EĞİTİMDE BAŞARILI OLMAK ZORUNDAYIZ

Bugün, İlk ve orta öğretimde, 2009- 2010 öğretim yılı, pek çok sorunla birlikte başladı. Oysa sosyal ve ekonomik kalkınmaya yönelik makro hedefleri olan Türkiye için, eğitim, en temel meselelerden biridir. Ancak bu alanda, ne...

Bugün, İlk ve orta öğretimde, 2009- 2010 öğretim yılı, pek çok sorunla birlikte başladı. Oysa sosyal ve ekonomik kalkınmaya yönelik makro hedefleri olan Türkiye için, eğitim, en temel meselelerden biridir. Ancak bu alanda, ne siyasi iktidarlar, ne de halkımız yeteri kadar elini taşın altına koymuyor.
Elbette böyle bir tabloda, arzu edilen başarı beklemek hayaldir. Nitekim üç yılda bir" Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü" tarafından, üye ve ortak ülkelerde uygulanan PISA testinde Türkiye'nin aldığı sonuçlar, çocuklarımızın başarı durumu hakkında hiç de iç açıcı bir tablo sunmuyor. En son 2006 yılında gerçekleştirilen, PISA testinin sonuçlarına göre, Türkiye OECD ülkeleri arasında 17. büyük ekonomiye sahip olmasına rağmen, 30 OECD ülkesi arasında 29. olabildi, OECD ülkelerinin ortalaması 500 iken Türkiye 424 puan alabildi.
OECD, her üç yılda bir, PISA testi ile her ülkede 15 yaşındaki öğrencilere okuma, matematik okuryazarlığı ve fen okuryazarlığı alanlarında uyguladığı sınavlarla tespit yapar 2006 yılında, Türkiye için yapılan PISA testinde, öğrencilerin yüzde 47'si fen alanında, yüzde 52'si de matematik alanında temel yeterlilik düzeyinin altında kaldı. Örneğin matematik alanında öğrencilerin doğrudan çıkarım yapması ve dört işlemi başarıyla uygulaması temel yeterlilik düzeyine erişmek için yeterli. Ancak Türkiye'deki öğrencilerin yarısından fazlası bunu başaramadı.
Türkiye'de, öğretmen başına düşen öğrenci, halen 24. OECD ortalaması ise 16. İlköğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısının 20'ye düşürülebilmesi için 80 bin öğretmene daha ihtiyaç var. Yoğun göç alan İstanbul'da, ilköğretim okulunda bir derslikte 49 öğrenci oturuyor, Güneydoğu Anadolu'da ise 44. Hükümet, derslik başına düşen öğrenci sayısının en fazla 30 olmasını hedefliyor. Bu hedefe ulaşılabilmesi için ilköğretimde 55 bin dersliğin, ortaöğretimde ise 75 bin dersliğe de ihtiyaç var.
Ebette bir eğitimin kalitesi, öğretmene düşen öğrenci sayısı, sınıf mevcutları gibi, eğitime tesir eden unsurlarla sınırlı değildir. Bir eğitimin kalitesini önceden belirlenmiş amaçlara ulaşmada gösterdiği başarı ile amaçların toplumun ihtiyaçlarını ve beklentilerine uygunluğu belirler. Eğer eğitimin amaçları belirlenirken, herhangi bir hata yapılmış ise en mükemmel uygulamalar bile kaliteli eğitim ve öğretim olarak değerlendirilemez.
Yine kaliteli eğitim, öğrenci merkezlidir. Bütün dersleri ve ders dışı eğitim faaliyetlerinin, öğrenciye; ondan beklenilen bilgi, beceri, tutum ve davranış kazandırmaya, yönelik olarak düzenlenmesi esastır. " DERSLER AMAÇ DEĞİL ARAÇTIR." Ayrıca öğrencilerde kalıcı olması istenen bazı tutum ve davranışlar, farklı yöntemlerle de olsa, bütün derslerde verilmelidir.
Kaliteli eğitim verebilmenin, en önemli şartlarından biri de TÜRÇE" dir. Öğrencilerin, Türkçe' yi kullanma becerilerini, mümkün olduğu kadar, üst seviyede, gerçekleştirmek olmalıdır. Bu sağlanamadığı takdirde, öğrencileri, araştırmaya yöneltmemiz, düşünce kapasitelerini de artırmamız mümkün değildir.
Bugünkü eğitim sisteminde, öğrencilerin bildikleri değil bilmedikleri ölçülüyor. Eğitim için olmazsa olmaz unsur olan sosyal etkinlikler angarya olarak görülüyor. Türkçe gibi ifade dersi olan, "RESİM", "MÜZİK" ve "BEDEN EĞİTİM" derslerine gereken değer verilmiyor. Sistem gereği, veli, öğretmen ve öğrenciler öğrenmeyi değil de notu öncelikli tutuyor. Sınavlarla, öğrencileri boğuluyor. Veli okul ilişkisi yok denecek kadar az. Yönetici ve öğretmenler ise yeteri kadar hizmet içi eğitimden geçirilmiyor. Soran, sorgulayan, gülen, oynayan öğrenci cezalandırılıyor, susan öğrenci takdir ediliyor. Benzer onlarca sorun var.
Oysa eğitimden nasibini yeterince almayan toplumlar, sağlıksız, umutsuz, mutsuz huzursuz, uyumsuz ve güvensiz olurlar.
Türk halkı, "EĞİTİM" alanında, mutlaka başarılı olmak zorundadır. Çünkü 21. yüzyılda, bilgi ve teknoloji üreten, iyi yetişmiş nesle sahip olan toplumlar bunu başaramayan toplumların efendisi olmaya devem edecektir.
Yine Türk toplumu, eğitimi, "DÜŞÜNEN, SORGULAYAN, ARAŞTIRAN, BİLGİ VE TEKNOLOJİ ÜRETEN, ÇALIŞMAYAI HAYAT FELSEFESİ HALİNE GETİREN, ÇÖZÜM ÜRETEN " bir yapıya kavuşturmak zorundadır.
Ayrıca eğitimi toplum yapar. Bir hayat boyu da sürer. Eğitim, yalnız eğitim kurum/kuruluşlarına ve öğretmenlere bırakılmayacak kadar da hayati önem taşır. O nedenledir ki kişi/kişiler ve kurum/kuruluşlar ve toplumdaki diğer tüm kesimler imkânları ölçüsünde maddi ve manevi fedakârlık yapmak zorundadır. Çünkü ülkemizin, her alanda kalınması, eğitim-öğretim alanındaki başarı ile eşdeğerdir. 2009- 2010 öğretim yılında, tüm idareci öğretmen, veli ve öğrencilere başarılar diliyoruz.

Haberleri