Yolsuzluklarla ilgili ülkelerin vermiş olduğu değişik tepkiler var…
İşte bu tepkileri açığa çıkartmak için İsveç ve Moldova’da aynı anda birer araştırma yapılmış.
Dünya’daki Yolsuzluk algılama endeksinde İsveç 3 ncü sırada.
Moldova ise 102 nci sırada…
Yapılan araştırma sonucunda İsveç seçmeninin, ekonomik gidişat ne olursa olsun iktidarı cezalandırdığını ortaya koymuş.
Bu durum “İsveç seçmeni hep daha iyisini istediği için iktidarların hizmetini beğenmiyor, daha iyisi gelsin düşüncesiyle iktidarı değiştiriyor” şeklinde açıklanmış…
Moldova’da yapılan araştırmada ise, eğer ekonomi iyi gidiyorsa yolsuzluk iddialarının seçmen üzerinde herhangi bir etkisi olmuyor. Ekonomi kötü gidiyorsa Moldovalı seçmen iktidarı cezalandırıyor sonucu çıkmış…
Bu durum da “Moldovalı seçmen, ekonomik sıkıntıyı hissetmiyorsa, ülkedeki yolsuzluğun hiçbir önemi yok. Eğer ekonomik sıkıntı cebini etkiliyorsa, o zaman yolsuzluk iddiaları, iktidarı cezalandırmada etkili oluyor” diye yorumlanmış…
Yukarıda da söyledik…
Yolsuzluk algılama endeksinde biri 3’ncü, diğeri 102’nci sırada olan 2 ülkede yapılan araştırmanın sonuçları birbirinden çok farklı…
Seçmenin biri: Yolsuzluk iddiası olsun olmasın sırf yenilik için her seçim iktidarı cezalandırıyor.
Seçmenin diğeri: Eğer ekonomi iyiyse yolsuzluk iddialarını önemsemiyor, ekonomi kötüyse, yolsuzluk iddiaları nedeniyle iktidarı cezalandırıyor…
Söz konusu araştırmayı okuduktan sonra kendi kendimize “Biz hangisiyiz acaba?” diye düşündük…
İsveç olmadığımız kesin…
Moldova olmadığımız da ortada…
Demek ki, araştırmanın bize özel bölümü de kesinlikle biran önce yapılmalı…
.....
O günden beri konuşuluyor
Termik santral meselesinin seçim öncesi Eskişehir’de AK partiyi olumsuz etkileyeceğini başında beri söylüyoruz.
Geçtiğimiz haftalarda Eskişehir’e gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın termik santral konusunda ne söyleyeceğini doğrusu merak ediyorduk.
öyle ya, partililerin kendisine mutlaka bu meseleyi ileteceğini, kendisinin de meseleyi Eskişehir’de izah etmeye çalışacağını düşünüyorduk.
Erdoğan Eskişehir’e geldi. Hemen hemen her konuda konuştu.
Termik santral meselesine hiç ama hiç girmedi…
Bu durum işte o günden beri “Acaba Erdoğan Eskişehir’e Termik santral kurulacağını bilmiyor mu?” ya da “Termik santral kurulacağını biliyorsa niçin herkesin ikna olabileceği şekilde bu konuyu dile getirmedi” diye konuşuluyor…
.....
Hangisi daha ilkeli?
Seçimlerde aldığı oy az olsa da Saadet Partisi, AKP ve MHP ittifakına katılmama konusunda ısrarcı…
Kabinede verileceği söylenen bakanlıklara ve meclise alınacağı söylenilen vekillere rağmen Saadet Partisi “Bu iş olmaz” diyor…
Dahası…
Saadet partisi genel başkanı gerek Cumhurbaşkanı gerekse iktidar kanadı ile yaptığı her görüşme sonrasında çıkıp "Biz prensiplerin üzerinde duruyoruz. İttifak olabilir, bütün politikalar değişir, o zaman olur. Ama buna razı olur mu iktidar? Biz bu değişiklik olmadan Türkiye'nin düze çıkabileceğine inanmıyoruz." Diyor…
öte yandan…
Kendilerine her iki cenahtan teklifin bile yapılmadığı DSP’nin genel başkanı çıkıp “Hangi taraf bize daha çok milletvekili verirse, o tarafla ittifak yaparız.” açıklamasında bulunuyor.
