İyi düşünme yetisine sahip bir kişi, açık fikirlilikle özgün düşünceler üretebilmeli; gelişen olaylara karşı farkında olmalı; olayları yol ve araçlar kullanarak çözümleyebilmeli; “eğer” ve “neden” sorularını sorabilmeli.
İnsanın öğrenme modeli karşılaştırma ve kıyaslamadır. Bu bağlamda insan, siyahı ve beyazı birlikte –karşılaştırarak ve farklılıklarını– izleyerek öğrenir. En basit biçimiyle insan, maddi farklılıkları görür; bunları soyutlar ve genelleyerek bilgiye dönüştürür. Benzer biçimde ışığı ve karanlığı, doluyu ve boşu, olumluyu ve olumsuzu birlikte öğrenir. Örneğin müzik, notaların kendisi değil; notalar ve sessizlik arasında –insanın algıladığı– farklılıklardır.
Ama insanın ikili düşünme sistematiği sadece saydığım bu kavramlardan ibaret değil. ABD’li roman ve öykü yazarı F. Scott Fitzgerald (1896-1940), nitelikli düşünme yetisinden söz ederken bunu “iki karşıt fikri [beyinde] bir arada tutabilme becerisi” olarak tasvir ediyor. 1945’te yayınlanan makalelerini, notlarını ve mektuplarını içeren “The Crack-Up” isimli kitapta Fitzgerald şunları söylüyor: “Hikâyeye devam etmeden önce bir genel gözlem yapayım – birinci sınıf bir zekânın (dehanın) sınaması, aynı anda iki karşıt fikri akılda tutabilmesi ve hâlâ normal işleme yeteneğini koruyabilmesidir.” Dalga Teorisi ya da entropi gibi pek çok bilimsel teorinin ve buluşun arka planında nitelikli düşüncenin bu ikili yapısının bulunduğunu görmek hiç şaşırtıcı değil.
Bir orman sadece –sığ bir bakışla gördüğümüz– ağaçların toplamı değildir. Orman bir sistemdir. Her sistem çeşitli öğelerden ve bu öğeleri belli bir amaca yönelik olarak bağlayan bir bütünlüktür. Dolayısıyla bir sistemden söz ettiğimizde; sistemin unsurlarını, bu unsurlar arasındaki ilişkileri, sistemin amacını ve bu amacı yerine getirmek üzere bir bütünlüğün oluşmasını dile getiririz.
Nitelikli düşünme yetisini geliştirmiş kişi, bir olay ya da durumla karşılaştığında onu çözümlemeyi bilir. Ama bundan daha fazlasını da yapar. Analiz ettiği “şeyi” kendi bütünlüğü içinde de kavrar. O sistemin bir bütün olarak başka sistemlerle ve dış çevreyle nasıl bir etki-tepki bütünlüğü içinde olduğunu kavrar. Buna “büyük resmi görmek” diyebiliriz.
Yaşam, asla basit bir makine değildir. Onun işleyişinin karmaşıklığını fark etmemiz ve onunla ilgili her anın (her şeyin) hassas bilgisine sahip olmayacağımızı bilmemiz gerekir. Bu nedenle nitelikli düşünmenin bütünlük boyutu, kişinin sahip olunamayan (erişilemeyen) bilgiler konusunda kestirimler yapmasını, öngörülerde bulunmasını ve boşlukları doldurmasını gerektirir.
Hiçbir yazar ya da şair, ilk yazdığı birkaç satır ya da sayfa ile ünlü olmamıştır. Genel anlamda yazarlık, biteviye üreterek yetkinlik artırılan bir alandır. Acemilikten kalfalığa, ustalıktan duayenliğe erişebilmek için adım adım ama biteviye üretmek gerekir. Bu süreçte ısrarlı, azimli ve çalışkan yazarın –izleyicileri bir tarafa– kendisi de yarattığı gelişmeyi, çeşitliliği ve ilerlemeyi görecektir.
Nitelikli düşünce yetisini sadece düz zekâya bağlamak yapabileceğimiz önemli yanlışlardan biridir. Pek çok konuda olduğu gibi; düşünme yetisi de geliştirilebilir. Arzu edilen zenginliğe ve çeşitliliğe ulaşmanın en önemli yolu ve aracının çalışmak olduğunu özümsemek gerekir. Tarihte ustalık dönemine erişebilmiş tüm bilim insanı ve sanatçıların geçmişinde böylesine bir yoğun çalışma süreci olması hiç şaşırtıcı değil.
Bir düşünme eyleminden söz ettiğimizde; söz konusu sadece sözel veya yazılı olarak ifade edilmiş soyut düşünceleri değildir. Nitelikli düşünme yetisi, düşüncenin gerçek yaşamda uygulanmasını dışarıda bırakmaz. Bir düşünce gerçek yaşamda uygulanma fırsatı bulduğunda insani ve toplumsal iyiye katkı yapar, katma değere dönüşür.
Tarihte düşünce dünyasının seçkin isimlerini incelediğimizde bu kişilerin sadece düşünceyi üretmekle kalmayıp bunun uygulanması için de çaba sarf ettiklerini görürüz. Günümüzde düşüncenin uygulama aşamasına geçmesinde kullanılan ve genelde “fikri mülkiyet” adı verilen yeni araçlar var. Bunları patent, faydalı model, coğrafi işaret ve benzeri isimlerle tanıyoruz.
Bir düşünce üretilmekle hedefe varılmış sayılmaz. Düşüncenin ihtiyaç duyulan ortama iletilmesi (anlatılması) gerekir. Düşünce, insanlarla birlikte bir “bedene” ve “yaşamsallığa” kavuşur.
Anlatının en verimli ortamlarından biri görselliktir. Nitelikli düşünme yetisini elde etmiş pek çok insan, düşüncelerini aktarabilmek için tarih boyunca görsel anlatı araçlarını tercih etmiş. Leonardo da Vinci’nin taslaklarından Piri Reis’in dünya haritasına kadar tüm örnekler görsel anlatımın önemini ortaya koyuyor. Geçmişte resim ve heykel sanatının gelişmişliğinde bu ihtiyaç var. Günümüzde sinemanın yaygınlığı da benzer bir ihtiyacın karşılanmasını ifade ediyor.
Günümüzde zekice hazırlanmış başarılı konferans, sempozyum veya panel sunumlarında görselliğin öne çıktığını görebiliyoruz. Bu tür yaklaşımlar, düşüncenin daha verimli aktarılmasını sağlıyor. Dolayısıyla görsel iletişimi de nitelikli düşünme süreçlerinin önemli bir unsuru saymamız gerekiyor.
Özgür ve kısıtsız düşünce yetisi, söyleniverdiği kadar kolay bir şey değil. Hiç kuşkusuz; düşünceyi üretmek, onu başkalarına aktarmak ve toplamda nitelikli düşünme yetisini geliştirmek emek ve zaman gerektiriyor. Diğer yandan özgür ve kısıtsız düşünme, aynı zamanda var olana (geleneğe ve statükoya) meydan okumak anlamına geliyor. Her meydan okumada olduğu gibi; bu durumda da itirazlarla, karşı duruşlarla ve baskıyla karşılaşmak son derece olağan…
Yeni düşüncenin kabulü, tarihin hiçbir döneminde kolay olmadı. Düşünceleri yüzünden fiziksel ve fikri linçe uğrayan pek çok kişi oldu. Bu nedenle özgür ve kısıtsız düşünme yetisinin son unsurunun özgüven, dayanıklılık, eleştirilere cevap verme gücü ve baskılara karşı koyma gücü olduğunu söylemeliyiz.