Baştan söyleyelim, bu yazı bir hayal ürünüdür.
Gerçekle alakası yoktur.
Ama...
Eskişehir'de bu anlatacaklarımızın gerçek olmaması için bir neden de yoktur.
İsterseniz, bugünden oturup gelecekte neler olabileceğini şöyle bir kurgulayalım...
Bildiğiniz üzere Eskişehir 2013 Türk dünyası Kültür Başkenti ilan edildi.
Bu proje kapsamında yıl boyu geniş katılımlı etkinlikler gerçekleştirilecek.
İşte biz de bu projeden ilham alarak, hayal ürünü de olsa bir senaryo yazmaya karar verdik.
Ve yazdığımız senaryoyu başlatıyoruz...
-Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti çerçevesinde ilk etkinlikler kalabalık bir katılımla başladı.
-Etkinliklere katılmak için Türk'i devletlerin önemli sanatçı, Bilim adamı ve bürokratları ile diplomatları, uçaklarla geldikleri Ankara'dan Eskişehir'e Yüksek hızlı Tren ile geldiler.
-Ankara'ya kadar uçakla gelip, Eskişehir'e gelmek için Hızlı Trene binen yabancı konuklar, yol boyunca "Acaba Eskişehir'e niçin uçakla inmedik" diye düşünüp durdular.
-Kafilenin tercümanlığını yapan kişilerin "Eskişehir'de uluslar arası havaalanı var ama, uçak seferleri yok" demesi üzerine konuklarımız bu kez "Bu nasıl iş?" diye düşünmeye başladılar.
-Yol boyu bu düşüncelere iyi ki daldılar çünkü yol nasıl bitti bir türlü anlamadılar.
-Gelen konukları Tren Gar'ında karşılama komitesinden önce Şeker fabrikasından yayılan o pis koku karşıladı.
-Kısa süre "Acaba yanlış bir yere mi geldik?" diye şaşkın şaşkın etrafa bakınan ve elleriyle burunlarını kapatmak zorunda kalan konuklar, karşılama komitesini görünce doğru yere geldiklerini anlayıp, şöyle bir rahatladılar.
-Toplu halde Gar binasının önünde ki Otobüslere binen yabancı konuklar, iğrenç kokunun etkisinden kurtulmanın sevinci ile daha 20 metre bile gitmeden, Atatürk caddesi trafiğinin ortasında kala kaldılar.
-Bir ara, hayatları boyunca duymadıkları korna seslerini, kendilerini karşılamak için gelen konvoy zannetseler de, sonradan bunun Türklerin en büyük alışkanlığı olduğunu idrak ettiler.
-Sonunda kalacakları otellere vardı yabancı konuklar.
-Tam uzanıp, yol yorgunluğunu çıkartacaklarken, birbiri ardına geçen ve kulakları sağır eden uçak seslerini duymaya başladılar.
-"Acaba Suriye sınırına mı geldik yanlışlıkla" diye düşünürken, etrafta bulunanların umursamaz tavırlarını görünce, bunun da normal olduğunu anlamış oldular.
-Otelde dinlendikten sonra yürüyerek geldikleri şehrin merkezini dolaşmak istediler haliyle...
-Önce küçük çocuklar ceketlerine yapışıp para istedi. "Çocuktur" deyip geçtiler ama, bu kez büyükler de, ellerinde ki kağıt mendil ve tespih gibi şeyleri uzatıp para isteyince "Galiba bu ülkede böyle bir alışkanlık var" diye içlerinden geçirdiler.
-Bir müddet yürüdükten sonra, araçların kaldırım üzerinde, yayaların da yol üzerinde olduğuna şaşırarak tanıklık ettiler.
-Bir ara "Trafiğin sağdan ve soldan işlediği ülkeler gördük ama, araçların kaldırımda, yayaların ise caddede yürüdüğü ülkeyi ilk kez görüyoruz" demeden edemediler.
-Alışkanlık bu ya... Kendi ülkelerinde olduğu gibi yaya yoluna ayak basıldığında tüm araçların duracağını zanneden konuk heyetten birkaçı, gaz kesmeyi büyük bir utanç sayan bir sürücümüz tarafından ezildi.
-Hafif yaralanan konuklar, Ambulans gelinceye kadar orada bitiveren ve tamamında tanrı vergisi doktorluk yeteneği olan Eskişehirliler tarafından sarımsak koklatılıp palas pandıras çekiştirilerek komalık hale getirildiler.
Netice itibarıyla...
Türk dünyası Kültür başkenti projesi kapsamında Eskişehir'e gelen yabancı konuklarımız, ilginç bir şehre tanık oldu.
