Oda, dernek, kulüp, örgüt, parti, ülke…
İçinde bulunduğunuz ve içinde olmaktan da gurur duymak istediğiniz kurumlar bunlar.
Birileri tarafından yönetiliyor yıllarca.
İyi yöneten var, kötü yöneten de…
Yönetmek için hakkıyla bu saydığımız kurumların başına gelenler var, haksız yere gelenler de.
Bunun yanı sıra…
Tesadüfen gelip koltuğa oturanlar da yok değil hani…
Genelde…
Bir parçası olduğumuz ve aidiyet duyduğumuz bu kurumların iyi yönetilmesini isteriz.
Başarı getiren çalışmalar ortaya konulmasını bekleriz.
Böylece.
Aidiyet duyduğumuz bu kurumlarla övünme, gurur duyma hazzını yaşayabilelim.
Ancak…
çoğu zaman yöneten kişi konusunda şanslı değilizdir.
Zira…
İster Oda, Dernek, Kulüp olsun, isterse örgüt, parti ve hatta ülke yönetimi olsun iki tip yönetici çıkar karşımıza.
Birincisi: dürüst ama beceriksizdir.
İkincisi ise: becerikli ama hırsızdır.
Hem becerikli hem de dürüst olanını bulamadığımız için bu iki yönetici tipinden birini seçmek durumunda kalırız.
Genelde seçtiğimiz ise, becerikli ama hırsız olandır.
çünkü…
Dürüst ve beceriksiz yönetici ile başarıyı görmenin mümkün olmadığını düşünürüz.
Hırsız ama becerikli yönetici ile en azından başarıyı görme şansımız vardır.
-“Tamam, öyle bir kötü tarafı var ama bu işi d bu yapar kardeşim!…” deriz çoğu zaman.
O içinde bulunduğumuz kurumlara aidiyet hissediyoruz ya…
Hissettiğimiz o aidiyet nedeniyle, şartlar ve bedel ne olursa olsun başarıyı görmek istiyoruz ya…
O başarı sayesinde gurur duyacak ve egolarımızı tatmin edeceğiz ya…
Hiç düşünmeden basarız oyu hırsız olduğunu bildiğimiz ama becerikli olan yöneticilerin üstüne.
İşte…
O yüzden hırsızlar, beceriksizlerden daha makbul, daha değerli, daha kıymetlidir.
İşte…
O yüzden dürüstlük meziyet olmaktan çıkmıştır nazarımızda…
Sonuçta…
Dürüstlüğün hırsızlığa kurban edilmesinin suçu hepimizindir.
.....
Muhtemelen yine aynı cevap gelecek…
Cumhurbaşkanlığı meselesini soruyoruz Yılmaz Büyükerşen’e.
-"Sizi uzun zamandır bu göreve yakıştıranlar var" diye.
-"Benim meselem değil" diyor önce.
Ardından da…
-"Hiçbir zaman böyle bir niyetimin ve isteğimin olduğunu söylemedim. Şimdi de söylemiyorum. Ama benim dışımda bunu arzu edenler oluyor ve bunu söylüyorlar. Onlara da benimle ilgili bu düşüncelerinden ötürü teşekkür ediyorum ama benim gündemimde, niyetimde ve planlarım arasında kesinlikle böyle bir adaylık yok" diyor.
-"Sizin olmayabilir. Ama parti çıkıp sizin isminizi ortaya atarsa?" diyoruz, yine aynı sözleri tekrarlayıp, "Benim meselem değil" diyor.
Durun! Bu diyalogla ilgili hemen bir yorumda bulunmaya kalkmayın!
Ziya…
Yukarıdaki diyalog, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Yılmaz Büyükerşen’in “Aday olacak mısınız?” sorusuna verdiği cevaptan ibaret.
Arşivden çıkarttık ve aynen koyduk.
Niye mi?
çünkü…
önümüzdeki günlerde 2019’da yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi yeniden konuşulmaya başlanacak ve yine Büyükerşen’e “Aday mısınız?” diye sorulacak…
Muhtemelen yine aynı cevap gelecek…
.....
