TÜSİAD, her dönem ülke sorunlarını, kendi açısı ve çıkarı doğrultusunda değerlendirdi. Ülke ve kurumların durumunu, görev ve sorunluluklarını, değerlendirmeden eleştiri de bulundu. Sonuçta da kaş yapayım derken göz çıkardı.
Bugün, Türkiye'nin, en büyük problemi, istihdam ve büyümedir. En önemli engel de toplumdaki kutuplaşma, diyalogsuzluk, Meclis'teki seviyesiz tartışmalar yanında, TSK ve Hükümetin 'bildiklerimizi anlatırız' tehditleridir. Elbette böyle bir ortamda, Sayın BOYNER 'in de söylediği gibi, sanayi politikasından, sürdürülebilir büyümeden, işsizlikle mücadeleden söz etmek mümkün mü?
Sayın BOYNER, bugünkü katsayı problemi tartışmasını son derece sığ bir tartışma olarak gördü. Haklı olarak da yaşanılan demokrasi açığı probleminin temelinde eğitimsizliğin yattığını, belirtti. İstihdamın artması için de nitelikli meslek erbabı yetiştirilmesi gerektiğini, vurgulaması, iktidara uyarı olur mu bilinmez. Ancak Türkiye' nin, her alandaki sorunlarının çözümü, kaliteli ve nitelikli 'EĞİTİM' le çözülür.
Sayın BOYNER, " ... Kurumlarda, istihdam ettiğiniz insanları yeniden mesleki eğitime tabi tutmak durumunda kalıyoruz." Sözü bugün ki eğitim sisteminin, özellikle meslek liselerinin, ülke ihtiyaçlarına ve halkın beklentilerine cevap vermediğinin de tescilidir. Türkiye, bu sorunu aşabilmek, Türkiye, gençleri istihdama kazandırabilmek, iş ve aş sağlayabilmek için, daha rasyonel, çözüm/çözümler üretmek zorundadır.
Ayrıca Sayın BOYNER' e göre, Bugün İmam Hatip okulları, meslek lisesi tanımına giriyor mu?", "İmam Hatip liselerini, çocukları için tercih eden ailelere örgün eğitim içinde bir düzenleme yapılabilir mi?" bu soruların da tartışılması gerekir.
Şu bir gerçek ki, mevcut eğitim sitemi, İmam Hatip Liseleri ve Öğretmen Liseleri veya diğer meslek liselerinin, kuruluş amaçları doğrultusundan öğrencilere, bir kariyer yaptıramadı. Bu okullara, siyaset ve ideolojiler yön verdi. Hatta siyasilerin arka bahçesi oldu. Türkiye, bu sorunu aşmak istiyorsa, istiyor. Eğitim sitemi, meslek liselerine göre planlanmalıdır. Yani İmam Hatip Liselerinden mezun olanlar, İlahiyat Fakültelerine, Öğretmen Liselerinden mezun olanlar, Eğitim Fakültelerine, Endüstri Meslek Liselerinin Motor Bölümünden mezun olanlar da Makine Mühendisliği Fakültesine ve diğer mesleki bölümlerine de aynı kural uygulansa, bu problem çözülecektir. Üstelik sanayi ve hizmet sektörünün istediği nitelikli ve kaliteli işgücü de yetişecektir.
Sayın BOYNER' in, "Türkiye'de demokrasinin sivilleşmesi askeri bürokrasinin, bürokrasimizin tüm kesimleri gibi, siyasal otoriteye tabi olmasını ve kamu yönetiminde gerçekleştirilen iş bölümü gereği, ulusal savunma görevini yerine getirmek üzere düzenlenmesini gerektiriyor" tespiti ise bugünkü şartlarda, katılmak mümkün değildir. Çünkü siyasetin girdiği kurum/kuruluşların hali ortada. Ayrıca bugün rejim, bazı siyasiler ve kesimler tarafından değiştirilmek isteniyor. Etnik milliyetçilik, ideolojik akımlar, her geçen gün ülke için büyük tehlike, Ülkemizin, bütünlüğü bile tartışılıyor. Üstelik ülkemiz ve Partiler, gelişmiş demokratik standartlardın çok gerisindedir.
Peki, Askerin, siyasi otoriteye bağlı olduğu AB ülkeleri ve ABD' de bu tehlikelerin hangisi mevcuttur?
Ülkemizde, Askerin siyasi otoriteye bağlı olması, her Türk vatandaşının ortak arzusudur. Ancak bugünkü siyasi yapı ile askerin siyasi otoriteye bağlı olması, Türkiye için, hayırlı olmayacağı da ortadadır. Nitekim TSK, bugün psikolojik ve asimetrik bir savaşla karşı karşıyadır. Bu savaşa karşı, görevleri de olduğu halde, ne Cumhurbaşkanı, ne de siyasi iktidar ve muhalefet, arzu edilen boyutta, mücadele etmiyor. Hal böyle olunca da TSK, kendisini ülke bütünlüğünü ve rejimi savunmak mecburiyetinde kalıyor.
Elbette Sayın Ümit BOYNER' in, söylediği gibi ileriye umutla ve inanarak bakmak, Türkiye'nin geleceğine inanmak, ülkemizin potansiyeline ve kendimize güvenmek, İstihdam yaratmak, kamu gibi sorumluluk taşımak, ülkemizde, her kesimin moralinin çok iyi olması, Türk toplumunun ortak dileğidir. Ancak ülkemizdeki siyasi, ekonomik, eğitim, sağlık, yargı ve istihdam gibi alanlarda, tablo hiçte umut verici değildir. Özellikle de son yıllarda, toplumda meydana gelen Etnik ve dinsel "Nefret" ve "önyargı" gelecek için hiçte umut vermiyor. Çünkü nerede, "KAOS" varsa, arkasında, "ETNİK" ve "DİNSEL" nefret ve önyargı vardır.
TÜSİAD, yıllardır kendi çıkarı için, ya olayları ve gerçekleri görmezlikten geliyor, ya da suçlu arıyor veya gelişmelerin dışında kalmak istiyor. Bu nedenle de iktidar ve muhalefet veya kurum/kuruluşlar hakkında gerekli, gereksiz yorum yaparak, atlarımızın, "DAVULUN SESİ UZAKTAN HOŞ GELİR" sözünü hatırlatıyor.
DAVULUN SESİ UZAKTAN HOŞ GELİR
TÜSİAD, her dönem ülke sorunlarını, kendi açısı ve çıkarı doğrultusunda değerlendirdi. Ülke ve kurumların durumunu, görev ve sorunluluklarını, değerlendirmeden eleştiri de bulundu. Sonuçta da kaş yapayım derken göz...