Cumhuriyet Halk Partisi’nde kongre süreci ilerliyor.
İlk yapılacak olan seçimle delegasyon belirlenecek.
Belirlenin delegasyon ile ilçe kongreleri ve son olarak da il kongreleri yapılacak.
Vaziyete bakılacak olunursa, delege belirlenmesi ve ilçe seçimlerinde iki grubun mücadelesi çıkacak ortaya.
Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt’un başını çektiği grup ile Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’ın başını çektiği grup hem delege seçimlerinde hem de ilçe kongrelerinde yarışacak.
Her zaman olduğu gibi…
Delege seçimlerinde üstün olan grup ilçe kongrelerini, ilçe kongrelerini kazanan grup da il kongresini bir anlamda garantiye almış olacak.
Yukarıda da söylediğimiz üzere delege seçimleri ve ilçe kongrelerinde, sözünü ettiğimiz bu iki grubun mücadelesi kaçınılmaz gibi görünüyor.
Ancak…
CHP’lilerin genel düşüncesi, il kongresine her iki adayın da onaylayacağı tek bir isimle gidilmesi yönünde.
Yani…
Tabanın önemli bir bölümünde,”Delege seçimleri ve ilçe kongrelerinde mücadele olabilir ancak İl başkanın uzlaşı ile belirlenmesi lazım” isteği var.
Bu düşüncede olanlar:
Böylesine bir uzlaşıyla belirlenecek tek bir ismin il başkanlığı ile “2019 seçimlerini kazanacağız” algısının şehir genelinde yaratılacağını ileri sürüyor.
Tek bir aday üzerinde sağlanacak uzlaşı sayesinde, kamuoyuna “Biz 2019 seçimlerinin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Bu yüzden parti içinde çıkabilecek küskünlük ve dargınlıklara yol açmaması açısından tek isim üzerinde birleşme kararı aldık” mesajının verilebileceği söyleniyor.
Sonuç olarak…
Parti iç yarışın olması gerektiğine inanan her CHP’li, özellikle bu kongre sürecinde, 2019 seçimlerinin göz önüne alınıp, İl kongresinde bir yarış ve mücadele yaşanmasını istemiyor.
-“İl kongresinde birbirimize karşı vereceğimiz mücadele ve bu mücadeleye harcayacağımız enerjiyi, 2019 seçimlerinde iktidara karşı vermeliyiz. O yüzden de il kongresini, üzerinde her iki grubun da anlaştığı tek adayla, sorunsuz aşmalıyız” diye düşünüyor.
Konuştuğumuz ve görüştüğümüz CHP’liler böyle düşünüyor düşünmesine de…
CHP Eskişehir’de bu istenileni gerçekleştirebilir mi?
İşte bunu bilemiyoruz…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Baştan çok karşı çıktık ama biz yanılmışız…
Porsuğun yeşil bant sahil şeridi…
Burası kapatıldığında ilk karşı çıkanlardan biriydik…
-“Porsuk bu gençlerle güzel” düşüncesini taşıyorduk.
Hala aynı fikirdeyiz.
çünkü…
Porsuk, her iki şeridinde günün her saati çimlere sere serpe oturan gençlerle daha hayat dolu, daha güzeldi.
Buraya oturan gençlerin oturdukları yeri pisletmesine, yedikleri çekirdek kabuklarını yerlere atmasına tepki gösterenlere de direniyorduk açıkçası…
-“ O güzelim Porsuk, çevresinde gün boyu oturan gençlerle güzel. Boş ve temiz porsuk şeridi yerine, cıvıl cıvıl gençlerin doldurduğu ama pisletilen porsuk şeridini tercih deriz. Varsın pisletsinler. Günü geldiğinde temiz tutmayı da öğrenecekler” diyorduk hep.
Ancak yanıldık galiba…
çünkü…
O gün bir türlü gelmedi.
Yapılan onca uyarıya rağmen…
Zabıtanın ısrarla “Pisletmeyin ne olur” diye gençlerle tek tek görüşmesine rağmen…
-“İlla ki çöp atacaksanız alın buna atın” diye her birine poşetler dağıtmalarına rağmen…
Porsuk sahil şeridi hala burada gün boyu oturan gençler tarafından pisletiliyor.
Hala yenilen çekirdeklerin kabukları yerlere atılıyor…
O yüzden…
Bu konuda fikrimiz yavaş yavaş değişmeye başladı…
özellikle, dün bizzat şahit olduğumuz ve gençlerin yarım saatte pislettiği porsuk sahil şeridini temizlemek için neredeyse gün boyu ve o sıcakta çalışan o görevlileri görünce, yere atılan çekirdek kabuklarını toplamak için o güneşin altında can hıraç çalıştıklarına şahit olunca, fikrimiz gerçekten değişmeye başladı…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Eğitim yok tamam da
ülke olarak eğitimde kötüyüz.
