EKMEK ADİL BÖLÜŞÜLMÜYOR

Gıda ve günlük yaşamda ihtiyaç duyduğumuz muhtelif ürünlerde yaşanan fiyat artışları yaşamımızı her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Ekonomik istikrarsızlık, savaşlar, kuraklık, üretim plansızlığı ve daha birçok...

Gıda ve günlük yaşamda ihtiyaç duyduğumuz muhtelif ürünlerde yaşanan fiyat artışları yaşamımızı her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Ekonomik istikrarsızlık, savaşlar, kuraklık, üretim plansızlığı ve daha birçok nedenle gıda arzında ve alım gücünde yaşanan düşüş insanların yaşam standartlarında gerilemeye neden oluyor.
***
    BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Karadeniz bölgesinde Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaşın temel tahıllar ve bitkisel yağlar için piyasalarda şok etkisi yarattığından gıda emtia fiyatlarının büyük bir sıçrama yaparak, mart ayında şimdiye kadarki en yüksek seviyelerine ulaştığını açıkladı. Dünyada emtia fiyatlarının yükselmesi, Avrupa ülkelerinde makul düzeyde fiyat artışlarına sebep olurken, ülkemizde giderek artan enflasyon oranı, TL’nin döviz karşısında sürekli değer kaybediyor olmadı ve ithalata bağımlılığımızdan dolayı ürün fiyatlarında çarpan etkisi yaratıyor. Enflasyon karşısında alım gücü zayıflayan emekçi yığınlar, mutfak giderleri, giyim, sosyal yaşam ve eğitim harcamaları gibi birçok kalemde zorunlu olarak tasarrufa yöneliyor.

Gerçek Enflasyon Üç Haneli Rakamlarda
TÜİK, geçtiğimiz hafta mart ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Tüketici Fiyat Endeksi martta aylık bazda %5,46 artış gösterirken, yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında %61,14 oldu. TÜİK verilerine göre, bu yılın ilk üç ayındaki enflasyon oranı %22.80 olarak gerçekleşti. Asgari ücretli çalışanların maaşlarına yapılan son artış sonrası, TUİK verileri referans kabul edilmiş olsa bile henüz yılın ilk çeyreğinde alım gücünde yarı oranında düşüş var. Asgari ücret belirleme görüşmelerinin yılda bir kez yapıldığı düşünüldüğünde, emekçilerin alım gücünün yılsonuna kadar ne oranda gerileyeceği bu verilerle şimdiden tahmin edilebilir. Çarşıda, pazarda hissedilen ve maruz kalınan gerçek enflasyon ise resmi rakamlardan uzak. Vatandaşın cebine yansıyan gerçek enflasyon üç haneli rakamları çoktan aşmış görünüyor. TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon rakamlarına göre, memur maaşında da %7’lik toplu sözleşme zammına ek olarak %15.30 fark oluşmuş durumda. SSK ve BAĞ-KUR emeklisi için de şimdiden %22.80 zam göründü. Nisan, mayıs, haziran verileri de buna eklendiğinde zam oranı daha da yükselecek gibi duruyor. Şayet gelecek üç aylık dönemde enflasyon sıfır bile çıksa bugün itibariyle %22.80 artış kesinleşmiş oldu. Ayrıca yeni yasal düzenlemeler yürürlüğe girerse, temmuz ayında emekli ve memur için taban aylıklar da yükselebilir. Bilindiği üzere kamuda istihdam edilen işçi, memur ve emekli kesimin maaş artışları, TÜİK’in belirlediği enflasyon rakamları referans alınarak belirleniyor. Bağımsız enflasyon araştırma kuruluşlarının rakamları ve gerçekte hissedilen enflasyon oranları, TÜİK verileri ile örtüşmüyor. Dolayısıyla resmi verilere dayanılarak yapılan maaş artışları derinleşen yoksulluğu durdurmaya yetmeyecek.

