AK Parti hükümetinin Eskişehir’e yaptığı bazı yatırımlarla ilgili Büyükerşen ve CHP’lilerin karşı çıkışları oldu.
örneğin, Stadyumun yeri konusunda oldu ilk karşı çıkış.
-“Sazova yerine Muttalip’e yapılsın” denildi
Bir diğer karşı çıkış, Tren Gar’ının yeri konusunda oldu.
-“Gelin bu Gar binasını şehrin merkezinden alıp, Şeker fabrikasının arkasına yapın” denildi.
Hatboyu düzenlemesi, Türk Dünyası Merkezi, Vilayet fidanlığı, Gündoğdu alt geçidi gibi daha bir çok konuda Büyükerşen ve dolayısıyla da CHP’lilerin karşı çıkışları oldu.
Bu karşı çıkışlar “yapılmasın”dan çok, “Şu şekilde yapılsın” anlamı içeriyordu.
Buna rağmen AK parti hükümeti ve partinin Eskişehir’deki yetkili isimleri “Biz böyle istiyoruz. Böyle olacak” düşüncesiyle hareket etmeyi tercih ettiler.
Dediklerini de yaptılar.
Karşı çıkışlara rağmen bildiklerini okudular.
İyi oldu, kötü oldu bu insanların takdiri.
Sonuçta onların dedikleri oldu.
Ancak…
Aynı AK parti hükümetinin Eskişehir için ön gördüğü 2 proje vardı ki, ne Büyükerşen’den ne de CHP’lilerden herhangi bir karşı çıkış görmedi.
Bu 2 projeden birisi, ilk kez dönemin Milli Eğitim bakanı ve Eskişehir milletvekili Nabi Avcı tarafından “Yapacağız” diye duyurulan 3 ncü üniversite, yani Yüksek Teknoloji üniversitesinin kurulması…
Diğeri de…
İlk kez AK Parti Milletvekili Emine Nur Günay tarafından “yapacağız” diye duyurulan, Kocakır mevkiinde ve 75 bin kişinin yaşayacağı Süper Kent kurulmasıydı.
Büyükerşen ve CHP’liler bu 2 projeye bırakın karşı çıkmayı, desteklediler bile…
özellikle Büyükerşen, hükümetin yapacağı bu Süper Kent projesi ile ilgili olarak basın toplantısı düzenleyip “Son derece iyi düşünülmüş muhteşem bir proje” açıklamasını yaptı.
Ancak gelin görün ki…
Büyükerşen ve CHP’lilerin karşı çıkışlarına rağmen yukarıda bahsettiğimiz yatırımlar “biz böyle istiyoruz” düşüncesiyle çatır çatır yapılırken, aynı Büyükerşen ve CHP’lilerin karşı çıkmadığı hatta desteklediği 2 proje resmen rafa kaldırıldı.
Galiba“Büyükerşen ve CHP ne istiyorsa tersini yapalım” mantığı işledi…
Yoksa…
AK Parti, hem de kendi Bakan ve Milletvekilinin ağzından “Müjde” olarak duyurduğu bu 2 projeyi niçin gerçekleştirmesin?
Niçin yıllarca “yapılıyor-Yapılacak” diye süründürsün…
öyle değil mi?
.....
Büyük geçmiş olsun…
Yıllarca çalışıp didiniyorsun.
Geceni gündüzüne katıyorsun.
Sonunda başarılı olmaya başlıyorsun.
Bu başarı beraberinde kazancı da getiriyor.
Kazandıklarını bir yerde tutmaya başlıyorsun.
Yıllar geçtikten sonra işini büyütme gereği hasıl oluyor.
önce yer satın alıyorsun.
Ardından satın aldığın yere yeni mekanını yapıyorsun.
Bu arada, belki de kenarda tuttuğun para yetmiyor.
Krediler alıp borçlanıyorsun.
Tam yeni mekanını bitiriyorsun.
Heyecanla açılış yapıp, faaliyete geçeceğin günü bekliyorsun ki, o büyük heyecanla beklediğin açılışa 2 gün kala her şey yanıp kül oluyor…
Dün sabah Ciğerci Ahmet’in Cuma günü açılış töreni ile faaliyete geçireceği yeni mekanının yandığını öğrendik.
