Benzeri görülmemiş bir mahalli seçime gidiyoruz.
Niye diyoruz bunu?
çünkü bugüne kadar yapılan her mahalli seçimde partiler kendi adaylarıyla seçime katılırdı.
Bu seçimde ittifaklar kuruldu.
Partiler “Şurada sen aday çıkart ben çıkartmayayım, burada sen aday çıkartma seçime benim adayım girsin” pazarlığına tutuştu.
Bu da bugüne kadar örneğine şahit olmadığımız bir seçim yaşanacağını ortaya koydu.
Şimdi…
Bu ittifakların Eskişehir yansımasını konu edecek olursak:
AK Parti içinde yaşanan bir sıkıntı var…
Benzeri bir sıkıntı CHP içinde de yaşanıyor…
Her iki partinin gerek üyesi gerekse seçmeni arasında “Bu defa oy vermem” diyen çok sayıda insan var…
Bu demek oluyor ki, her iki partinin de adayları öncelikle kendi partisinin seçmenini ikna etmek zorunda…
Gelelim bu iki partinin ittifak yaptığı partilere…
AK Parti’nin ittifak yaptığı MHP’nin seçmeni arasında “AK Parti’ye oy vermem” diyenle, CHP’nin ittifak yaptığı İYİ parti’nin seçmeni arasında “CHP’ye oy vermem” diyen ciddi oranda seçmen mevcut…
Bu demek oluyor ki, her iki partinin de adayları, ittifak partisi seçmeni ikna etmek durumunda.
Yani…
Hem AK Parti hem de CHP adayları, seçimi ve belediyeleri kazanabilmek için önce kendi partisi, ardından da ittifak yaptıkları partinin seçmenlerini ikna edecek…
Görünen o ki:
Politize olmamış seçmeni ikna etmek için sıra ne zaman gelecek? Bilemiyoruz…
.....
Yazı-tura mı atsalar acaba?
Eskişehir’de hangi ilçelerde İYİ Parti hangi ilçelerde CHP aday çıkartacak bir türlü ortaya çıkmadı.
Hatta iş yılan hikâyesine döndü.
İYİ parti “şu ilçelerde biz aday çıkarcağız CHP destekleyecek, bu ilçelerde CHP adaş çıkartacak biz destekleyeceğiz” diyor.
CHP ise bunun tam tersini söylüyor.
Aslına bakacak olursanız her iki parti de nerede aday çıkartıp nerede çıkartmayacağını tam anlamıyla bilmiyor.
Genel merkezden her gün belli belirsiz haberler üzerine açıklamalar yapılıyor.
Fakat bu durum kamuoyunda “İttifak partileri de ne yapacaklarını, hangi ilçede aday çıkartıp çıkartmayacaklarını bilmiyor” şeklinde yorumlanıyor.
Dahası…
Bir partinin söylediğinin diğer ittifak partisi tarafından yalanlanması kamuoyunda “Anlaşamıyorlar ve karar veremiyorlarsa yazı-tura atsınlar” şeklinde değerlendiriliyor…
.....
CHP hiç ses çıkartmasa mı?
1963 yılı mahalli seçimlerinde Adalet Partisi adayı Nuri Erdoğan CHP adayı Haşim İşcan ile yarışıyor.
Seçimi Adalet partisi adayı Nuri Erdoğan kazanıyor.
Ancak…
Nuri Erdoğan’ın Denizcilik Bankası’ndaki görevinden istifa etmeden aday olduğu çıkıyor ortaya…
Başkanlığı düşüyor ve CHP’nin adayı Nuri Erdoğan otomatikman seçimi kazanıp, belediye başkanı oluyor.
Bir benzeri olay da 2014 mahalli seçimleri öncesinde Eskişehir’de yaşanmıştı.
AK Partinin Eskişehir’de belediye meclis üye listesinin başında Ertuğrul Dindar yer alıyordu.
Dindar’ın belirlenen süre içinde memurluk görevinden istifa etmeden aday olduğu çıktı ortaya.
Böylece meclis üye adaylığı düştü.
Yerine dışarıdan Mustafa Birsen yazıldı ve meclis üyesi oldu.
Şimdi Binali Yıldırım’ın Meclis başkanlığı görevinden istifa etmeden İstanbul büyükşehir belediye Başkan adayı olduğu tartışma konusu ya…
CHP durmadan bu konu üzerinden yürüyor ya…
Acaba bu duruma ses çıkartmayıp seçimlerin sonucunu mu beklese?
Şimdi diyeceksiniz ki “İş işten geçtikten sonra hangi mahkeme bu konuda CHP’ye hak verecek? Bu konuda nasıl sonuç alabilecek?”
Biz de diyoruz ki “Böyle de sonuç alamıyor, kim bilir belki doğru kararı verecek bir mahkeme çıkar.”
öyle ya…
Bugün yaptığıyla sonuç alamayacağı ortada…
Belki seçim sonrası milyonda bir de olsa bir ihtimal var…
.....
Balonlar çok şişirilince içeriden patlar…
Adam hayatında bir tek kitap dahi okumamış…
“Gazete” desen, spor sayfasıyla yetinmiş bugüne dek…
Tiyatro, konser hak getire…
İzlediği filmler TV dizilerinden ibaret zaten.
Hayatında müzenin önünden geçmişliği yok.
Tamam. Belki bunlar için imkan kısıtlı ama imkan yaratma çabası da yok baktığınızda…
ülkenin tarihinden zaten bi haber.
Tartışma nedir? Nasıl yapılır? Bilmiyor.
Zannedersiniz ki öğrenmemeye adeta yemin etmiş iyi mi?
Düşünce yok, sorgulama yok, muhakeme hiç yok.
Kulaktan bir sürü şey girip çıkmış, sadece kırıntıları kalmış. O kırıntılar da zaten sağlıklı ve mantıklı değil.
çevresindeki insanların büyük bir bölümü de kendisinden farksız.
Duymuş bir zamanlar kimden duyduysa ve kalmış aklında nasıl kalabildiyse, kalkıyor ülkenin bu durumda olmasının tek sebebi olarak dış güçleri gösteriyor.
-“Ne oluyorsa hep o dış güçler sayesinde oluyor” gibi entelektüel derinliği bile mahfeden laflar söylüyor.
Böylece yaşanan her olumsuz olay sonrası söylenen “Bunlar hep dış güçlerin oyunu” lafı giriyor sokak literatürümüze.
Yahu! Sen varken ne gerek var ki dış güçlere arkadaş?
Sen varken ne gerek var ki dış güçlerin oyununa?
Koca ülkeyi o okuyup sorgulamayan bilgi birikimiyle! play station’a çeviriyorlar haberi yok.
Dış güç dediklerin hep vardı, bundan sonra da olacak…
Kaldı ki, biz de başka ülkeler için bir anlamda dış gücüz…
Mikroplar vücudunuzu ele geçirip, sizi hasta etmek hatta öldürmek için uğraş verir.
Organizmanız güçlüyse mikropları alt eder, sağlıklı yaşarsınız.
Güçsüz ise vücudunuz dışarıdan gelen mikroplara yenilir, bunun sonucunda hasta olur ve ölürsünüz…
Mikropların vücuda, “Dış güçler” diye bildiğin ülkelerin bizi ele geçirmek istemesi bu kadar birbirine benzerdir…
Her iki durumda da iş senin güçlü olmanla alakalıdır.
Son söz:
Balonlar çoğunlukla çok şişirildiği için içeriden patlar.
Dışarıdan birinin iğne batırmasına gerek bile kalmaz…