ve alınan kararların başında, tepki gösterdiler; ancak bir müddet sonrada balon gibi söndüler ve alınan kararlara da razı oldular. En önemlisi de yaptıkları grevlerden, arzu edilen sonuçları alamadılar. Hatta bazı sendikalar, bu grevleri, ideolojik amaçları için de kullandılar. Yılların bu alışkanlığını bilen, siyasi iktidar ve işverenler, onların tepkisini ve tehdidini hiç dikkate almadılar.
Ayrıca bazı sendikalar, asli görevleri olan çalışma yaşamına ilişkin sorunlarını çözmek, ortak çıkarlarını ve haklarını korumak, geliştirmek için, hiçbir dönem yeteri kadar gayret ve caba göstermediler. Özellikle de sendikalar, dil, din, renk ve siyasi görüşüne bakmaksızın bütün işçileri kapsayan bir kitle örgütlenmesi olmasına rağmen, aralarında birliktelik sağlayamadıkları gibi, siyasi ve ideolojik akımların, ya temsilcisi ya da tarafı olarak hareket ettiler. Sonuçta da bölük pörçük oldular.
Ülkemizde, yıllar önce sendikaların öncelikli amacı, ücret ve çalışma sürelerinden kaynaklanan sorunlarla sınırlıydı. Bugünkü üretim süreci sürdükçe, bu mücadele meşru olmanın ötesinde zorunlu hale geldi. O nedenle, sendikalar kurulmalıdır. Ancak hak aramada müşterek hareket edilmelidir. Çünkü " BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR.". Sarı sendikacılığın, hükümet ve işveren nezdinde, hiçbir ağırlığı ve itibarı da olmadığı gibi, üyelerinin beklediği hakları da alamazlar.
BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR
3.Haziran 2012 tarihli yazımızda, "Karşı sendikalara göre de, Kamu-Sen, kendi elleriyle Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna gönderdiği akademisyen %4+4e onay verdi. Onay verdiğini akademisyenin, bizzat kendisi itiraf etti, ifadelerini...