EĞİTİM VE KALİTE

Adalet İlkokulu’nda görevli iken, Japonya’ dan "Takezono Higashi Elementary School" ve "" Kukuzaki Daiini Shogakko School" adlı iki kardeş okulumuz vardı. Bu nedenle de Japon Eğitim sistemi hakkında, geniş bilgi sahibi olduk. Eğitimde,...

Adalet İlkokulu'nda görevli iken, Japonya' dan "Takezono Higashi Elementary School" ve "" Kukuzaki Daiini Shogakko School" adlı iki kardeş okulumuz vardı. Bu nedenle de Japon Eğitim sistemi hakkında, geniş bilgi sahibi olduk. Eğitimde, fırsat eşitliği ve yaparak öğrenme, sistemin temel ilkeleridir. Eğitim sistemi, bilimsel eleştir, bilgi, bulgu ve gelişmelere açık ve yatkındır. Herkes yeteneğine uygun ve eşit, bir eğitim hakkına sahiptir. Eğitimin de hayat boyunca sürmesi gerektiğine inanırlar. Her Japon' nun, iyi bir Japon Milliyetçisi olarak yetiştirilmesine de özel gösterirler.
Japonya 'da, üniversiteler öğrencilerine rehberlik ederek, akademik disiplin ve geniş bir dünya görüşü kazandırırlar. Japonya da üniversiteler Aynı zamanda "BİRER ARAŞTIRMA MERKEZİ" dir.
Türkiye' de öyle mi?
Üniversite, evrensel anlamda "BİLGİ ve TEKNOLOJİ" üreten, ülke sorunlarına da çözüm bulan kurumlardır. Bugün, büyük çoğunluğu, bu tanımdan uzaktır. Genellikle de bilgi öğreten, yani orta öğretimin işlevini veya tekrarını yapan kurumlardır.
Üniversite; bilim aracılığıyla dünyaya, yeniliğe kapı açan, her türlü fikrin tartışılabildiği, yaratıcılığın gerçekleştirildiği, unvan ve makamların fazlasıyla önem taşımadığı, hiyerarşinin bulunmadığı, bilimsel özgürlüğün ve bilgi birikiminin oluştuğu bir ortamdır (Gökçe 1990: 100).
Ayrıca ülkemizde üniversiteler, özerk değildir. Tek merkezden yönetilmektedir. Bu nedenle de üniversitelerde, bilim ve düşünce özgürlüğü yeşeremedi. Üretken ve yaratıcı olmadılar. Sonuçta da üniversiteler, bilgi ve teknoloji üreten değil, bilgi transfer eden ve öğreten yerler oldu.
Üniversiteler, özellikle kadroların yanı sıra, laboratuar ve araç-gereç sıkıntısı çekerken üniversitelerde, yüzde 25'e varan kontenjan artışına gidildi. Çıkartılan aflar ise kötü gidişin tuzu biberi oldu. Her kente bir üniversite açılması sonucu oluşan öğretim üyesi açığı, öğretim üyelerinin maaşlarının yetersizliği ve siyasi tercihlerden dolayı yetenekli ve çok yönlü, birçok kişi üniversitelerdeki görevlerinde ayrıldı.
Türkiye' de, bugün için Üniversitelerde bir öğretim üyesi başına 29 öğrenci düşerken, bir profesör başına düşen öğrenci sayısı ise 214'ü buluyor. Geçen yıl ise bir öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 26, bir profesör başına düşen öğrenci sayısı 187'ydi. Üniversitelerde, bir doçent başına düşen öğrenci sayısı 403, yardımcı doçent başına düşen öğrenci sayısı ise 158'i geçiyor.
Hatırlıyorum da Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni, dönem birincisi olarak bitiren Tuğba Akın'ın, mezuniyet töreninde yaptığı acı itiraf, ülke genelinde büyük yankı yaratmıştı. Meslek odaları da genç doktorun eleştirilerini doğrulamıştı. O günlerde, üniversite ve Tıp fakültelerindeki eğitim sistemi kamuoyunda tartışma konusu oldu.
Şu bir gerçek ki Türkiye de, işgücü planlaması yok, siyasi iktidarlar, siyasi çıkarı için sürekli üniversite ve tıp fakültesi açıyor. Nitekim Ak Parti iktidara olduğunda, 50 olan tıp fakültesi sayısı 2008 yılı itibariyle 66'ya, en son Mart 2009'da Koç Üniversitesi'nin tıp fakültesi açma kararının kabul edilmesiyle 70'e ulaşmıştı.
Ancak bu fakültelerin, sadece 56'sında eğitim veriliyor ve 9'u, kendi bulundukları illerde eğitim veremiyor. Hekim adayı sayısı, sadece yeni fakülte açarak artırılmıyor. Geçen yıl kontenjanlar da %29.8 oranında artırıldı. Oysa Türkiye'de, sağlık sitemindeki problem hekim yetersizliğinden değil, planlı bir sağlık sisteminin, olmamasından kaynaklanmaktadır
Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK'ten, tıp fakültelerine finansal destek sağlanamıyor. Hastane olarak fakülteler, ne kadar kazanıyorlarsa, o kadar eğitime bütçe ayrılıyor. Sistem, hastaneleri işletme haline çevirme politikasına bağlanmış durumda. Ayrıca hükümet, sürekli olarak kontenjanların artırılması için, talepte bulunuyor. Öğretim üyelerinin, bu sistem karmaşası içinde zamanlarının tamamını eğitime ayırmalarına imkân yok. Fakültenin döndürülebilmesi için, ekonomik bakımdan daha çok hizmet üretmesi lazım. Fakültelerin, esas amacı eğitim-araştırmadır.
Eskişehir' deki iki üniversitemiz, diğer illere bakarak çok iyi durumdadır. Ancak her iki üniversitemizde, ilk 500 üniversite arasında yoktur. Ocak 2010'da, Türkiye'den katılan 88 üniversitenin dağılımına bakıldığında ilk 500 üniversite içinde 1, ilk bin üniversite içinde 8, ilk 2 bin üniversite içinde 20 ve ilk 3 bin üniversite içinde 47 Türk üniversitesi var. Oysa ESOGÜ ve Anadolu Üniversitesi, ilk 500 üniversite arasına girebilecek a imkan ve olanaklara sahiptir.

Haberleri