Eskişehir'den ayrılırken de, hala başları öne eğilmiş ve derin derin düşünüyorlardı.
.........
Biz liman bağlantısı diye boşuna uğraşıp duruyoruz galiba...
Ethem Aybars Özer isimli okurumuzdan oldukça ilginç bir yazı aldık.
Konu, Eskişehir'in Demiryolu ile limana bağlantısı ile ilgili.
Bilinler bilir, Eskişehir'in en acil çözülmesi gereken sorunlarından birisi Demiryolu ile liman bağlantısı.
Yıllardır söylenir bu sorun.
Yıllardır da, en kısa süre içinde Demiryolu ile liman bağlantısının gerçekleşeceği vaat edilir.
Ama...
Yıllar geçse de bir türlü gerçekleşmez bu bağlantı.
İşte Ethem Aybars Özer'in de canına tak demiş bu durum.
-"Şunu bir sorayım" diyerek kağıda kaleme sarılmış ve bilgi edinme yasası çerçevesinde sormuş da.
Ne cevap gelse beğenirsiniz?
İsterseniz biz anlatmayalım, bunu Ethem Aybars Özer kendi kalemi ile anlatsın;
-" TCDD'ye bilgi edinme yasası çerçevesinde bir e-posta attım. Eskişehir'in kadim derdi olan limana demiryolu bağlantısının son durumunu sordum. Gelen yanıt şöyleydi (siz de bir deneyin) : "Eskişehir demiryolunun Bandırma ile bağlantısı vardır." Allah Allah, yani biz şimdi Gemlik'e bağlanalım diye 70 yıldır, boşuna mı sayıklıyoruz? Ayrıca son zamanlarda Bartın taraflarında Filyos diye bir limandan bahsediliyor ve Eskişehir de demiryolu bağlantısı yapılacak şehirler arasında gösteriliyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu deyişi herhalde bu durum için kullanılabilir. 150 km ötemizdeki Bursa'ya milyarlarca TL harcanarak hızlı tren ağı döşeniyor, siz hiç liman bağlantımızın çözüleceğine dair, bir yetkiliden herhangi bir demeç duydunuz mu? İşte bir şehrin mahvolmasına bu tip ciddiyetsiz durumlar neden olur. Sadece bu olay bile beceriksizliğin ve ilgisizliğin ne boyutlarda olduğunu gösteriyor."
Ne dersiniz?
Biz "Liman bağlantısı "diye boşuna mı yıllardır uğraşıp duruyoruz?
....
Biraz da gülmek lazım
Güzel bir bahar gününün sabahında İETT şoförü garaja gider, otobüsünü çalıştırır ve yola çıkar.
Sorunsuz bir şekilde bir duraktan diğerine ilerler yolcularını alır, indirir. Derken; durağın birinde iriyarı, güçlü kuvvetli ve oldukça tehlikeli görünüşe sahip bir adam otobüse biner. Şoföre sert bir bakış fırlatır ve
- Kara gümrüklü bilet atmaz diyerek arkadaki bir koltuğa geçer ve oturur. Ertesi gün, ondan sonraki gün ve her gün ayni şey tekrar olur. Kara gümrüklü, ayni sözlerle ve ayni sert bakışlarla bilet atmadan koltuğa geçip oturur. Bu durum otobüs şoföründe kompleks yaratmaya başlar. Hat değiştirme dilekçesi de red edilince son çare olarak bir jimnastik kursuna yazılır. Her aksam devam ettiği kursta; Judo, karate, aikido ve benzeri tüm dövüş teknikleri konusunda ihtisas yapar.
Yazın sonlarına doğru, kendine güveni olan iyi bir dövüş ustası haline gelmiştir. Kursları bitirdiğinin ertesi günü tekrar otobüsüyle yola çıkar. Uzaktan, Kara gümrüklünün durakta beklediğini görür. Sinirini gizlemeye çalışırken, dişlerini gıcırdatarak otobüsün kapısını açar. Kara gümrüklü otobüse biner, şoföre sert bir bakış fırlatır ve,
- Karagümrüklü bilet atmaz. diyerek ilerleyecekken tam o sırada, sıkı bir kavgaya hazır olan şoför birden koluna yapışır,
- "Neden atmıyor muşsun !??"
Şoföre şaşkınlıkla bakan adam söyle der,
- Kara gümrüklünün mavi kartı var...
Böyle bir senaryo yazmak istedik. Vizyona girer mi bilemeyiz?
Baştan söyleyelim, bu yazı bir hayal ürünüdür.Gerçekle alakası yoktur.Ama
Eskişehirde bu anlatacaklarımızın gerçek olmaması için bir neden de yoktur.İsterseniz, bugünden oturup gelecekte neler olabileceğini şöyle bir...