12 EYLÜL DARBESİ ÖNCESİYDİ...
Eskişehir merkezine yakın bir ilçenin bir köyünde yaşıyordu çocuk...
Fakirdi ailesi.
Ama cin gibiydi çocuk. Okuyacaktı, adam olacaktı ve ailesi gibi fakir bir yaşam sürmeyecekti.
Okudu da.
Girdiği Üniversite sınavında Ankara'da iyi bir okulun iyi bir bölümünü kazanmıştı.
Hem fakir ailesinin hem de köyün gururu olmuştu Üniversiteyi kazanarak.
Köyde toplanan para cebine konuldu çocuğun.
Doğruca Ankara'nın yolunu tuttu.
Kazandığı Üniversiteye kayıt yaptıracaktı.
İndi Ankara'da otobüsten.
Sorup soruşturup, Üniversite'nin yerini ve nasıl gideceğini öğrendi önce.
Sonra da buldu öğrenim görüp, meslek sahibi olacağı Üniversiteyi.
Evraklarla birlikte okulun kapısından girdi içeriye.
Çevirdiler bir takım insanlar yolunu.
"Sen bu okulu mu kazandın?" diye sordular.
"Evet" dedi çocuk. "kayıt yaptıracağım".
Yolunu çevirenler güldüler önce.
"Öyle hemen yaptıramazsın" dediler sonra.
Devamla da...
-"Hangi şehirden geliyorsan git o şehre. Şu partinin yönetiminden bir mektup getir. Kaydını ancak o zaman yaptırabilirsin. Çünkü bu Üniversite şu görüşün hâkimiyeti altında. Şehrindeki parti yöneticisinden "Kaydını yapabilirsiniz" diye böyle bir mektup getiremezsen, Üniversite kaydını falan unut" dediler.
Şaşırmıştı çocuk.
Çaresiz bir şekilde dönmeye karar verdi Eskişehir'e.
Oradan da köyüne gidecek, muhtar ve siyasetle uğraşan köylülerden yardım isteyecekti.
Bindi otobüse döndü Eskişehir'e.
O zaman otogar Yunus Emre caddesindeydi.
Dalgın ve düşünceli şekilde köy otobüsünün gelmesini beklerken biri kendisine ismiyle seslendi.
Dönüp baktı, köylüsüydü ismini bağıran.
Şehir'deki Adliye'de mübaşirlik yaptığını duymuştu.
"hayırdır? Ne geziyorsun buralarda?" diye sorması üzerine anlattı başından geçenleri.
"kolay" dedi mübaşir köylüsü. "hallederiz" diye de ekledi.
Alıp çocuğu götürdü Adliye'ye.
Görev yaptığı mahkemenin daktilosuna bir kağıt taktı önce.
Ardından, partinin yetkilisiymiş gibi "çocuğun kaydını yapın. Bizdendir kendisi" anlamı taşıyan yazıyı yazdı.
Altına da, mahkemenin bir mührünü, tam okunmayacak bir şekilde kaydırarak vurdu yazdığı yazının altına.
"Al götür bunu ver ve kaydını yaptır. Bu yazı senin işini halleder." dedi mübaşir bildik tavırla.
Çocuk denileni yaptı.
Götürdü yazıyı kazandığı Üniversiteye.
Yazıyı alır almaz okula kaydını yaptılar çocuğun.
Her şey yoluna girmişti.
Aradan birkaç ay geçti.
Üniversitenin parti sorumlusu ile partinin Eskişehir yöneticisi bir yerde tesadüfen karşılaştı.
Okul sorumlusu Eskişehir yöneticisine "Gönderdiğin çocuğun kaydını yaptık" dedi.
Eskişehir sorumlusu "Ben size böyle bir çocuk göndermedim ki" dedi.
Her ikisi de şaşkındı.
Her ikisi de "Demek bu içimize sokulmuş bir ajan" fikrinde birleştiler.
Ertesi gün, 19 yaşındaki çocuk, okuyup ailesinin ve köyün gururu olacak o çocuk, Üniversitenin arka yolunda kafasından vurularak öldürülmüş bir halde bulundu.
Masum bir hayat 19'unda bitti,yitti,gitti.
HHH
12 EYLÜL DARBESİ SONRASIYDI...
İkizdiler. Devlet memuru olan anne ve babası bir defada iki erkek çocuk ailesi olmaktan dolayı büyük bir sevinç yaşıyordu.
Lise yıllarına kadar çok iyi anlaşıyorlardı.
Giydikleri ve yedikleri dahi aynıydı.
Üniversiteyi birlikte kazandılar.
Bölümleri farklı olunca, düşünceleri de farklılaşmaya başladı.
Sabahlara kadar tartışıyorlardı eve geldiklerinde.
Bir müddet sonra eve bazen gelip gitmeye başladılar.
