Su, yazın buhar olup uçuyor. Kışın ise suyu buz halinde görüyoruz. Bu değişimin altında maddenin iki temel eğilimi var. Bu anlamda evren, iki farklı yüzü olan yaramaz bir çocuk gibi. Bir yandan –suyun buzlaşması gibi– katı hale yönelmek istiyor, diğer yandan da –suyun buharlaşması gibi– en düzensiz hal olan gaza dönüşmeye çalışıyor.
Maddenin katı hali durağanlığı ve kararlılığı ifade ederken, gaz hali ise düzensizliğin simgesi olarak görünüyor. Bir sistemdeki düzensizliğin ölçüsüne entropi adı veriliyor. Bir sistemdeki düzensizlik arttıkça, sistemin entropisinin de arttığını söylüyoruz. Entropinin artışı ile iş yapma özelliğine sahip yararlı enerji miktarının azaldığı kabul ediliyor. Tam düzenli bir sistemin entropisinin ise sıfır olduğu varsayılıyor.
Entropi kavramının, fiziksel tanımlaması yanında çeşitli felsefi açılımları da var. Örneğin Buda felsefesinin kendine özgü bir entropi açılımı olduğundan söz edilir. Kaos (kargaşa) teorilerine de yol veren kavramların başında gelen entropi, Budacı düşünce ve inanç akımında kendini düzensizliğin sürekli arttığı, her şeyin sonunda çözüleceği ve dağılımın geri dönüşü olmayacağı şeklinde bulmakta… (Dikkat: Kargaşa ile karmaşa aynı kavram değil.)
İnsanın kendisi de entropik bir görünüm çiziyor. Kimi zaman dağınık, kayıtsız, başıboş ve tembel bir hali oluyor. Kişisel bilincin artmasıyla, insanın kendisini bilgi ve deneyim ile donatmasıyla birey; daha kararlı, kalıcı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşuyor. Ekonomik, siyasal veya sosyal örgütler için de aynı tezi öne sürebiliriz.
Entropisi aşırı yükselen örgütler, hızlı bir dağılma sürecine giriyor. Yine entropisifazlaca yüksek bireyler, çabucak marjinalleşip sürdürülebilir bir sosyal yaşamın dışına düşüyorlar. Diğer yandan; aşırı kuralcı, kalıpçı ve mevzuatçı yaklaşımlar ise hem örgütleri hem de bireyleri nefes alamaz bir noktaya getiriyor. Demek ki; biteviye entropisi artmasına rağmen; evrenin, kendisinin yarattığı dengenin bir benzerini kendi ekonomik, sosyal ve sivil yaşamlarımıza taşıyabilmek gerekli…
İnsanın kendine ayırdığı boş saatler, tembellik zamanları ve özgür davranma ortamları olmalıdır. Diğer yandan; insanın kendi zamanını yönetmesi, yaşamsal planlamasını yapması ve kaynaklarını bir bütçeye bağlaması da bir diğer zorunluluktur. Bu anlamda insan ve entropi, birlikte bir madalyonun iki yüzünü oluşturuyorlar. Ne insanı farklı kılan özgürlük fikrinden, ne de yaşamın sürdürülebilirliği için yönetim ve plancılık anlayışından vazgeçmek mümkün…
Bu yönelimler, yerel konuları bile küresel bir düzeye yükseltmektedir. Bir başka deyişle dünyanın herhangi bir noktasındaki gelişme, dünyanın tümünde veya beklenmedik bir bölgede ciddi değişimlere neden olabilmektedir. Dünya, geçtiğimiz yüzyılda –deyim yerindeyse– bir satranç oyunu kadar derin ama her durumda kestirilebilir idi. Günümüzde küresel yönelimler nedeniyle sonuçlar daha az öngörülebilir oldu. Yönetilemeyen ve denetlenemeyen faktörlerin sayısı ve niteliği arttıkça oluşan bu yeni durum, kaos teorilerinin daha fazla ilgi görmesine neden oluyor.