Bu şehrin seçilmiş ve atanmışları eğer bu şehrin menfaatlerini düşünselerdi…
-Otomotiv yatırımının sahibi olurdu şehir.
-En güçlü yan sanayine sahip olurdu.
-Demiryolu ile limana bağlanırdı.
-En az 3-4 holdinge sahip olurdu.
Siyaseti bir kenara bırakıp birlikte hareket etmeyi becerebilselerdi bu şehrin seçilmiş ve atanmışları…
-Sahip olduğu alt yapı ile silikon vadisi olurdu şehir.
-İlk yerli otomobil için başka bir şehir aranmazdı.
-Her türlü raylı sistem aracı Eskişehir’de yapılırdı.
Birbirlerine güç gösterisinde bulunmak yerine Eskişehir ortak paydasında birleşebilselerdi ne olurdu biliyor musunuz?
-Türkiye’nin en faal havaalanına sahip olur, başta İstanbul olmak üzere Ege ve Akdeniz’e saat başı uçak seferleri olurdu.
-Güney ve Kuzey çevre yolları yapılır, ulaşımı ve şehir içi trafiği en rahat illerden biri olurdu.
-Şehrin ortasında bulunan ve 5-6 mahalleyi olumsuz etkileyen Küçük sanayi Sitesi, modern bir yaşam haline dönüşürdü.
Eğer bu şehrin seçilmiş ve atanmışları birbirine engel olmak, birbirlerinin işini bozmak yerine Eskişehir için her şeyi bir tarafa bırakabilmiş olsaydı…
-Türkiye’nin en büyük Termal tesisleri olurdu bu şehirde.
-Mevcudu bölerek değil de, sıfırdan kurulan 3-4-5 üniversitesiyle, tam bir Eğitim ve öğretim kenti olurdu örneğin.
-Taşıdığı özelliklerine göre ilçeler kalkındırılır, şehir merkezinden tersine göç sağlanırdı.
Seçilmiş ve atanmışlar eğer bu şehir adına ufacık bir kaygı duymuş olsalardı…
-Demiryolunun yer altına alınma projesi budanmaz. üzerine öylesine facia bir düzenleme yapılmazdı.
-Şehir merkezinden ilçelere ulaşım bu kadar sıkıntılı olmazdı.
-Güzelim tarım arazilerinin üzerine Termik santral kurulması hayatta tartışılmazdı.
Kısacası…
Bu şehrin seçilmiş ve atanmışları bu şehri ve bu şehirde yaşayan 800 bin kişinin sorumluluğunu sırtlarında hissetmiş olsalardı…
Bugün bambaşka bir Eskişehir’de yaşıyor olacaktık…
.....
Teşkilatlarda Z takımı işbaşına böyle geçti
-“Nasıl olsa oyu alan parti ya da genel başkan” diyorlar.
Partinin ve genel başkanın var olan kişisel oyuna güveniyorlar.
Aslında örneklerine baktığınızda yalan da söylemiyorlar.
Bugün bakın AK partiye!
Erdoğan tek başına alıyor bütün oyları.
Sadece Erdoğan örneği de değil.
Herkes hatırlayacaktır DSP örneğini.
Neredeyse her 5-6 ayda bir yönetimleri görevden alıp, yeni yönetimleri atardı Rahşan Ecevit.
üye sayısı hep 149’da sınırlı tutulurdu. çünkü 150 üye ve fazlası oldu mu, yasal olarak kongre yapmak gerekirdi.
Ve bu yöntemle ve iktidarın en büyük ortağı oldu DSP.
Bu gün hala partilerin ve genel başkanların tamamı bu kafada.
Kendi teşkilatlarına güvenmiyor hiçbiri.
Ne yaptıkları üye profiline güven duyuyor, ne de teşkilat yöneticilerinin kendisine sadık oluşuna.
Hatta…
-“Şu teşkilatlar olmasa partinin oyu yüzde 2-3 daha fazla olur” diye düşünüyor.
Halbuki teşkilatların şöyle bir rolü var.
Eğer, partinin mevcut oyu 2 milletvekili çıkartacak orandaysa, iyi bir teşkilat bu sayıyı 3 Milletvekiline çıkartabilir.
Eğer partinin mevcut oyu, 2 milletvekili çıkartacak orandaysa, kötü bir teşkilat bu sayısı 1’e düşürebilir.
Teşkilata önem veren ve iyi teşkilatlar oluşturan bir parti, mevcut oyun üzerine oy getirerek, her ilden ilave birer milletvekilini partiye kazandırabilir.
