Ne kadar sıkılmış artık herkes sahtelikten, birbirinin aynısı olan, kaşı gözü, burnu, dudağı birbirine benzeyen insanlardan, yapmacık tavırlardan. Nasıl da hasret kalmışız doğallığa, sadeliğe, samimiyete, içten gülüşlere...
Mutsuzuz demekki. Baksanıza mutluluğu farklı yerlerde arıyoruz. Maddi şeylere doyum sağlayınca ve aldıklarımız artık bizi kesmeyince de tatmin olmak için çareyi kendimizi değiştirmeye çalışarak burnumuzla, kaşımızla, dudaklarımızla, saçımızla oynamakta buluyoruz. Biraz özenti de oluyor gerçi, birinde görüp ben de yaptırmalıyım diyoruz. Oysa birine yakışan belki bir başkasına yakışmayacak, bunları o an hiç hesaba katmıyoruz. Canımız yana yana, bir sürü para harcaya harcaya mutluluk oyunu oynuyoruz sanki Pollyanna gibi.
Hani bir laf vardır, "Allah özene bezene yaratmış" diye, Allah kullalarının her birini birbirinden farklı yaratmıştır ve her birine belki de nadir bulunan özellikler bahşetmiştir. Kimi insan çok duygusaldır kimi çok merhametli kimi çok ağlar kimi iki lafın başında güler, kimi çiçeği böceği çok sever kimi yazmayı, çizmeyi. Kimi huzur ve sessizlik ister hayatında kimi hareket ve eğlence. Farklı yaratılmıştır her insan, bu yüzdendir kimsenin kimseye benzemeyişi ve zıt kutupların birbirini çekmesi. İnsanın kendinde olmayanı bir başkasıyla tamamlaması.
Geçenlerde aynanın önünden geçerken şöyle durup dikkatlice yüzüme ve saçlarıma baktım. Yüzümde yeni beliren ince çizgilere, göz altlarıma, saçlarımda günden güne çoğalan beyazlara… “Yok canım, daha gencim” desem de, ayna öyle demiyordu aslında. Biraz hüzün çöksede içime yine de memnundum halimden çok şükür. Çünkü her insan yavaş yavaş yaşlanır, yerinde durmaz zaman. Bu hayatın doğal bir sürecidir. Normalidir ve bende her zaman hayatta doğallıktan yanayımdır. Saçıma aklar da düşecek, yüzümde zamanla çizgiler de oluşacak, aldığım kiloları vermekte daha da zorlanacağım belki, ellerim şimdiki gibi bu kadar pürüzsüz de olmayacak elbet buruşacak ama ben asla kendimle oynayıp, oramı buramı değiştirmeye, yapmacık görünmeye çalışmayacağım. İnstagramdaki filtrelerle yüzümü kaymak gibi yapıp, yaşımdan çok çok genç görünüp kendimi millete karşı komik duruma sokmayacağım. Arkamdan konuşturmayacağım. Kompleksi insanlardır bence bunları yapanlar. Ben hep sade oldum, süsü püsü pek sevmedim, hep spor giyindim, doğal görünmeyi seçtim. O yüzden yok benim kendimi değiştirmek gibi bir niyetim.
Çocukken, ne zaman büyüyeceğimizi hesap ederdik. Şimdiyse ne zaman bu dünyadan gideceğimizi düşünüyoruz. Bunu düşündükçe de içimiz ürperiyor, karamsarlığa kapılıyoruz. Daha kaç bahar göreceğiz Allah bilir, kaç tatile çıkabileceğiz? Kaç kahve sohbetimiz olacak sevdiğimiz dostlarımızla? Acaba elimiz ayağımız tutacak mı önümüzdeki kışa yada yarın sabah uyandığımızda rahatça nefes alıyor olacak mıyız yine?
Bu yüzden, kendilerini mal-mülk, para-pul, miras, şan-şöhret için rezil kepaze edenleri oldum olası anlamadım ben. Ne gerek var bu kadar küçülmeye, çirkinleşmeye? Hiç birimizin daha yirmi sonbahar görüp görebileceğinin bile bir garantisi yokken, nedir bu afra tafra, bu kibir, bu büyük konuşmalar? Bu kendini beğenmişlikler, olduğundan farklı görünme çabaları? Kendimizi yırtsak da, öldüğünde insandan geriye kala kala birkaç kırık dökük anı ve dudak kenarında beliren ufak bir tebessüm kalıyor dostlar. Ölüm bu kadar yakın, sadece saati belli değil. Hepimiz bir varmışız, bir yokmuşuz işte.
Bir zamanlar, "Şu an ölecek olsam bile, iyiki diyeceğim milyonlarca şey toplamışım. Tek keşkemin ise bunları paylaşabilseydik demek olduğuna yürekten inanmışım" demişti Metin Uca. Haklıydı da… Bu yüzden "İyiki" diyebileceğimiz şeyler toplayalım hep. Keşkeler bizden uzak olsun. Çayımızı soğutmadan içelim. Çocuklarımızı geç kalmadan sevelim. Yapacaklarımızı ertelemeyelim. Aşık olalım korkmadan, yarına bırakmadan sevdiğimizi söyleyelim değer verdiklerimize.
Sevmek gibi sövelim de zamanında, hani biriktirmeden içimizde, kalbimize yük etmeden. Birikenler bizi hasta etmeden. Zamanında yaşayalım şu kısacık hayatı. İyisiyle kötüsüyle, sevinciyle, hüznüyle ve en önemlisi de paylaşalım, sevinci ve kederi. Şairin dediği gibi, “Hayat kısa, kuşlar uçuyor.” Belki de zamanımız kısıtlı. Sade, mutlu ve huzurlu olalım hep. Saf, masum, temiz tıpkı çocukluğumuzdaki gibi.