Geçtiğimiz günlerde bu köşede “CHP’nin iktidar olma niyeti de gayreti de yok” diye bir yazı kaleme aldık.
Neredeyse tüm genel başkan yardımcılarının bir belediyeye kapağı atma gayretlerinin de bu tespiti doğruladığını ifade ettik.
Bir dostumuz yazı üzerine bir mesaj gönderip:
-“CHP’nin iktidar olma niyeti de gayreti de yok. Doru diyorsun. Bir de Eskişehir’deki AK Partinin belediyeleri alma niyet ve gayreti olup olmadığını yaz da okuyalım” demiş…
Dostumuzu kırmayıp, isteğini yerine getirmek istedik…
AK Partinin Eskişehir’de belediyeleri alma niyeti de gayreti de yok bana göre…
Siz bakmayın öyle AK Partili bazı aktörlerin her fırsatta çıkıp “2019’da belediyeleri alacağız. Eskişehir’i CHP’li belediyelerden temizleyeceğiz” gibi siyaseten söylenmiş açıklamalarına…
Eskişehir’deki AK Partinin çoğu belirleyicisi, belediyelerin alınmasına gerek duymuyor.
Halinden son derece memnun hepsi…
Bir kere, ticaretle uğraşanlar ya yaptıkları işlerde ya da yeni girdikleri iş alanlarında zengin oldular…
Tanınan ve sözü geçen AK Partili olmanın avantajları bir şekilde ticaretlerinin artmasını sağladı.
Devlet kadrosunda olanlar ya da o kadrolara geçenler ise acayip şekilde yükseldiler.
Kısacası…
İktidar partisinin şehirde tanınan, bilinen isimleri olmalarının avantajlarını zaten yaşadılar.
Belediyeleri alma gibi bir ihtiyaca haliyle gerek de duymadılar.
Hatta içlerinden bazıları, partide sevmediği, karşısında olduğu insanların belediyelere gelme ihtimali karşısında bile “Onlar gelecekse böylesi daha iyi” diye içten içe düşündüğü bile oldu.
Bu yüzden her seçimde Ankara’dan esecek havaya bıraktılar vaziyeti…
Ankara’dan esen hava da Eskişehir’de hiçbir zaman etkili olamadı…
O yüzden…
Nasıl ki CHP’de “İktidar olmamız mümkün değil, belediyelere kapağı atalım” düşüncesi varsa, Eskişehir’deki AK Parti’de de “Nasıl olsa belediyeleri alamıyoruz, hükümette olmak bize yeter de artar” düşüncesi var…
Bu iki düşünce böyle devam ettiğine göre, CHP’nin iktidar olma ihtimali ile AK Parti’nin Eskişehir’de belediyeleri alma ihtimali aynı oranda ve zor gözüküyor…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Gözler yarınki YöK genel kurulunda ama..
Osmangazi üniversitesi Eğitim fakültesinde uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek bir katliam gerçekleşti.
Fakülte öğretim üyesi, silahla bastığı okulda aralarında 3 genç akademisyenin bulunduğu 4 kişiyi kurşun yağmuruna tutarak öldürdü.
Olayın hemen akabinde YöK, bu katliam olayını değerlendirmek üzere genel kurul toplanmasına karar verdi.
Bu arada YöK denetleme kurulundan bir üye olayın olduğu gün, silahlı saldırıyla ilgili idari soruşturma yapmak üzere Eskişehir’e geldi.
YöK genel kurulu yarın toplanıyor…
Toplantıda, yaşanan olay masaya yatırılacak.
Denetleme kurulunun hazırladığı rapor değerlendirilecek.
Büyük ihtimalle, Osmangazi üniversitesi rektörü Prof Dr Hasan Gönen de kurula çağrılarak, bilgi vermesi istenecek.
Ve tüm bunların sonucunda YöK genel kurulu bir karar verecek…
Söylenenlere bakılacak olunursa, yarın toplanacak olan YöK genel kurulundan, Hasan Gönen’in rektörlük görevinden alınması ya da olayın idari ve savcılık soruşturması tamamlanıncaya kadar görevinden uzaklaştırılması kararının çıkabileceği, Osmangazi üniversitesi’ne vekaleten yeni bir rektör atanabileceği konuşuluyor…
Vekaletle görevlendirilecek olan yeni rektörün de, soruşturmanın selameti açsından üniversite içinden değil de, dışarıdan bir isim olması gerektiği ifade ediliyor…
Yukarıda da söyledik…
Osmangazi üniversitesi Eğitim fakültesinde uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek bir katliam gerçekleşti.
Bundan sonra yapılacaklar elbette o giden 4 canı geri getirmediği gibi, yaşanan bu son derece vahim olayı da hafızalardan kazımayacak elbette…
Ama en azından, olayın tüm gerçekliği ile ortaya çıkması ve ihmali olanlarla, sorumluların belirlenmesi adına YöK genel kurulundan çıkacak karar önemli…
Bakalım tüm gözlerin çevrili olduğu YöK genel kurulunda alınacak karar, çözüm odaklı ve ikna edici bir karar olacak mı?
Hep birlikte göreceğiz…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
İktidarları ekonomi getirir, ekonomi götürür…
Adnan Menderes 1958 yılında oluşan devalüasyon sonucu iktidardan gitmiştir.
Demirel’in 1970 ve 1980 yıllarında 2 kez hükümetten düşmesi, yapılan devalüasyonların sonucudur.
1994 devalüasyonu Tansu çiller’in, 2001 devalüasyonu da Bülent Ecevit’in iktidardan düşmelerine yol açmıştır.
Yabancı paranın, örneğin doların 3 liradan 4 liraya çıkması, bir anlamda devalüasyondur.
Bu durum kısaca, ithal edilen mallara daha fazla para harcamak, ihraç edilen mallardan da daha az gelir elde edilmesi demektir.
Tıpkı, yukarıda verdiğimiz yıllarda yaşanılanlar gibi:
Devalüasyon, yatırımların azalması, işsizliğin baş göstermesi, üretimin düşmesi, iğneden ipliğe fiyatların yükselmesi, milli gelirin azalması, devletin toplayacağı vergilerin azalması ve bir sosyal patlamaya doğru gidişin fitilinin ateşlenmesi ne neden olur.
İşte tüm bunların sorumluluğu siyasi iktidardadır…
Başta para babaları olmak üzere vatandaş da bunun hesabını siyasi iktidardan sorar.
Ekonomide bugün yaşanılanlar sanki, deyim yerindeyse zurnanın “zırt” dediği yere gelmiş gib görünmektedir…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Biraz da gülmek lazım
Temel ve iki mahkûm daha, cezaevi yolundadır.
Her birine, hapiste geçirecekleri günler
için bir eşya getirilmesine izin verilmiştir.
Otobüste, biri diğerine döner ve sorar:
Eeee sen ne getirdin?
Diğer mahkûm bir boya kutusu çıkarır ve bununla her şeyi boyayabileceğini söyler.
İkinci mahkûm bir deste iskambil kâğıdı çıkarır
Bunlarla poker oynayabilir,
fal bakabilir veya herhangi bir kağıt oyunu oynayabilirim.
Temel’e merakla sorarlar:
Sen ne getirdin? Temel bir paket çıkarır ve gülerek :
Bu orkideleri getirdim. der.
Diğer iki mahkûmun kafası karışmıştır. Merakla sorarlar :
Bunlarla ne yapabilirsin ki ?
Temel sırıtır ve elindeki kutuyu göstererek,
Kutuda yazdığına göre, bunlarla Ata binebilir,
Yüzmeye gidebilir, hatta paten kayabilirmişim…