Dünden Bugüne Siyasetin Arka Planı

10 bin TL desteği alamayan depremzedeler CHP Milletvekili Çakırözer’e dert yandı.

Türkiye’de siyasette oluşan bütünsel gelişmeleri anlamak için önce bu topraklarda oluşmuş siyasetin geleneksel köklerine bakmak gerekiyor. Öncelikle şunu söylemeliyim ki; Batı’da siyasetin yolu, Doğu’ya göre çok daha kolay… Doğu’da ise daha yokuş ve taşlı…

Batı’da siyaset, sağdan sola, muhafazakârlıktan liberalizme daha yekpare bir görünüme sahip… Doğu’da ise bir yandan Batı’dan esintiler ve kopyalamalar taşırken, diğer yandan Doğu’nun geleneksel özelliklerini de taşıyor.

Doğu’da siyaseti anlamak için önce devleti ve orduyu doğru kavramak gerekiyor. Geleneğin toplum üzerindeki etkisinin bilincinde olmak vazgeçilmezdir. Din, Batı’da da siyaseti etkilemekte olmasına rağmen Doğu’daki gücü çok daha farklıdır. Bu bağlamda Osmanlı’nın “milletler sistemi” olgusunu doğru anlamadan pek çok Doğu ülkesinde siyasetin köklerini bulmak mümkün olmayabilir.

Doğu tarihini doğru kavramak için bir “Batı ve Doğu Roma” düşünce modeli kullanmak bana yol gösterici ve kolaylaştırıcı geliyor. Büyük Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılması, kanımca Dünya’daki siyasal gelişim sürecinin iki ayrı kola ayrılmasının da başlangıcı… Ayrılıştan bugüne uzanan zaman diliminde Batı Roma ile başlayan süreç, kendine özgü Engizisyon, Rönesans ve Sanayi Devrimi dönemleri ile “Batı demokrasisi” olarak isimlendirdiğimiz bir toplum modeline ulaşmış.

“Batı tipi toplum” olarak isimlendirdiğimiz bu modelde en önemli yanlardan birisi, sosyal yaşamda birincil unsur olarak yurttaşın varlığı ve ağırlığı. Sivil toplum özelliklerinin Batı’da yaygın ve nitelikli, Doğu’da ise eksik ve zayıf olmasının altında bu gerçek var. Devletin karşısındaki güç olan sivil toplumun varlığı, bireyin bu önemli ‘olmazsa olmaz’ pozisyonu ile çok yakından ilgili. Diğer yandan; bireyin değeri konusunda Batı toplumundaki ideolojiler ve Batı’nın resmî dini Hıristiyanlık tam bir uzlaşma içindeler. Sivil toplumun gelişmesi ile Hıristiyanlığın sekülerleşmesi arasında bir paralellik olduğuna kuşku yok.

Doğuda farklı bir durum gözlüyoruz. Merkezi İstanbul olan Doğu Roma’nın egemenlik bölgelerindeki (Doğu’daki) tarihsel gelişime baktığımızda; Batı’dakinden hayli farklı bir durum izleniyor. Doğu’daki en önemli gücün, daima devlet olduğunu ve Doğu’da bireyin yurttaş kimlik ve etkinliğinin yeterince gelişemediğini görüyoruz. Bu nedenle Doğu’da, örneğin Anadolu’da devletin gücüne alternatif bir sivil toplum ruh ve gücünün oluşmadığı izleniyor.

Bu süreçte –Hıristiyan Batı’da Protestanlığın ortaya çıkışını andırır biçimde– Doğu’nun resmî dini olan İslamiyet’te bir sekülerleşme sürecinin yaşanmamış olmasının etkisi var. Doğu’da tek örneğinin Türkiye olduğu sekülerleşme çabalarında ise Atatürk dönemi fikriyatından siyasal ve sosyal geriye dönüşler nedeniyle devlet-ordu-din-birey uzlaşması bu anlamda tamamlanamamış. Özetle; birey ve sivil toplum kavramları tarihsel ve sosyal gelişim açısından Doğu toplumlarına bir hayli yabancı kalmış.

Batı’da ekonomik girişimciliğin tarihsel gelişimindeki faktörler arasında birey hukukunun ve sivil toplumun devlet karşısındaki güçlü varlığının önemini de bu vesile ile hatırlatayım. Ülkemizin ekonomik ve sosyal iç dinamiklerin zayıf ve eksik kalmasında, hiç kuşkusuz yukarıda sözünü ettiğim sürecin ciddi etkileri var.

Türkiye’de siyasetin durumunu ve sorunlarını anlamak isteyen bir yaklaşım, öncelikle yukarıda sözünü Doğu-Batı farklılaşmasını anlamak ve içine sindirmek zorundadır. Bu gerçekleri doğru kavramamış bir siyasi yapının başarıya ulaşması da hayli zordur.

Güncel Haberleri