Ne garip bir durum...
-"Ulusal bir gazete Eskişehir ile ilgili güzel haber yapmış. Bazı çevreler bunu niye hazmedemez ki?" diye yazdık...
Yazarken de, O, Bu yada Şu demememize rağmen...
Murat Keskin isimli arkadaş fırlamış;
-"O söylediğin hazmedemeyen çevreler benim" diyor.
Hani şu Dünyada satış rekorları kıran! Şehir gazetesinde...
Herhalde adam yerine konulma yönteminin bu olduğunu sanıyor.
Aslına bakarsanız sözünü ettiğim arkadaş, geleceği parlak bir genç.
Ama şuna emin olun ki, parlak olan geleceğinde Gazetecilik yok.
Çünkü, son söyleyeceğini daha işin başında söyleyerek belli etti bunu...
Çünkü...
AKP ve Alt belediyeleri olabildiğince övme, Büyükşehir ve Büyükerşen'i de olabildiğince yerme üzerine kurulan bir gazetecilik anlayışı onunki...
Eski hesapların intikamını almak için verip veriştiriyor aklınca...
Tek derdi Büyükşehir ve Büyükerşen...
Eleştirmek için dışarıda bulduğu bir şey de yok hani...
Gazetecilik adına yaptığı tek şey, tüm gazeteleri okuyup, hangisi Büyükerşen lehine bir şey yazmış, oturup ona cevap vermek.
Neymiş;
Büyükşehir'in dört tiyatrosuna kaç kişi gidiyormuş?
Üşenmedik sorduk...
-"Yüzde 98 doluluk var. Biletler bir hafta önceden bitiyor" dediler...
Tramvaylara klima takılmadığından dem vuruyor...
Yine üşenmedik sorduk;
-"Klima takılmayan Tramvay kalmadı, Ayda mı yaşıyorsun" diye sordular...
Neymiş...
Büyükşehir'in Faytonları trafiği kilitliyormuş?,bu faytonlara kimler biniyormuş? Üstelik... İnsanlar At poposuna baka baka yolculuk ediyormuş.
O kadar fayton gördük yolda da , poposuna bakmak aklımıza bile gelmedi.
İlgi alanlarımız farklı olsa gerek, biz Faytonlara nostalji olarak bakıyoruz, birileri demek böyle bakmıyor.
Demek ki insan neyi görmeyi arzu ederse onu görüyor.
Benim bildiğim, atların poposunda sinekler dolaşır.
Her neyse...
Sözünü ettiğimiz arkadaşın bize bir de tavsiyesi var...
Önce oturduğumuz yerden yazdığımızı söylüyor.
Kendisi galiba ayakta yazıyor, (herhalde oturduğu yerden Atların poposu görülmüyor olsa gerek)
-"Sen politik dedikodular yazmaya davam et" diyor son olarak da...
Ne diyelim şimdi?
O politik dedikoduların büyük bir bölümünü yazmamız için, kendi aile büyüğünün bizzat arayıp;
-"Benim ismimi vermeden yaz" dediğini mi söyleyelim...
Yazının sonunda bizim niye hazımsız olduğumuzu sormuş...
Ne bileyim...
Hünkarbeğendi de yemedik ama...
Bu arkadaşın geleceği gerçekten parlak!
Ne garip bir durum
-"Ulusal bir gazete Eskişehir ile ilgili güzel haber yapmış. Bazı çevreler bunu niye hazmedemez ki?" diye yazdık
Yazarken de, O, Bu yada Şu demememize rağmen
Murat Keskin isimli arkadaş fırlamış;-"O söylediğin...