Bizim belediyelerin önüne kimlerin heykeli konulmalı?

1900 lü yılların başında, Berlin sokaklarında bir Alman Yüzbaşısı dolaşıyor. Adı Vogit…Herkes selam veriyor kendisine…Selam verenler arasında, sokakta devriye gezen askerler de var.Kendisine selam veren askerleri katıyor peşine...

1900 lü yılların başında, Berlin sokaklarında bir Alman Yüzbaşısı dolaşıyor. Adı Vogit...
Herkes selam veriyor kendisine...
Selam verenler arasında, sokakta devriye gezen askerler de var.
Kendisine selam veren askerleri katıyor peşine "Siz benimle gelin" diye.
Tam Köpenic Belediye binası önünden geçerken, arkasında toplanan 20 ye yakın askerle birlikte giriyor belediyeden içeriye.
Koskoca Alman Yüzbaşısı gelmiş. Ayaklanıyor Belediye.
Belediye Başkanı koşarak iniyor aşağıya."Buyurun efendim. Bir şey mi istemiştiniz?"
-"İmparatorun emri var. 4 Bin mark vereceksiniz" diyor yüzbaşı.
Alel acele toplanıyor Belediyede ki para.
Yüzbaşıya teslim ediyorlar.
Yüzbaşı ise, arkasından gelen askerlere emir veriyor "Kimseyi dışarıya çıkartmayın" diye.
Ve kayıplara karışıyor. Çünkü, o gerçek bir yüzbaşı değil, bir dolandırıcı.
Yakalanıyor sonra tabi. Atılıyor hapse.
Olay, dönemin Alman imparatoru Wilhelm'e kadar gidiyor.
Merak ediyor bu parlak fikirli dolandırıcıyı.
Çağırtıyor yanına ve getiriyorlar karşısına.
İmparator "Neden yaptın böyle bir şeyi?" diye soruyor Voigt'e...
Voigt ise "Ben sadece üşüyordum" diye cevap veriyor imparatora.
Ardından da;
-"Cebimde ki son para ile bit pazarından bir palto aldım. Palto, eski bir yüzbaşı paltosuymuş. Baktım, sokakta herkes Askerler dahil selam veriyor bana. Tam Belediye önünden geçerken, aklıma böyle bir şey geldi. Ama ben sadece üşüyordum" diyor.
Çok hoşuna gidiyor durum İmparatorun.
Cezasını affederek, salıverilmesini sağlıyor önce Voigt'in...
Ardından Voigt'in , o satın alıp, Belediyeyi dolandırdığı Yüzbaşı paltolu heykelinin de, Belediye binası girişine dikilmesini emrediyor.
Son olarak da, "Sen kimsin kardeşim?" bile demeden, belediyenin 4 bin Markını sahte yüzbaşıya veren belediye Başkanını çağırtıp, "Her sabah belediye'ye girerken ve her akşam belediye'den çıkarken sen ve belediye çalışanları bu heykele selam vereceksiniz" diye emir veriyor.
Alman İmparatoru bile güldüren bu müthiş zeka isteyen dolandırıcılığın kahramanı olan Voigt'in Yüzbaşı formalı heykelinin hala Kopenic eski Belediye binası önünde durduğu ve binaya girip çıkan herkesin bu heykeli selamladığı söylenir.
Yaşanmış bu ilginç olayı Televizyonda Sunay Akın anlattı.
Müthiş bir keyifle dinledik.
Sonrasında da düşündük...
-"Acaba bizim Belediyelerin önüne kimlerin heykeli konulmalı" diye...
Ne dersiniz?
Kimlerin heykeli konulmalı?
......
Her şeye rağmen...
-Hazırlık sürecinde Vali'nin yalnız kalmasına...
-Logo'nun bile tam mutabakat sağlamamasına...
-Yönetim kurulunun işin içine pek girmek istememesine...
-Ajans işleyişinin kurumsal bir yapıya oturtulamamasına...
-Basın ve sivil toplum örgütleriyle iletişimin tam anlamıyla sağlanamamasına...
-Stadyumda yapılan ve projenin en önemli etkinliği olan açılış töreninin hayal kırıklığı uğratmasına...
-Açılış töreninde yaşanan protokol krizinin affedilir bir tarafı olmamasına...
-Açılış törenlerinin, Başbakan'a göre hazırlanıp, Açık tribündekilerin ne olup bittiğini anlayamamasına...
-Bir yıl sürecek proje kapsamında ne zaman neyin yapılacağının bilinmemesine...
