Duyguları İletmek

İletişim geliştirilmesi gereken bir beceridir. Sevgiyi ifade edebilmek ise kolay değildir. Karşınızdaki insana sevginizi ifade edecek sözler, dudaklarınızdan dökülmemek için adeta direnirler. Bazı kişiler, sevgisinin sözcüklere...

İletişim geliştirilmesi gereken bir beceridir. Sevgiyi ifade edebilmek ise kolay değildir. Karşınızdaki insana sevginizi ifade edecek sözler, dudaklarınızdan dökülmemek için adeta direnirler. Bazı kişiler, sevgisinin sözcüklere ihtiyaç olmadan anlaşılmasını isterler. Ama pek çok insan, sevgi sözcüklerini duymayı ister. Söylenmediğinde ise bir güvensizlik ortamı oluşmaya başlar, iki kişi arasına camdan bir duvar örülür.

Bazı ailelerde sevgiyi ifade etmenin ayıp kabul edildiğini bilirsiniz. Aile büyükleri arasında anneye veya babaya sarılmak, onlara sevgi gösterisinde bulunmak bile bir çocuk için zordur. Muhtemelen çocuğun uyarılması ile son bulur bu girişim. Bu tür sevgi ortamlarında ürkek alışan çocuk, ilerleyen yaşlarında da sevgiyi ifade etmekten uzak durur.

Bazı insanlar “Seni seviyorum” gibi bir cümleyi kullandıklarında komik duruma düştükleri kanısına kapılırlar. Belki de heyecanlanıp kem küm etmekten korkarlar. Çoğu zamanda nasıl karşılanacaklarını bilmediklerinden “açık düşmekten” çekinirler.

Duygularımızın gücünden ve yoğunluğundan kuşku duyanımız pek azdır. Ama çoğu zaman karşımızdaki insanın bunu kendiliğinden anlamasını, kavramasını isteriz. Sanki duyguları ifade etmek ayıplanmış ve bizim için yasaklanmıştır. Adeta bir yasağı çiğnemenin ürküntüsü ile dilimizin ucuna gelen sözcükleri cümlelere dönüştürmekten korkarız.

Keşke tek sorun, duyguları iletmekteki zorluğumuz olsa… Karşımızdaki insanın bize karşı olan duygusal yakınlığını ve bağlılığını da duymayı isteriz. Bir yandan kendimizi ifade etmekte kıskanç davranırken bir yandan da ruhen bağlandığımız insanın ifade yönünden cömertliğini ve fedakârlığını bekleriz. Ne yaman bir çelişki, değil mi?

Okumaya sevdalandığım ilk yıllarda Fransız yazar Andre Gide’in “Dünya Nimetleri”, “Dar Kapı”, “Yeni Nimetler” ve adını şimdi hatırlayamadığım pek çok kitabını bir çırpıda okuyuvermiştim. “Sevmekten sonra en büyük mutluluk” der Gide, “sevgisini itiraf etmektir.” Gerçekten sevgi ifade edilmekle güç kazanır. Bir kişide yoğunlaşmış olan sevgi, iki kişilik olmaya başlar. Sık sık belirttiğim gibi, sevginin ifadesi, siyah ve beyazın birlikte var olması gibidir. Siyah olmadan beyazın olmadığı (kavranamadığı) gibi sevginin kavranması da ifade edilmesine bağlıdır. Sonuçta seven ve sevilen, birlikte var olurlar.

Sevgiyi ifade eden sözlerin gücü, bir anlamda sevginin gücünün göstergesidir. Ünlü Alman ozanı Goethe, sevgi ile sözlerin buluşmasını şöyle ifade eder: “Sözlerimiz yürekten gelmedikçe hiçbir zaman iki yüreği birleştiremezsiniz.” Bu sözler bana şunu hatırlatıyor. Sevginin kavranması için ifade edilmesi gerekir; sevgi, ifade edilince yerini, ışığını ve suyunu bulmuş çiçek gibi daha bir istekle büyür ve gelişir.

Yukarıda ifade ettiğim gibi yüreğinde sevgiyi hissedenlerin çoğu zaman dillerine bir pranga takılır ve kendilerini ifade etmekte zorlanırlar. Ama şu da iyi bilinir ki, tümüyle susanların neredeyse tamamı, yüreğinde sevgiş olmayanlardır. Dolayısıyla suskunluğunuzun, sevgisizlik olarak anlaşılması olasılığını gözden kaçırmayın, derim.

Dilin yetersiz olduğunun, tabii ki farkındayım. Sevginin sözcükleri sığmayacak denli yaman bir duygu olduğunu iyi biliriz. Mevlana’nın güzel ifadesiyle “aşk, bir denizdir ki, dibi görünmez.” Dibi görünmeyen bir duygu denizini, sözcüklere sığdırmanın zorluğunu hayal etmeye bile gerek yok.

Sevgiyi tasnif etmemeli. Ülkesini seven bir insan, doğayı da sevebilir bir başka insanı da. Eğer sevgilerimizin tasnif edilmiş olduğu izleniminde isek sevgi ile başka duyguları karıştırdığımızdan kuşkulanabiliriz.

Sıklıkla sevgi ile tutkuyu, sevgi ile beğeniyi karıştırdığımız olur. Sevgi sözcüklerini kullanamayışımızın altında bu karıştırma yer alır kimi zamanlarda.

Sevgiye özen göstermeli. Sevgiye emek vermeli. Sevmek, yaşamımızı ve evrenimizi anlamlandırmaktır.


Haberleri