Ders çıkartıldı mı?

-Yıllar önce Adliye muhabirliği yaparken her gün mahkemelerdeki davaları takip etmekti görevimiz.Adliye’ye sabah girer akşam çıkardık.Bazen gece yarılarına kadar sürerdi davalar.O yüden bazen de gece yarısına kadar Adliyede...

-Yıllar önce Adliye muhabirliği yaparken her gün mahkemelerdeki davaları takip etmekti görevimiz.
Adliye'ye sabah girer akşam çıkardık.
Bazen gece yarılarına kadar sürerdi davalar.
O yüden bazen de gece yarısına kadar Adliyede olurduk.
Duruşma aralarında Baro'nun salonunda alırdık soluğu.
Baro'da Avukatlarla sohbetler olur,bir şeyler içilirdi.
Biz gazeteciler ve Avukatların yanı sıra Hakim- Savcı stajyerleri de gelirdi baro'nun salonuna.
Staj kapsamında, onlar da davalara girmek, mahkeme salonunda duruşmaları izlemek zorundaydı.
HHH

Bir gün bir Hakim stajyeri ile tanıştık baro odasında.
Zehir gibi hareketli bir genç
Esprileri olsun, diksiyonu olsun tam bir ateş parçası anlayacağınız.
Hakim ya da Savcı olmak istemesine bir türlü anlam verememiştik.
üzerinde taşıdığı vasıflara baktığımızda bu genç adeta Avukat olması için yaratılmıştı.
O yıllarda Avukat sayısı bu günkü gibi çok sayıda da değildi.
Hemen hepsi iyi kazanıyor, bazıları ise yüksek kazançları nedeniyle vergi rekortmeni oluyordu.
Sonra dayanamayıp sorduk bu durumu kendisine.
-"Niye Hakim ya da Savcı olmak istiyorsun ki? Senden çok iyi Avukat olur. Bu açıkça görülüyor. Avukat olsan, bir davadan alacağın para Hakim ve Savcı olduğunda bir yıllık maaşından daha çok olur. Böyle bir fırsat varken Hakim ve Savcı olmayı neden ister insan?" diye.
önce "Benim babam yoktu, fakirlik vardı ve beni birileri okuttu." Dedi.
Ardından da...
-"Şimdi o birileri benim Hakim ve Savcı olmamı istiyor. Aslında ben de Avukat olmak isterim. Söylediklerin doğru ama hoca efendiler böyle istiyor. Yapacak bir şey yok" demişti.
Şok olmuştuk.
-"İyi güzel de...Seni buna zorlayanlar ilerde senden yapılamayacak işler de ister ama" dediğimizde ise "Umarım istemezler" demişti genç Hakim stajyeri. "İsterlerse de çaresiz yapacağız" anlamı taşıyan kelimelerle tamamlamıştı sözlerini.
Anlaşılan o ki, cemaat denilen örgüt o ve onun gibi yetiştirip, yenleştirdikleri insanlardan yapılamayacak işleri istediler, olanlar da bu istenenleri anında yaptılar.
Hem de kanun ve nizam gözetmeksizin...
üstelik ülkenin dibine dinamit koyma pahasına işi darbe yapmaya kadar götürdüler.
HHH

"Cemaat" denilen o hain yapılanma yıllar boyu adeta nakış gibi örerek devletin tüm kurumlarını istila etti.
 En son devlete el koyma, rejimi yıkma ve kanlı bir süreç başlatmak suretiyle ülkeye el koymaya kalktı.
Neyse ki millet iradesi göstermiş olduğu direnç ile bu hain planı bozdu.
Bu gün, o sözünü ettiğimiz darbe girişimi ile yaşadığımız travmanın 3’ncü yılını doldurduk.
Yaşanan her olay aynı zamanda ders alınacak da bir olaydır.
Darbe girişimi ve sonrasında gelişen olaylardan devlet ve millet olarak çıkarttığımız pek çok ders mutlaka olmuştur.
Ancak, şu cemaatler meselesi ile ilgili olarak hala bir ders çıkartılıp çıkartılmadığından emin değiliz…
Yaşadığımız onca olayın ardından hala, “en iyi cemaatin cami cemaati olduğunu” idrak edebildik mi?
İşte bunu bilemiyoruz…


.....


