Alpu’ya kurulması planlanan Termik Santral’den vaz geçilmesi adına her şey yapılıyor.
Şehrin büyük bir bölümü, hatta santral’i kurmak isteyen hükümetin partisine mensup insanlar bile kurulacak termik santral’e karşı tavrını açık açık dile getiriyor.
Buna rağmen…
Hükümet kanadından termik santral ile ilgili herhangi bir geri adım yok.
Aksine…
Tavırlar termik santral’in inatla kurulması yönünde.
Görünen o ki hükümetin bu kararlığı sonuna kadar devam edecek.
Yine görünen o ki, hükümet bu termik santrali Alpu’ya kuracak ve işletecek.
çünkü…
Eskişehir’den çıkacak tepki hükümetin pek de umurunda değil.
Zira, Eskişehir iktidar partisi için zaten gözden çıkartılmış bir şehir konumunda.
Rakamlar ortada…
-Parti, 2002 yılından bu yana girdiği her mahalli seçimi kaybediyor.
-Parti, 2002 yılından bu yana girdiği her genel seçimde Türkiye ortalamasında aldığı oyun altında bir oy alıyor.
Netice itibarıyla…
önemli sayılabilecek yatırımlara rağmen, iktidar partisi Eskişehir’deki seçimlerde bir türlü başarılı olamıyor.
O nedenle…
İktidar partisinin “Eskişehir’i kaybetmek” gibi bir derdi pek yok.
Tam tersine…
Hiçbir seçimde tam anlamıyla destek bulamadığı Eskişehir’i bu yolla cezalandırma isteği bile taşınıyor olabilir.
Biz zaman zaman bu köşede “Bu termik santral meselesi iktidar partisine Eskişehir’de seçim kaybettirir” diyoruz ya…
Ankara’dan bakıldığında bunun çok da kafaya takılmadığını hissedebiliyoruz.
Zira…
Ankara’dan Eskişehir’e bakanlarda “Zaten kazanamıyoruz ki” anlayışının hakim olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek…
Sonuç olarak…
Bu hükümet bu termik santral’i mevcut tüm tepkilere rağmen kuracak ve çalıştıracak gibi…
Hem de “Seçim kaybederiz” endişesi ve korkusuna kapılmadan bu işi yapacağa benziyor…
Gerekçesinin de “Zaten seçim kazanamıyorduk” olacağı, hatta işin arka planında bir de cezalandırmanın bulunabileceği muhtemel görünüyor…
.....
Bir kere de şaşırtın bizi…
Siyasette büyük bir hastalık var…
İnsanlar, taraftarı oldukları partinin yanlışı içinde bile doğru arama çabasında.
öte yandan…
İnsanlar, sevmedikleri partinin doğrusu içinde bile yanlış arama zorunda hissediyorlar kendilerini.
İşte bu yüzden…
İnsanların taraftarı oldukları parti ne yaparsa yapsın, onlar için doğru bir iş yapmış olurken, yine insanların sevmedikleri parti ne yaparsa yapsın, onlara göre yanlış iş yapmış oluyor.
Kısacası…
Siyaset, taraftarı oldukları ya da sevmedikleri partiler ile ilgili “Yanlış içinde doğru, doğru içinde yanlış arama” sanatı haline dönüştü.
örneğin:
İktidar partisinin yaptığı doğru bir işe muhalefet partileri ve temsilcileri “Doğru” diyemiyor.
Muhalefetin söylediği doğru bir eleştiriye de aynı şekilde iktidar partisi ve temsilcileri “Doğru” demekten korkuyor.
Hâlbuki doğru bir tanedir.
Dahası…
Doğru mezarda söylenmemelidir.
Eskiden hatırlarız.
İktidarda olan bir başbakanı aralıksız her gün eleştiren bir parti liderine bir gün “Arkadaş hep eleştiriyorsun. O Başbakan’ın hoşuna giden hiç mi bir şeyi yok?” diye sormuşlardı.
Parti lideri de soruya “Olmaz olur mu? Mesela terzisi ile aşçısı çok güzel” cevabı vermişti.
Yani…
Takdiri bile eleştiri içeriyordu.
Bu gün için de bu kural değişmedi.
Muhalefet için iktidarın yaptığı her şey kötü, iktidar için muhalefetin her yaptığı eleştiri yanlış.
İşte bu yüzden bir yere varılamıyor.
İşte bu yüzden toplumsal mutabakat sağlanamıyor.
Ve işte bu yüzden asgari müşterekte bir türlü bileşilemiyor.
Hani diyoruz ki bu siyasiler bizi biraz şaşırtsalar.
örneğin Eskişehir’de İktidar partisinin aktörleri çıkıp belediyelerin yaptığı ve doğru olan hizmetlere “doğru” diyerek takdir ettiklerini söylese?
Aynı şekilde.
Belediye başkanları çıkıp, hükümetin yaptığı ve doğru olan işlere “doğru” diyerek benzeri bir takdirde bulunsa nasıl olur?
Şaşırırız değil mi?
O halde…
Şaşırtsınlar bizi yahu!
.....
Hepimizi hayvanat bahçelerine koymalarına çok az kaldı…
Bir tane adam çıkıyor ortaya, din adına konuştuğunu söylüyor…
Sözlerini yüce kitap Kuran’a dayandırdığını ima edip:
-“Gece ile gündüz ayrı varlıklardır. Biri gelince diğerini kovar. Bu her gün olduğu için biz gece ve gündüzü yaşarız. Aslında tüm mesele bu iki varlığın birbirlerini kovmasıdır” diyor…
xxx
Başka bir tane adam çıkıyor ortaya, siyasetçi kimliğiyle konuşuyor.
Dünya üzerinde yaşayan herkesin kandırıldığını söylüyor önce…
Ardından da…
-“Dünya yuvarlak değil. Resmen düz. Bu durum insanlardan resmen saklanıyor.” Diyor…
xxx
Ve bir başka adam çıkıyor ortaya…
Unvanı Profesör…
Hazreti Nuh’un, gemiye gelmeyen oğlunu cep telefonu ile aradığını ve gemiye gelmesini istediğini söylüyor.
Uçabilen cisimlerin olduğunu da özellikle ekliyor sözlerine…
xxx
Sözünü ettiğimiz bu 3 adam da yukarıda söylediklerini çıktıkları televizyon kanallarında söylüyorlar iyi mi?
Herkes de izliyor ve duyuyor tüm bunları.
Türkiye’de IQ ortalamasının 88’e düştüğü konuşuluyor son günlerde…
İşaretle anlaşabilen Goril Koko’nun IQ’sunun 82 olduğu tespit edilmiş.
Yani…
Biz toplum olarak biraz daha televizyon kanallarından ana haberleri izlemeye devam edersek, hepimizi hayvanat bahçelerine koymalarına çok az kaldı…