Covid-19 Gene Patladı Gidiyor

Covid-19 salgını, tam da alaturka kültüre uygun biçimde “Saldım, çayıra, Mevla’m kayıra” haline döndü. Temmuz başı serbestleşmesi ile birlikte maske, sosyal mesafe gereklerine uyan sayısı giderek azalıyor. Hijyen konusunda...


Covid-19 salgını, tam da alaturka kültüre uygun biçimde “Saldım, çayıra, Mevla’m kayıra” haline döndü. Temmuz başı serbestleşmesi ile birlikte maske, sosyal mesafe gereklerine uyan sayısı giderek azalıyor. Hijyen konusunda ne yaptıklarını gözlemleyemesek de; salgını ve hastalığı ciddiye almayan bir toplum kesiminin o konuda da duyarlı davranmadığını tahmin etmek zor değil… Günlük vaka sayılarının tekrar zirve yapmaya başlaması, 2021 Sonbaharı konusunda göz korkutuyor. Görünen durum, sonbaharda önlem alsan da çare olmayacak diyor. Farkında olan ülke yönetimleri şimdiden yeni önlemler almaya başladılar.

Aşı –daha doğrusu aşıyı reddetme– konusu ise bir başka ‘akla ziyan’ iş… Hastalık konusunda bilinen tek çözüm durumunda aşıyı bir tercih ve bir bireysel özgürlük olarak anlamak pek anlaşılır bir şey değil. “Aşı olmayacağım, maske takmayacağım, sosyal mesafe beni ilgilendirmez. Hasta olursam onun zararı bana. Bu, benim bireysel tercihim ve özgürlüğüm” diyorsun. Peki; hasta olduğunda, bir bulaştırıcıya dönüştüğünde hastalığın artmasına ve çoğalmasına neden olduğunda bu kimin sorumluluğu?

Öyle bir bencil anlayış var ki; örneğin kişinin canı sigara içmek ya da sokakta gezerek dondurma yemek istediğinde veya sırf ‘keyif’ için maskeyi indirmek, sanki hastalık hiç var olmamış gibi adeta bir ‘özgürlük ve hak’ haline dönüşüyor. Bir başkasına “Neden maskeni takmıyorsun?” dendiğinde “Maske ile rahat nefes alamıyorum” gibi anlamsız bir cevapla karşılaşıyorsun – sanki entübe olması gerektiğinde daha rahat nefes alabilecek gibi… Hele bir de “Maskeni taksana” denince “Bana bir şey olmaz” diyebilen sosyal sorumsuzlar var ki, insanın güzel sözü bırakıp başka bir şey yapası geliyor. En sık gözlenen ciddiyetsizler arasında ise maskeyi kuralına göre takmayarak ‘gül cemalini, güzelliğini veya yakışıklılığını teşhir etmeyi’ tercih eden genç –özellikle erkek– bireyleri görüyoruz. Özetle; kişinin kendine biçtiği hak-hukuk sistemi giderek daha fazla oranda sosyal sorumluluğun önüne geçmeye başladı. Sosyal sorumluluk kültürümüzün gözlenen çözülmesi, –her ne kadar aklı başında insanlar için nedeni belli olsa da– incelenmesi ve önlemler alınması gereken bir konu…

Başta delta olmak üzere peş peşe gelen virüs mutasyonları, salgınla ilgili riskleri ve yaygınlığı artırıyor. Hastalanan kişilerle ilgili olarak küresel düzeyde yapılan araştırmalar bu enfeksiyonu geçirip iyileşmiş veya aşı sürecini tamamlamış olanlara da virüsün tekrar bulaşmasının mümkün olduğunu ortaya koyuyor. İyi bir gelişme olarak aşı olanların bulaşma olsa bile hastalığı daha kısa ve kolay atlattıklarına dair gözlenmiş sonuçlar var. Sonuçta; iyileşmiş veya –aşının belli oranda koruyucu kalkanına rağmen– aşı olmuş kişilerin de maske, mesafe ve hijyen kuralına uymaya devam etmeleri gerçeği ortaya çıkıyor.

Bir bulaşıcı hastalıkla baş etmenin birinci kuralı, öncelikle bulaşmayı önlemekten geçiyor. Bilindiği gibi; bu virüs, bir başka kişiden damlacıklar yoluyla bulaşıyor ve bu şekilde yoluna devam ediyor. Bu nedenle maske, mesafe ve hijyen üçlüsü virüsle mücadelenin vazgeçilmez bileşenlerini oluşturuyor. Görünen o ki; biteviye yeni varyantlar üremeye devam edecek ve bu kurallara uyulmadığı sürece aşı veya ilaç tedavisi ile bu salgın açısında tam yeterli olmayacak.

Bir konunun altını bir kez daha çizmek isterim. Salgından ekonomik olarak en fazla görenler arasında küçük ticaret mensupları ile esnaflar geliyor. Bu nedenle salgın önleme kurallarına en fazla dikkat etmesi ve denetimci olması gerekenler arasında bu kesimler geliyor. Çünkü hastalık böyle yükselmeye devam ederse, sonbahar aylarında tekrar bir kapanma ihtimali olabilir. Ama çarşı-pazar ve sosyal mekânlardaki durumu görünce korunma, uyarma, duyarlılık, dikkat ve özenin tam anlamıyla gerçekleştiğini söylemek zor… İşyerinde maske-mesafe konusuna dikkat etmeyen ve işyeri önünde maskesiz ve korunmasız ‘sigaralı sohbet’ alışkanlığından vazgeçmemekte ısrar eden bu kesimlerin bazı mensuplarının özensizliğini belirtmek zorundayız. Bu konuda halkı ve kendi üyelerini daha olumsuz gelişmeler karşısında korumak adına meslek kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin daha fazla uyarıcı olması gerekir.

Hastalığın azalma dönemine girdiği ve çeşitli nedenlerle serbestleşmenin ‘yol aldığı’ bu dönemde kamunun aldığı önlemler ve denetim çok daha sıkı olmalı. Salgının tekrar yükselme işaretlerini yoğun biçimde verdiği şu günlerde kamunun denetim konusunda daha sıkı önlemler alması gerekiyor. Ama ne yazık ki, ne genelde ne de iller bazında uyarıları olması gereken etki ve şiddette duyamıyoruz.

Yöneticiler; lütfen çok geç olmadan denetleyin, önlem alın. Ekonomi önemlidir, ama insan olmazsa anlamı da yoktur.


Haberleri