Bu artık Pisa başta olmak üzere çeşitli ölçümlemelerle tescillendi sayılır.
Dünya görüşü ve meselelere bakış açısından, eğitimde olduğundan da daha kötüyüz.
Algılarımız açık değil.
İleriyi görme kabiliyetmiz yok derecede az.
Günü kurtarıyoruz resmen.
Günü de sanki kurtarmak için yaşıyoruz.
Yarına dair herhangi bir beklentimiz yok.
Okullarımız sadece diploma veren kurumlar.
öğrencilerimiz ise sadece o diplomayı elde etmek isteyen bireylerden ibaret hale geldi.
-Prof. Dr. Necati Cemaloğlu’nun çok güzel bir yazısı var bununla ilgili…
Amerika’da bulunan Stanford üniversitesini örnek gösteren bir yazı…
Stanfıord üniversitesi, dünya’nın n iyi 5 üniversitesinden biri.
Şöyle diyor Prof Dr Cemaloğlu:
“Amerika’da Stanford üniversitesinde sınavlarda gözetmen bulunmaz. öğrencilerden birisi gelir, öğretim üyesinden kâğıtları ve soruları alır, arkadaşlarına dağıtır ve hep birlikte sınav olurlar.
En son kalan öğrenci, arkadaşlarının kâğıtlarını toplar ve öğretim üyesinin odasına gidip kâğıtları ve diğer sınav dokümanlarını teslim eder.
Bu öğrenciler mezun olduktan sonra yüksek ücretle ve saygın şirketlerde iş bulabilirler. Bu öğrenciler içerisinde kopya çeken olmaz mı? Zaman zaman kopya çekmeye teşebbüs eden öğrenciler olur.
Fakat Diğer öğrenciler ona şöyle seslenir:
"Hey sen… Kopya çekerek Stanford üniversitesinin diplomasını almak için çaba sarf eden arkadaş! Bu dünyada seninle aynı diploma ile yaşamak istemem ve istemiyorum."
Sonuç, kopya çeken öğrenci üniversiteden atılır.
Bizde bu işler nasıl mı olur?
40 öğrencinin başında 2 gözetmen bekler. Gözetmenler kopya çektirmemeye özen gösterirler. Bazen öğrenciler topluca kopya çeker ve öğretmen, mühendis, hemşire olurlar.
Sonra ne mi olur?
Kopya çekerek öğretmen olana kendi çocuğunu verip, onu eğitmesini, kopya çekerek mühendis olanın yaptığı binanın depremde yıkılmamasını bekler.”
***
BİRAZ DA GüLMEK LAZIM
Güzel bir bahar gününün sabahında İETT şoförü garaja gider, otobüsünü çalıştırır ve yola çıkar.
Sorunsuz bir şekilde bir duraktan diğerine ilerler yolcularını alır, indirir. Derken; durağın birinde iriyarı, güçlü kuvvetli ve oldukça tehlikeli görünüşe sahip bir adam otobüse biner. Şoföre sert bir bakış fırlatır ve
- Kara gümrüklü bilet atmaz diyerek arkadaki bir koltuğa geçer ve oturur. Ertesi gün, ondan sonraki gün ve her gün ayni şey tekrar olur. Kara gümrüklü, ayni sözlerle ve ayni sert bakışlarla bilet atmadan koltuğa geçip oturur. Bu durum otobüs şoföründe kompleks yaratmaya başlar. Hat değiştirme dilekçesi de red edilince son çare olarak bir jimnastik kursuna yazılır. Her aksam devam ettiği kursta; Judo, karate, aikido ve benzeri tüm dövüş teknikleri konusunda ihtisas yapar.
Yazın sonlarına doğru, kendine güveni olan iyi bir dövüş ustası haline gelmiştir. Kursları bitirdiğinin ertesi günü tekrar otobüsüyle yola çıkar. Uzaktan, Kara gümrüklünün durakta beklediğini görür. Sinirini gizlemeye çalışırken, dişlerini gıcırdatarak otobüsün kapısını açar. Kara gümrüklü otobüse biner, şoföre sert bir bakış fırlatır ve,
- Karagümrüklü bilet atmaz. diyerek ilerleyecekken tam o sırada, sıkı bir kavgaya hazır olan şoför birden koluna yapışır,
- "Neden atmıyor muşsun"
Şoföre şaşkınlıkla bakan adam söyle der,
- Kara gümrüklünün mavi kartı var…