Fiyat Sabitleme Önerisi

İşçi, memur, emekli ve ücretli çalışan kesimler yoğun enflasyon baskısı altında ezilirken, AKP hükümeti kendi eliyle yarattığı ve yalnızca emekçi kitleleri etkileyen bu dar boğazdan çıkışın kendince formüllerini arıyor. Etiketlerin her gün zamlanarak değiştiği bir ortamda, bir kısım gıda ürünlerinde yapılan KDV indirimlerinden tüketiciye olumlu yansıyan bir sonuç çıkmasını beklemek hayal. Nitekim bugüne kadar uygulanan politikalarla hane halkı ekonomisinde henüz bir rahatlama söz konusu değil. Şimdi de 20 temel gıda ürününde fiyat sabitleme önerisi gündemde. Basından takip ettiğimiz üzere, AK Parti ekonomi kurmayları geçen hafta toplanarak yeni formüller üzerinde çalışma yaptı. Vatandaşa ağır gelen belli başlı tüketim ürünleri tespit edilerek, “20-25 adet temel tüketim kalemi belirlensin ve bunların fiyatı yılsonuna kadar sabitlensin” önerisi üzerinde durulduğu söyleniyor. Maddelerin üretim maliyetinde artış saptandığı durumda ise üreticiyi destekleme çalışmalarının devreye girmesi konuşulmuş. Söz konusu önerinin hayata geçmesi durumunda, un, toz şeker, sıvı yağ, çocuk bezi ve temizlik ürünleri fiyatının yılsonuna kadar sabit tutulması hedefleniyormuş. Öte yandan, AK Parti kurmaylarının bir diğer önerisi ise Tarım Kredi Kooperatiflerinde sadece çiftçinin ürettiği; süt, et, yoğurt, un, patates, soğan, fındık, incir gibi ürünlerin satılması olmuş. Böylece çiftçinin ürettiği ürünlerin Tarım Kredi eliyle büyük market zincirlerine göre daha uygun bir fiyatla vatandaşa ulaştırılması amaçlanıyormuş.
Zaten var olan Tarım Kredi Kooperatiflerinin pahalılığa bir çözüm olmadığını biliyoruz. Aynı yöntemleri uygulayarak farklı sonuçlar beklemek ne kadar gerçekçi? Üretici girdi maliyetleri sürekli olarak artarken, mamul üründe fiyat sabitleme önerisi tam manasıyla akıl tutulması.

***
Bankaların ve büyük şirketlerin milyarlarca kâr açıkladığı bir dönemde, emeğiyle ve alın teriyle üreterek yaşamaya çalışan milyonların maruz bırakıldığı yoksulluk, sistemin kendi çelişkisinden kaynaklanıyor. Bu çelişkiyi görmezden gelerek, mevcut sistem içerisinde kalan çözüm arayışları dün olduğu gibi, bugünde bir sonuç vermeyecek. Son tahlilde Kapitalist üretim ilişkilerinin temel karakteristik özelliği göz önüne alındığında, enflasyondaki yükselişin iradi olarak dizginlenmesi ve aşağı çekilerek emekçilerin yaşam koşullarının iyileştirilerek alım gücünün artırılması bugünkü koşullarda mümkün değildir. Geçici süreli bir iyileşme sağlansa bile, bunu kalıcılaştırmak imkansız. Ekonominin sahibi olan burjuvazinin, kendi uzlaşmaz iç çelişkilerini de düşündüğümüzde, bazı temel ürünlerde fiyat sabitleme düşüncesinin pratikte uygulanabilirliği yok. Ülkedeki genel ekonomik gelişme birbirinden ayrı ve bağımsız ele alınamaz. Bir bütün olarak düşündüğümüzde bilhassa dışa bağımlı ve sürekli dış ticaret açığı veren bu ekonomik durumda deflasyonist bir gelişmeden söz etmek mevcut ekonomik yapının doğasına uygun değildir. Ortaya çıkan krizlerin şekli boyutu ne olursa olsun, mevcut sistemi ayakta tutabilmenin tek yolu krizlerin yükünü işçilere emekçilere köylülere ve küçük esnafa yüklemekten geçer. Üretimin toplumsal karakterine rağmen, üretim araçlarının özel mülkiyeti bugün yaşanan sıkıntıların temel sebebi olarak karşımızda durmaktadır. Bu durumda tek çözüm yöntemi sermayenin egemenliğini ortadan kaldırıp, emeğin sömürülmediği adil bir düzen yaratmaktan geçer. Ortaya çıkan savaşlar ve krizler daha fazla kâr daha fazla pazar bulmak içindir. Bu saikle yukarıda belirttiğim üzere enflasyonun ortadan kalkması ancak sömürünün olmadığı bir dünyayla mümkündür.

Haberleri