O an bizim de ciğerimiz yandı desek yalan olmaz…
Ne diyelim?
Büyük geçmiş olsun…
.....
155 meşgul olmamalı…
Salı gecesi saat 22.30 civarı…
Aydın Arat Parkının önünden geçen cadde üzerinde, sayıları 4-5 olan Şahin marka eski araçlar.
Her aracın içinde 20-22 yaşındaki gençlerle dolu.
Aniden her araç hızlı bir şekilde dönmeye başlıyor cadde üzerinde.
Araçlardan çıkan fren ve motor gürültüleri adeta “Ne oluyor! Savaş mı çıktı!” dedirten cinsten.
Diğer araçlar korkudan çekiyorlar kenara araçlarını.
İçi gençlerle dolu araçlar caddenin ortasında resmen dirft yapıyor dakikalarca.
İnsanlar pencerelere çıkıyor “Nedir bu?” diye.
Parktan çıkan insanlar, çoluk çocuk sağa sola kaçışıyor gelip de araçlardan biri çarpmasın diye.
O sırada bazı vatandaşlar telefona sarılıyor bu saçmalığın sona ermesi için.
155’i arayacaklar, “Gelin burada acayip şeyler oluyor. Birilerinin canı fena yanacak” diyecekler ama 155 meşgul.
-“bir de ben arayayım” diye başkaları da çeviriyor numarayı.
-“Bütün operatörlerimiz doludur” cevabı veriyor mekanik bir ses.
Garibimize gidiyor bu durum.
Olabilecek bir cinayeti bildirmeye kalksanız, adam öldü gitti. Ruhuna Fatiha…
Bir hırsızlığı bildirecek olsanız, telefon meşgulden düşüne kadar adam evi soyup soğana çevirdi.
Sonuç itibarıyla…
4-5 tane araç, gecenin bir yarısı, Koca caddenin ortasında cayır cayır ses çıkartarak drift yapıyor, fakat insanlar bu durumu 155’e bildiremiyor.
çünkü 155 meşgul…
155 meşgul olur mu hiç?
Meşgul olmamalı…
Bunun gerekli teknik altyapısı ona göre yapılmalı.
Aynı anda 150 kişi arasa da, birileri cevap vermeli.
20 yıl önce yapılmış yabancı filmleri izliyoruz. Filmde kadın polisi arıyor. Sonra aradığına pişman olup, telefonu kapatıyor. 10 saniye geçmeden polis geri dönüş yapıyor telefona “Karakolu aradınız. Bir sıkıntı mı var” diye…
Bizde ise 155’e ulaşmak mümkün değil.
Diyeceğimiz o ki, hayat kurtaran 155 hizmeti, meşgul sinyali vermeyecek şekilde her türlü teknik altyapıya biran önce kavuşturulmalı.
Her arayan günün her saati karşısında sıkıntısını anlatabilecek bir görevliyi bulmalı.
Bu böyle olmalı ki, 155 anında ve gerekli müdahaleleriyle olayları engelleyip daha çok hayat kurtarabilsin…
.....
Keşke giderken değil de göreve geldiğinde söyleseydi…
Diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmez görevini devrederken konuşmuş.
Şunları söylemiş.
-“40 yıl gecikmiş olmanın mahcubiyeti bir daha yaşanmamalı” diyen Görmez sözlerini şöyle sürdürdü: Coğrafyamızı kuşatan ayrılıkçı din söylemleri, tekfir hastalığı asla Diyanet’in mihrap, minber ve kürsülerine yaklaşmamalıdır. Teşkilatın buna asla izin vermeyeceğine inancım tamdır. Diyanet teşkilatı bir daha sapkın hiçbir dinî yapı konusunda 40 yıl gecikmiş olmanın mahcubiyetini yaşamamalıdır. Ancak tek gayesi, cemiyete imanlı, ahlaklı gençler yetiştirmek olan kurumlar bu tür yapılarla karıştırılmamalıdır.”
Konuşmayı okuyunca kendi kendimize “Keşke bu söylediklerini giderken değil de, göreve geldiğinde söyleyip, hayata geçirseydi” diye düşündük.
Keşke öyle yapmış olsaydı…