Sonrasında ise hiç gelmez oldular.
Anne ve baba, çocuklarının evdeki o tartışma ve kavgalarına bile hasret kalmış, büyük bir endişe yaşar hale gelmişti.
12 Eylül darbesi oldu bir sabah.
İkizlerinden haber alamayan anne ve baba perişan olmuş, saçları 20 gün içinde bembeyaz hale gelmişti.
Sırf haber alma uğruna her gece sabahlamışlar yine de ikiz çocuklarından haber alamamışlardı.
Darbeyi yapanlar ilk idam sehpalarını kurmaya başladılar.
İki tane darağacında, yakalarında hüküm bulunan iki genç sallandırıldı.
Biri sağcıydı diğeri ise solcu.
Ama ikisinin İKİZ kardeş olduğu gerçeğini bir tek hükmü veren hakim biliyordu, bir de sabah infazların yapıldığını televizyondan duyan babaları.
Uzun süredir çocuklarından haber almak için perişan olan baba, ikiz çocuklarının idamları duyar duymaz gitti masasına.
Çekmeceden çıkarttı silahını.
Karısı, sabaha kadar gözünü kırpmamış, sonunda yorgunluktan uykuya yenik düşüp, sızmıştı koltukta.
O kötü haberi duymamıştı haliyle...
Kılına dahi zarar gelmesini istemediği hayat arkadaşının, çocuklarının idam edildiğini duyup, çekmiş olduğu acılara bunun da eklenmesini istemiyordu baba.
Koltukta sızıp kalan eşinin, 20 günde bembeyaz hale gelmiş saçlarının arasından başına dayayıp, gözyaşları içinde çekti silahın tetiğini.
Ardından...
Aynı şeyi kendine yaptı...
Zaten 4 kişiydi aile.
Aynı gün dördü de bu dünyadan göçüp gitti.
HHH
Bu iki olay, 12 Eylül darbesi öncesi ve darbe sonrası yaşanmış gerçek birer olaydır.
tıpkı, benzeri yaşanan yüzlerce, hatta binlerce olay gibi...
15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi öncesi ve sonrası yaşanmış birçok olay da tıpkı bu anlattıklarımız gibi önümüzdeki süreçte anlatılacak ve öğrenilecek.
Bundan sonraki süreçte...
-Sorular çalınıp birilerine verildiği için hakkı başkaları tarafından resmen yenilen, bu yüzden askere gitmek mecburiyetinde kalıp şehit olanların yaşanmış gerçek olaylarını duyacağız...
-Birilerinin torpil ve bazı örgütlenmeler ile atmaları yapılırken, hakkı yenilen ve ataması yapılmayan gençlerin nasıl intihar ettiklerinin gerçek hikâyelerini dinleyeceğiz bu süreçte.
-Devletini ve milletini seven fakat atılan iftiralar ve kurulan kumpaslar nedeniyle mahkum edilen ancak kendisini parmaklık arkasına yakıştıramadığı için gururundan yaşamına son verenlerin o acı hikayelerini dinleyeceğiz.
-Aslında taa başında yeri demir parmaklık arkası olması gerektiği halde, devletin en üst makamlarına kadar haksız yere çıkmış, bununla da yetinmeyerek, devletin asıl sahibi olmak isteyenlerin iğrenç planlarını öğreneceğiz ibretle.
-Emin olun ki önümüzdeki süreçte bu darbe girişimi öncesi ve sonrası yaşanan olaylar ve haksızlığa uğrayan insanlar ile ailelerinin nasıl travmalar yaşadıklarına üzülerek şahit olacağız...
-Birilerinin, devleti ele geçirme uğruna, devletin asıl sahibi olan insanlara nasıl acı çektirdiğinin, onların yaşamlarını nasıl söndürdüğünün tek tek hikâyelerini öğreneceğiz.
Tüm bu yaşadığımız ve yaşayacağımız acı dolu örneklerden sonra bile, bu ülkede yaşayanlar olarak hala kalkıp, Demokrasiyi, İnsan hak ve özgürlüklerini, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğünü, bu ülkenin demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti olduğunu, siyasi fikrimiz ve menfaatlerimizin arkasına atar mıyız? Bilemiyoruz...
Ne diyelim?
Umarız yaşadıklarımızdan yeterince ders almışızdır...
Almadıysak da vay bizim halimize!
Darbe ve darbe teşebbüslerinin yıktığı hayatlardan alınmayan dersler...
12 EYLÜL DARBESİ ÖNCESİYDİ
Eskişehir merkezine yakın bir ilçenin bir köyünde yaşıyordu çocuk
Fakirdi ailesi. Ama cin gibiydi çocuk. Okuyacaktı, adam olacaktı ve ailesi gibi fakir bir yaşam sürmeyecekti.Okudu da.Girdiği Üniversite...