Ama korku var ya korku!
İşte bu koltuk korkusuyla hiçbir parti teşkilatını korumuyor, sevmiyor.
Bu yüzden teşkilatına aday belirleme yetkisini de vermiyor.
“Varsın bir milletvekili eksik olsun” diyor.
“Yeter ki benim yerim sağlam olsun” diye düşünüyor.
Hal böyle olunca insanlar teşkilatlarda görev almaktan imtina ediyor.
Parti düşük profilli insanların eline geçiyor.
Partilerde Z takımı işte böyle işbaşına geliyor.
......
Bu da bir şey işte!
Bir gün Edison’a Ampulü bulmadaki başarısının hikayesi sorulmuş.
Edison önce “Siz sadece sonuç ile ilgileniyorsunuz” demiş …
Ardından da…
-“Ben sadece Ampulü bulmadım. Ampulü bulamayışımın en az bin tane de yolunu buldum” diye cevap vermiş.
Eskişehir’deki AK Parti de yıllardır Büyükşehir başta olmak üzere merkezde bulunan belediyeleri bir türlü kazanamıyor.
Seçim kazanmasına kazanamıyor ama hakkını yemeyelim! Bizlere en azından Eskişehir’de seçim kaybetmenin birçok yolunu öğretti AK Parti.
örneğin:
- Sağ’ı temsil eden bir parti olarak, geçmişte Merkez Sağ partiler içinde yer almış insanlara parti kapıları kapatılınsa, seçimin kazanılamayacağını biliyoruz artık…
- Aynı parti içinde bulunan insanların, parti binasına çay içmeye dahi gelmesi engellendiğinde, yine seçim kazanmanın mümkün olmadığı çıktı ortaya.
- Partinin mevcut oyu seçim kazanmaya yetmediği halde "Adayımız illa ki partimizin tescilli ismi olacak" diretmesinin de seçim kazandırmadığı anlaşıldı sayelerinde.
- Partiye gelmesi gereken Sağ oyların Sol adaya gitmesini engelleyecek bir isim bulunmaması halinde seçimi kazanmanın hayal olduğunu bizzat tescilledi.
- "Kazanan bizim ekipten olsun. Kendi içimizden olmadıktan sonra varsın seçimi kaybedelim" diye bir ön şartın, seçimin daha işin başında kaybedildiğini resmen gösterdi.
Dahası…
- "Biz daha iyisini yapacağız" söylemini insanlara ikna ederek anlatma yerine, bugüne kadar yapılanları kötüleme yolu seçildiğinde…
- Şehrin hassasiyetlerini algılayamayıp, bu hassasiyet çerçevesinde davranış sergilenemediğinde…
- Şehirde yaşayanlara iltifat edip, gururlarını okşama yerine, "Biz size şunları bunları yaptık. Şu kadar yatırım getirdik. Ne kadar da nankörmüşsünüz" gibi başlarına kakan bir tavır takınıldığında…
-Partinin başına getirilen yöneticilerin, partinin davasından çok kendi davalarının peşinde koştuklarında…
-Ne iş yaptığı, ne kadar para kazandığı, nasıl yaşadığı bilinen parti temsilcileri bir anda şoförlü, danışmanlı lüks araçlarla boy gösterdiklerinde…
Kibir ve güç zehirlenmesi yaşanması halinde, Eskişehir’de belediye seçimlerinin kazanılamayacağını bizzat ispatlamış oldu AK parti.
Ne diyelim?
Bu da bir şey olsa erek!
.....
Biraz da gülmek lazım
Birkaç Fransız kantinde gevezelik ederken içlerinden biri sorar:
— Gütenberg kim, biliyor musunuz?
— Hayır, der ötekiler.
— Güzel, sizde benim gibi gece kurslarına gitseydiniz, Gutenberg`in basım makinesini
bulan kişi olduğunu bilecektiniz. Ya Panmentier`i?
— Hayır, der ötekiler.
— Güzel, sizde benim gibi gece kurslarına gitseydiniz, Panmentier`in patatesi bulan kişi
olduğunu bilecektiniz. Eğer gece kurslarına gitmezseniz, yaşam boyunca işte böyle
herşeye bilmiyorum demekle yetinirsiniz...
Adamın sözleri üzerine gruptan bir tanesi sinirlenir ve:
— Oldu, anlaştık! Gutenberg`i, Panmentier i bilmiyoruz.. Peki, sen Totoche kim biliyor musun?
— Hayır!
—Peki, öyleyse öğren! Totoche, sen gece kurslarına giderken karınla yatan adam!