-Dışarıdan bakılınca 'Kervan yolda düzülür' mantığıyla hareket edildiği izlenimi olmasına...
-İyi niyetli çalışmaların yeterli olmadığı, biraz da profesyonellik gerektiği mecburiyeti olmasına...
-'Bu Eskişehir'in projesidir' diyenlerin, söz konusu projeyi kendi partilerine bir avantaj sağlama girişimlerine ...
Kısacası...
Tüm bu yaşanan olumsuzluklara rağmen...
-"Eskişehir Türk dünyası Kültür başkenti Projesi önemli bir projedir ve herkesin bu projeye destek vermese bile köstek olma lüksü yoktur" diye düşünüyoruz...
Bilmiyoruz, doğru mu düşünüyoruz?
.......
Nabi Avcı böyle bir cinayete seyirci kalır mı?
Silivri'de 5 yıldır tutuklu olarak bulunan gazeteci Mustafa Balbay'ın 12 yaşında bir kızı var.
İsmi; yağmur.
Yağmur Ankara Tevfik Fikret lisesinin orta birinci sınıfında okuyor.
Annesi ile birlikte Norveç'e bir konferans için gidiyor.
Küçük kızın bu konferansta söylediği tek şey; "Okulda Teröristin kızı damgasını yedim" sözleri.
İşte bu sözler, Okul yönetimini çıldırtıyor.
Derslerinde son derece başarılı olan Yağmur, bütün derslerden sıfır çekmeye başlıyor.
Bu bir anlamda "Çekin gidin okulumuzdan" demen başka bir yolu.
Aile, kıza başka bir okul bakmak durumunda kalıyor.
Ama ne çare...
Okullar adeta kabul etmemek için birbirleriyle yarışıyorlar.
Bu arada, son derece başarılı bir öğrenci olan yağmur okuldan soğuyor.
Hangi suçu işlediği hala belli olmayan ve 5 yıldır tutuklu bulunan bir gazetecinin 12 yaşında ki kızı da böylece hiçbir suçu olmadan mahkum ediliyor.
Bu resmen, 12 yaşında ki bir kızdan intikam alan bir zihniyetin yaratmış olduğu cinayettir.
Ve bu cinayete, bu şehrin vekilliğini yapan Milli Eğitim bakanı Nabi Avcı seyirci kalmamalıdır.
Ne demiştik Nabi Avcı Bakan olduğunda;
-"Bu adam farklı bir adam. Entelektüel derinliği ve insan sevgisi olan bir insan" tanımı yapmıştık değil mi?
İşte Nabi Avcı'nın, kendisini diğerlerinden farklı kılan bu özelliklerini tam da gösterme zamanı.
Tam da, 12 yaşında ki bir kızı acımasız bir şekilde cinayete kurban eden zihniyetten hesap sormasının zamanı...
Umarız Nabi Avcı bunun hesabını sorar.
Sorarsa, farkında lığını da ortaya koyar...
Eğer sormazsa; demek ki diğerlerinden pek de farklı olmadığını ortaya koymuş olur ki, biz de Onun hakkında söylediklerimizi anında geri alırız...
.........
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Savaş gemisi karanlık ve sisli bir gecede yol alırken, kaptan köşkündeki komutan tam karşıda ve uzakta üzerlerine doğru gelen bir ışık fark eder. Hemen karşı tarafa sinyal gönderir ve şu mesajı geçer:
— Derhal rotanızı 30 derece doğuya çevirin.
Karşıdan anında yanıt gelir:
— Sen rotanı 30 derece batıya çevir!
Şaşıran komutan, sinirlenir, mesajı yineler:
— Rotanı derhal 30 derece doğuya çevir, emrediyorum!
Karşıdan:
— Asıl sen rotanı 30 derece batıya çevir!
Komutan öfkeden küplere biner, bu kez mesaj da:
— Ben 30 yıllık kaptanım, sana son kez emrediyorum, rotanı 30 derece doğuya çevir!
Yanıt:
— Sen 30 senelik kaptansan ben de 20 senelik denizciyim, sen rotanı 30 derece batıya çevir!
Sinir katsayısı fırlayan komutan, mürettebata tüm topları ateşe hazır hale getirmelerini emreder ve son mesajını gönderir:
—Burası bir savaş gemisi, rotanı 30 derece batıya çevirmezsen ateşe başlayacağız!
Karşıdan:
—Burası da bir deniz feneri ve ben fener bekçisi Oliver! Rotayı 30 derece doğuya çevirmezsen, birazdan kayalara çarpacaksın komutan!..

Haberleri