Ne diyelim?
Hangi partinin daha ilkeli olduğuna siz karar verin?
.....
İnsanın böyle mühendis olası geliyor…
Adam mühendis…
Uzmanlık alanı ise patlayıcılar…
ömrünü tamamlamış olan büyük binaları, temele yerleştirdiği patlayıcılarla, kontrollü bir şekilde ve çevreye zarar vermeden yıkıyor…
Olabildiğince sakin, evinden işine giden, herkesin sevdiği de bir insan aslında.
Akşam işten çıkıp, kızının doğum günü için eve gidecek.
Yolda bir pasta almak için duruyor.
Pastayı alıp dışarıya çıktığında aracının bıraktığı yerde olmadığını görüyor.
Aracın çekildiğine dair bir pusula bırakılmış kaldırıma.
Elinde pasta ile gidiyor aracını almaya…
Görevliye “Orada park yasağı olduğuna dair sarı boyalı bir uyarı yoktu” diye başlıyor derdini anlatmaya.
Görevli “Cezanız şu kadar” diyor, dinlemeden ve direkt olarak.
ödüyor çaresizce.
Eve geldiğinde kızının doğum günü partisi bitmiş.
Başlıyor karısıyla kavgaya…
Bu kavga ayrılığa kadar götürüyor meseleyi.
Sinirlenip çıkıyor dışarıya…
Biniyor aracına, bir-iki bira almak için duruyor marketin önünde.
çıktığında aracı yine yok.
Yine çekilmiş ve yine park yasağı olmayan yer.
Aynı durum bir daha yaşanıyor aracını alırken…
Paşa paşa yine ödüyor cezayı yani…
Artık canına tak diyor mesele.
Gece yarısı gidiyor işyerine. Arabasının bagajına koyuyor 2 kutu dinamiti.
çekiyor aracını bir cafenin önüne. Kendi de geçiyor kafaye, oturuyor bir masaya.
Kahvesini içerken çekici gelip, yükleyip götürüyor aracını.
Arabası, çekilen diğer araçların yanına koyuluyor.
O sırada bir kadın, çekilen aracıyla ilgili görevliyle konuşuyor…
-“Sizin bu yaptığınız soygunculum ama” diyor…
Görevlinin “Ben sadece görevliyim. Borcunuz şu kadar” sözü üzerine kadın:
-“Galiba bu sözü kıyamete kadar söylemeniz tembih edildi” der demez korkunç bir patlama oluyor…
çekici firmanın binaları dahil yüzlerce çekilmiş araç mahvoluyor.
Bu işi bizim mühendisin yaptığını kısa sürede anlıyorlar tabii.
Atıyorlar içeri…
Ancak, sigorta meydana gelen hasarı karşılamıyor…
Araçların tümünün haksız yere çekildiği çıkıyor ortaya…
çekici firma, hem yanan araçların parasını hem de bugüne kadar çektiği araçların sahiplerinden haksız yere aldığı paraları geri ödemek durumunda kalıyor.
Mühendis bir anda şehirde kahraman ilan ediliyor…
Başına gelen bu olay yüzünden kızının doğum gününü kaçıran mühendis, cezaevine ellerinde bir pasta ile gelen kızı ve ayrıldığı eşi ile doğum gününü kutluyor…
“Biraz Asabiyim” isimli bir filmin özetiydi bu anlattığımız.
önceki gün izledik televizyonda…
Doğrusunu söylemek gerekirse bu filmi izledikten sonra özellikle:
-Haksız yere çekilen araçlarımız…
-Haksız yere yediğimiz cezalar…
-Durup dururken kesilen ve saatlerce gelmeyen elektriklerimiz…
-Elektrik ve Su faturalarımızdan haksız yere alınan paralar.
-Akaryakıta, doğalgaz’a, otomobile ödediğimiz o fahiş vergiler geldi aklımıza…
örnekleri daha da çoğaltabileceğimiz soygun düzeninin her biri geçti kafamızdan…
Ne yalan söyleyelim! Kendi kendimize, tıpkı filmdeki gibi “mühendis olmak” geldi içimizden…