Bakanlığın yönetmeliği, belediyenin yönetmeliği…
Yılmaz Büyükerşen’in ilk büyükşehir belediye başkanı olduğu 99 yılı sonrasında yapılan ilk iş, yeni bir belediye imar yönetmeliği hazırlanmasıydı.
Hazırlanan büyükşehir belediyesi imar yönetmeliği ile inşaat sektörüne yeni yaptırımlar getirildi.
örneğin:
Kat sınırlaması getirildi.
Bitişik nizam yerine ayrık nizam benimsendi.
Bina cepheleri ile ilgili olarak “Estetik kurulu” oluşturuldu.
Bina yapanların kafalarına göre cephe yapamayacakları, cephede kullanacakları boya ve kaplamaları bu estetik kuruldan onay aldıktan sonra gerçekleştirebilecekleri yönetmeliğe konuldu.
Fabrikalar bölgesi olarak tabir edilen bölgede yapılan binaların cephelerini, belirli bir oranda topraktan yapılan tuğla ve benzeri malzeme ile kaplaması zorunluluğu getirildi.
Hatta aynı yönetmelikte…
İnşat sırasında inşaat malzemelerinin bina yapılacak alan dışına konulamayacağı, hafriyat ve inşaat malzemesi taşıyan kamyonların, bu malzemeleri saklayacak şekilde örtmek zorunda olacağı, yapılan binalara, binanın kimlik belgensin görünür yere asılması gibi zorunluluklar da vardı.
Hatırlayan olacaktır…
Söz konusu yönetmeliğin kabul edilmesi özellikle inşaat sektöründe iş yapan çevreler tarafından bir hayli eleştirildi.
özelikle bina cepheleri ile ilgili kurulan estetik kurulu ve bu kurulun onayı olmadan bina cephelerinin yapılamayacak olması büyük tepki gördü.
Sözünü ettiğimiz büyükşehir belediyesi imar yönetmeliğinin hazırlanıp, yürürlüğe girmensin üzerinden 14-15 yıl geçti.
çevre bakanlığı, hazırlamış olduğu ve belediyeler tarafından uygulanacak yeni bir yönetmelik hazırladı.
Hazırladığı yönetmelik de önceki gün resmen yürürlüğe girdi.
Bakanlık tarafından hazırlanan yeni yönetmelikte en çok dikkat çeken hüküm, bina cephelerinin istenen renge de boyanamayacak olmasıydı.
Bu yönetmeliğe göre:
Belediyeler, çevredeki yapılara uyum sağlamak, güzel bir görünüm elde etmek için dış cephe boya ve kaplamalarının yanı sıra çatının malzemesini ile rengini seçebilecek.
öte yandan…
Yine bakanlığın bu yönetmeliğine göre, binalar yüksek değil yatay olacak.
Bitişik nizam değil, ayrık nizamda yapılacak…
Anlayacağınız…
Cevre Bakanlığının hazırlayıp önceki gün yürürlüğe soktuğu yönetmelikle, Eskişehir büyükşehir belediyesinin 14-15 yıl önce hazırlayıp yürürlüğe soktuğu yönetmelik arasında büyük bir benzerlik var…
Tek fark…
Bakanlığın bu yönetmeliği önceki gün, belediyenin ise 14-15 yıl önce yapmış olması…
.....
Biraz da gülmek lazım
Karı koca kahvaltı yaparken kadın bir anda elindeki tavayı kocasının kafasına geçirir. Ne olduğunu anlamayan kocası şaşkınlıkla durumu sorar.
Kadın: dün pantolonunu yıkarken içinde üstünde çiğdem yazan bir kâğıt buldum.
Bunun üzerine kocası karicim o gecen gün üzerine bahis oynadığımız atın ismiydi der.
Bu açıklamayı yeterli bulan kadın pürneşe içinde kahvaltısına devam eder.
İki gün sonra yine kahvaltıda bu sefer daha büyük bir tava ile kocasının kafasına öyle bir vurur ki koca bir kaç dakika kendini bilmeden masa üstünde yata kalmıştır
Ayılınca karısına yine durumu sorar ve kadın cevap verir.
Dün senin at aradı ...