"Bu siyaset bana göre değilmiş" diyenler neyse de...

-“Denedik siyasetin içinde olabilmeyi. Fakat bu iş bana göre değilmiş. Fazla da ısrarcı olmanın hiç alemi yok. Böyle bir çarkın içinde olmanın da anlamı yok” diyenleri elbette tenzih ediyor ve mazeretini elbette kabul ediyoruz...

-“Denedik siyasetin içinde olabilmeyi. Fakat bu iş bana göre değilmiş. Fazla da ısrarcı olmanın hiç alemi yok. Böyle bir çarkın içinde olmanın da anlamı yok” diyenleri elbette tenzih ediyor ve mazeretini elbette kabul ediyoruz ama…
Siyaset yapmış insanlara baktığımızda, büyük çoğunluğunda gördüğümüz başka bir tespit ön plana çıkıyor.
Partilerinin yılmaz savunucusu olarak ortaya çıkıyor pek çoğu.
Parti kademelerinde bu gayretlerinden ötürü belli bir konuma geliyorlar.
Tabii hepsinin hedefi, parti kademelerinde bir yerlere gelmekten çok, bir koltuk sahibi olabilme amacı taşıyor.
İşte bu süreç boyunca inanılmaz parti savunucusu oluyorlar.
Karşı tarafla can hıraç bir kavgaya tutuşuyorlar.
Kendi partililerine şirin görünme uğruna söylemedikleri söz, yapmadıkları eylem kalmıyor.
İşte bu “amansız mücadele veriyor görüntüsü”, sonuçta onları ya bir yerlere getiriyor, ya da hiçbir yere gelemiyorlar.
Onca mücadele sonrasında hedeflediği koltuğun adayı olamayınca her şey bitiyor.
Parti savunuculuğundan ve diğer partilere karşı başlattığı mücadeleden eser kalmıyor.
Dahası küsüyorlar her şeye.
Bunun sorumlusu olarak önce kendi partisinde ki insanları gördüğü için, ilk eleştiri hedefinde kendi partisi ve partilileri oluyor.
Zaten sonra da ortadan bir anda kayboluveriyorlar.
Kısacası…
Sabah siyasetle kalkıp, gece siyasetle yatanlar, harcadığı emek ve paranın karşılığını "Aday" olarak alamadıkları zaman "Zaten işleri de ihmal etmişiz" bahanesiyle çekiliveriyorlar köşelerine.
Sonuç olarak…
Parti ve siyasi düşünce bir yana, herkes kendisine çalışıyor bu işlerde.
İnanmıyorsanız, şöyle bir geçmişten bu güne kadar geçen süreyi zihninizde tarayın.
Nerede o eski il başkanları, ilçe başkanları, milletvekilleri?
Bir zamanlar bıçağının her iki ucu da kesen, partinin ve fikirlerin en önemli isimleri olanlar nerede?
İsterseniz biz söyleyelim?
Hepsi köşesine çekilmiş vaziyette.
-"Ben koşturdum başkaları koltuğu kaptı" diye düşünüyor.
İsterseniz içlerinden birkaçı ile konuşun.
Hepsi de, bir zamanlar o gece gündüz koşturduğu partisini ve partilileri kötüleyecek, resmen kullanıldığını söyleyecektir.
-"O kadar uğraşmama rağmen beni aday yapmadılar ama ben kırgın değilim" diyene rastlayamayacaksınız…
Bundan emin olun…


.....


Dev firmalar arasında bir Eskişehirli…


Her ne kadar sık sık Eskişehir’e gelse de İstanbul’a yerleşti Orhan Kesikoğlu.
Danimarka’nın ünlü ve geniş bir ürün yelpazesine sahip olan Nordos’un Türkiye distribütörü oldu.
İlgili bakanlıklardan almış olduğu ruhsatların ardından Nordos ürünlerini Türkiye’ye getirmeye ve bu ürünleri başta Eczaneler olmak üzere seçkin işyerlerine dağıtmaya başladı.
Dün İstanbul’da önemli bir sempozyum başladı.
“Sportif rehabilitasyon Sempozyumu” adı altında başlayan sempozyuma, dünya ve Türkiye’nin bu alandaki en ünlü markaları, asırlık şirketler iştirak etti.
Sempozyuma iştirak den dev markalar arasında Orhan Kesikoğlu’nun Nardos ürünlerinin tanıtıldığı standını görünce hem sevindik hem de gururlandık.
Ve, Nardos firmasının geniş bir yelpazede üretilen ürünlerini, Kesikoğlu’nun distribütörlüğünde bundan böyle daha sık göreceğimizi anladık…


.....


Her işi niye beğensin ki insan…


Hani “İşsizlik yok. İş beğenmeme var” diyorlar ya…
En son Esnaf Odaları Başkanı söyledi bunu.
Bir ölçüde doğru bu tespit…
Ama…
İnsanların işi beğenmemeleri de doğru be arkadaş!
Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikalar işçi arıyor.
Vereceği para asgari ücret…
Yaptıracağı iş hem ağır, hem tehlikeli hem de yağın kirin içinde…
çoğu zaman vardiya var. Yani gecenin bir yarısı gittiğin işten sabahın ilk ışıklarında eve dönüp, bütün bir günü uyuyarak geçirmek de var.
İşe varışın yarım saat 45 dakika, eve dönüşün de öyle.
Bu durumda ne yapar insan?
Aynı parayı, yani asgari ücreti şehir merkezinde verecek, daha hafif, daha sorumluluğu az ve daha temiz bir işe girmeyi tercih etmez mi?
Elbette eder.
Hatta ediyor da…
Dahası…
Bu şartlarla fabrikada çalışmak yerine, daha az paraya şehir merkezinde bulunan işleri tercih ediyor pek çoğu…
O yüzden…
Ağır, sorumluluk isteyen ve çok da sıhhi olmayan işlerde çalıştırılacak işçilerin maaşları tercih edilir düzeye getirilmedikçe, birileri iş bulamamaktan sürekli yakınacak.
Bu olmadığı müddetçe, “İş var ama işçi bulamıyoruz” söylemleri hep olacak.
İş arayan insan, aynı paraya fabrikada çalışma yerine, şehir merkezinde bulunan bir cafe’de çalışmayı her zaman tercih edecek.
O yüzden…
-“İşçi bulamıyoruz” diye yakınanlara sormak lazım…
Siz olsanız, hangisini tercih ederdiniz?
Asgari ücretle şehrin 40 kilometre uzağındaki fabrikalarda çalışmayı mı?
Yoksa…
Aynı paraya, şehir merkezinde bulunan bir iş yerini mi?

Haberleri