Zannedersiniz demokrasiyi sokakta bulduk…


Demokrasi'nin en basit tarifidir "Bir insanın, başka bir insanın yaşam alanını kısıtlamaması"
Bunun yanı sıra…
-"Halkın kendi kendisini yönetmesi"
-“Her bireyin düşünce ve ifade hakkına sahip olması”
-"çoğunluğun, azınlığın da haklarına sahip çıkması"
-"Kimseye ayrıcalık tanınmaması, herkesin eşit olması" da demokrasi tanımları arasındadır.
Aslına bakacak olursanız…
-"İnsanoğlu'nun bulabildiği en iyi yönetim şekli" dir demokrasi.
Bütün bu yaptığımız tarifleri bir kenara bırakın…
Demokrasinin en büyük özelliği "Sorun varsa mutlaka çıkış yolu da vardır" özelliğidir.
Bu özellik, ülkeyi, şehri, ilçeyi hatta Köyü ve mahalleyi yönetmek üzere seçilenlerin hareket noktasıdır aslında.
Ama gelin görün ki, demokrasi tüm kralları ile uygulanmadığı gibi, demokrasinin en önemli özelliği olan "Sorun varsa mutlaka çıkış yolu da vardır"   özelliği de ne yazık ki uygulanmıyor bu ülkede…
çoğu sorun, çıkış yolu olmasına rağmen sorun olarak kalıyor.
Ceberut devlet etkisinin bir türlü atılamadığı kurum ve kuruluşlar iş yaptırmanın yolunu açmak yerine, iş yaptırmamanın bin bir yolu önünüze seriliyor.
Yasa, yönetmelik, genelge çıkıyor ama uygulanmıyor…
Zannedersiniz  demokrasiyi sokakta bulduk…
Sorun da orta yerde duruyor, sorunu ortadan kaldıracak olan ama bir türlü uygulanmayan çıkış yolu da…


.....


Vatandaş janta
 dayanmış…


Vergi ödememeyi alışkanlık haline getirenler mutlaka vardır…
Ne yazıktır ki, kasıtlı olarak vergi ödemeyen bu işten hep karlı çıkmıştır.
Yine ne yazıktır ki, vergisini zamanında ödeyen de sürekli kendisini enayi hissetmiştir bu ülkede.
Vergi’nin vatandaştaki karşılığı ise iş dünyasına oranla daha farklıdır.
Vatandaş vergiden de ödenmeyen verginin faizinden de son derece korkar.
Biran önce ödemek ister.
Hatta…
Parası yetmediği zamanlarda temel ihtiyaç maddelerini almayı erteler, vergisini yine de öder…
Belediyelerin gelir anlamında en büyük kalemini emlak vergileri oluşturur.
Bütçe yapan belediyeler, belediye sınarları içinde bulunan konut ve işyerlerinin sayısından ne kadar emlak vergisi alınacağını tahminen çıkartıp, gelir bütçesine koyar.
Geçtiğimiz günlerde Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt açıkladı…
Tahmin ettikleri emlak vergisi miktarının yüzde 50’lerde kaldığını söyledi.
Yani…
Belediye, beklediği emlak vergisi miktarının yarısını dahi toplayamamış.
Diğer belediyelerde de vaziyet tıpkı Odunpazarı belediyesinde olduğu gibi…
Vatandaşın yarısı emlak vergilerini ödeyememiş…
Yukarıda da söyledik…
Vatandaş vergiden korkar…
Biran önce ödemek ister…
Ama emlak vergisinin yarısı ödenmemiş…
Bu da gösteriyor ki vatandaşın emlak vergisi ödeyecek kadar dahi durumu yok…
Bu durum vatandaş kadar belediyeler için de büyük bir sıkıntı…
Her iki taraf da bu sıkıntıyı nasıl aşacak, bekleyip göreceğiz…


Haberleri