Değişen Dünya ve Kehanet İhtiyacı

Dünya değişiyor; bundan başka değişimin kendisi de değişiyor. Küresel yaşam çevremizi dikkatle incelediğimizde bu farklılaşma unsurlarının ayırtına varabiliyoruz.

Dünya değişiyor; bundan başka değişimin kendisi de değişiyor. Küresel yaşam çevremizi dikkatle incelediğimizde bu farklılaşma unsurlarının ayırtına varabiliyoruz. Bunlardan birincisi, bilim ve teknoloji alanında gerek bilgi gerekse ürün olarak hızlanan büyümedir. İkinci olarak; iktisat ve işletme alanlarında ciddi açılımlar ve yaklaşımlar üretildi. Bu iki değişimin birlikte bir sinerji yaratmaları ise yaşadığımız zaman dilimine damgasını vuran özelliklerden biri oldu.

İnovasyondan katılımcı yönetim (yönetişim) modellerine, stratejik planlamadan geleceğe ilişkin bilimsel öngörülerdeki gelişime kadar yepyeni bir bilim ve iş yaşamı kültürü oluştu. Yaşadıklarımız, önümüzdeki dönemde yaşayacaklarımızın sadece öncülleri konusunda ipuçları oldu. Adeta gördüklerimiz, göreceklerimizin teminatı gibi duruyor.

Bugün yaşadıklarımız, aslında 17’nci yüzyıldan miras kalan akılcılık ve maddi gelişim fikirlerinden kaynaklanıyor. Bu yüzyıl ile başlayan ve maddi üretimi –dolayısıyla tüketimi– artırmayı hedefleyen gelişim anlayışı, bazı sıkıntılarla da olsa yükselen refaha işaret etti. Bölüşüm sorununu görmezden geldiğimizde dünya üzerindeki yoksulluğu ve açlığı yok edebilecek bir düzey yakalandı. Ama dünya zenginliklerinin dağılımı ve gelirin bölüşümü açısından baktığımızda; açlık ve yoksulluğun kol gezmeye devam ettiğini acıyla izliyoruz.

Sorun sadece açlık ve yoksulluktan ibaret değil. İnsanlık olarak dünya kaynaklarını –hatta dünyanın kendisini– dev bir kemirgen gibi yok etmeye devam ediyoruz. Bu süreçte özellikle gelişmiş ekonomilerin olumsuz katkıları çok daha büyük oranlara ulaşıyor.

Sorumlusu kim olursa olsun; gözden kaçırılamayacak bir sonuçlar dizisi var. Dünyanın her noktasındaki doğal kaynaklar, tarımsal alanlar ve canlı türleri giderek artan bir hızla dünya sahnesinden çekiliyor. Yeni doğanların önlerindeki yaşamda bazı hayvan ve bitki türlerini tanıma şansı ancak kitaplarda ve belgesellerde olabilecek.

Yaşamı bir bütün olarak koruyamıyoruz. Bu süreçte genel anlamda kirlilik en büyük sorunlarımızdan biri olmaya başladı. Toprak, su ve hava kirliliği, dünyadaki canlı yaşamını her an daha fazla olumsuz etkiliyor. Aşırı endüstriyel tüketimin ve fosil yakıt kaynaklarının sınırsız kullanımın yarattığı sonuçları, küresel ısınma olarak karşımıza çıkıyor.

Bu dönemde ekonomik ve sosyal gelişme perspektifinde uçurum kavramının da anlamı değişmeye başladı. Bir zamanlar statik bir öz taşıyan uçurum kavramı, şimdilerde daha hareketli bir anlam kazandı. Şöyle ki; iki ülke veya ekonomi arasındaki uçurum, gelişmenin edindiği ivmelenme ile büyüyor. Bir anlamda azgelişmişlik uçurumu, kendisinin her an daha fazla büyümesine neden oluyor. Bunun arka planında ise küreselleşme dediğimiz olgu var.

Söylediklerimden, küreselleşmenin kendi başına olumsuz bir süreç olduğu anlamı çıkarılmamalı. Küreselleşme, özü itibarıyla bir tavır alıştan bağımsız bir süreç… İyi ve kötü yönleri var. Adeta gelişmiş olanları iyi yönleriyle kayırırken, olumsuzlukların ciddi bölümü az ve orta derecede gelişmiş ekonomilere yansıyor. Dolayısıyla küreselleşmenin olumsuz etkilerini öncelikle gelişmemiş ekonomilerle yoksul insanlar yaşıyor. Küresel ticaret, küreselleşmenin olumsuz etkilerini en fazla ortaya koyduğu alanlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Değişimi görmek için dünyayı küresel gözlemek gerekiyor. Çevremize dört duvar çevirip içinde yaşamaya çalışmakla geleceği yakalamak mümkün değil…

Küreselleşmenin bazı özellikleri bir açıdan neden diğer açıdan sonuç olarak görünüyor. Çok karmaşık bir etkileşim süreci yaşanıyor. Bu çerçevede daha doğru kararlar verme konusunda yararlı olacağını düşündüğümüz bilişim ve iletişim teknolojileri, bilgi miktarının ve çeşitliliğinin artması ile birlikte karar kavramını daha zor bir aşamaya taşıdı. Aşırı bilgi yoğunlaşmasının sonuçlarından biri, sosyal ve ekonomik yaşamın her alanında istikrarsızlığın yaygınlaşması olarak görünmeye başladı. Sanayi Toplumu’nun statik dengeleri, yerini Bilgi Çağı’nın –ya da Ağ Toplumu Çağı’nın– dinamik dengelerine bırakmak zorunda kaldı. Hiçbir şey, uzun süre aynı biçimde kalamıyor.

Geçtiğimiz çağda çok fazla üzerinde durmadığımız yeni konulardan söz etmeye başladık. Örneğin risk yönetimi ve kriz yönetimi bu çağa özgü yeni yaklaşımlar olarak karşımıza çıkıyor. Aşırı bilgi üretiminin yarattığı ortamda geleneksel yöntem ve teknikler işe yarar sonuçlar üretmekte zorlanıyor. Bu nedenle yaşadığımız çağda istikrarsızlık ve kaos yönelimlerinin arttığını söylemek yanlış olmaz.

İstikrarsızlıkla başlayan kaos yönlenmesinin sonuçlarını her an daha fazla örnekle yaşamaya başladık. Örneğin karşımıza bir sürpriz görünümünde çıkan küresel ısınma konusunda farkındalığı yeterince önce başlatıp gerekli önlemleri alamadık. İklimlerin giderek daha istikrarsız bir hal alması, sabah evden okula veya işe gitmek üzere çıkan vatandaşın durumunu bile zorlaştırdı. Bu durumun yeni örneklerini görmeye devam edeceğiz.

Genel görünüm, geleneksel siyasetin neden bugünün ağırlaşan sorunlarına cevap veremediğinin de bir açıklamasını oluşturuyor. Çağın gerektirdiği yeni siyasal açılımların doğum sancıları aşamasında olduğunu söyleyebiliriz. Dün kehanet dediğimiz bugünün yeni öngörülerine ihtiyacımız var. Henüz mümkün olmasa da, yakında yapay zekânın bu konuda belirleyici söyleyecekleri olacak.

Güncel Haberleri