EKONOMİNİN TEMELİ TARIMDIR

14 Mayıs 1946 Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu’nun, kuruluş tarihidir. Bu tarih, tüm dünyada, dünyada çifçilergünüdür. Türkiye Ziraat Odaları Birliği de  bu kuruluşun üyesidir. Ancak dünya çiftciler gününde,...

14 Mayıs 1946 Uluslararası Tarım üreticileri Federasyonu'nun, kuruluş tarihidir. Bu tarih, tüm dünyada, dünyada çifçilergünüdür. Türkiye Ziraat Odaları Birliği de  bu kuruluşun üyesidir. Ancak dünya çiftciler gününde, ziraat odalarında, okullarda ve medya da arzu edilen boyutta bir proğram yoktu..
  Oysa ülkemizin,  tarım alanında, acil çözüm bekleyen sorunları vardır. çünkü geçmiş yıllarda, tarım ürünlerinde, kendi kendine yeterli ülkler arasında olan Türkiye'nin,  2017 yılında, gerçekleştirdiği, toplam ithalat değeri, yaklaşık 234 milyar doları bulurken, bunun yaklaşık 5 milyar dolarlık kısmını, tarım ürünleri oluşturdu.
2016'da ise Türkiye toplamda, 199 milyar dolara varan, bir ithalat kapasitesine sahipken, tarım ürünlerinin, bu kapasite içindeki değeri, 4 milyar dolar seviyesindeydi.
2015-2016 döneminde, Türkiye'nin, toplam tahıl üretimi neredeyse, 37 milyar ton olurken, ithal edilen tahıl miktarı ise 5 milyar ton seviyesindeydi. Türkiye'de,  2015-2016'da toplamda 8 milyon ton arpa üretimi gerçekleşti ve 107 bin 351 ton arpa ithal edildi. 2016 yılında Türkiye, %57,3'lük bir oranla, en çok Fransa'dan arpa ithal etti, bunu %42,6'yla Danimarka takip etti.
Elbette tarım ürünlerinde, ithalatın sebebleri var. Kırsal kesindeki yaşam koşulları, tarım alanında girdilerin, artması nedeniyle,büyük kentlere göç hız kazandı. O nedenle de Tarım alanları, küçümsenmeyecek miktarı atıl olarak bekletiliyor. özellikle de meyve ve sebzeye pazar bulunamadığından,  ya tarlada çürüyor,  ya da yok pahasına satılıyor.
Ayrıca Türkiye’de, köylüyü destekleme girişimleri devede kulak oldu.çünkü batı ülkelerinde çiftçinin,  genel nüfusa oranı %5-6 arasındadır. Bizde ise bu oran, %40’ın üstündedir. AB’de nüfus aktif nüfusun %5’i olurken, AB’de bütçesinden çifçilere ayrılan pay,%46’dır. Yani AB’de bütçesinin yarıya yakın kısmı, tarım kesiminin desteklenmesine ayrılmıştır.  Buna rağmen de AB,  bu desteklemeyi yetersiz görmektedir.
Türkiye’de ise destekleme oranları, her geçen yıl azalıyor. Girdi fiyatları yükselirken mahsullere verilen taban fiyatlarda, ciddi düşmeler var. 1980’li yıllardan itibaren, yanlış ve haksız tarım politikaları, yanında tarım ürünlerinin ithalatının serbest bırakılması da kötü gidişin tuzu biberi oldu.
Kırsal kesimdeki diğer bir tehlike de, “EROZYON” dur.  Bu yolla, yılda 1.4 milyon ton verimli toprak yok oluyor.  Her yıl KKTC kadar, bir toprağı kaybediyoruz. Erozyonun önlenmesi için, mutlaka mera ıslah çalışmalarına ve ağaç dikimine, hız verilmeli mevcutları da en iyi şekilde korunmalıdır.
Elbette Eskişehir’de,  Türkiye’deki tarım politikalarından etkilenmektedir. özellikle de hububat ve pancara verilen taban fiyatlar, Eskişehir çiftçisini, sürekli mağdur etti. çünkü Eskişehir tarımı iki temel ürüne dayanmaktadır. Hububat ve şeker pancarıdır.  İki ürün de uluslararası pazarlara, açık olmadığı için, kaynak yaratamamıştır.
öte yandan, hububat, pancar çay gibi tarım ürünlerine,  Ankara’da, taban fiyat verilmektedir. Ankara daki taban fiyatı belirleyicisi, siyasi irade ise siyasi geleceğini ve çıkarını düşünerek,  halka ucuz ekmek ve şeker yedirebilmek için maliyet ve fiyat ilişkisini hiç dikkate almaksızın, Eskişehir’deki iki temel ürünün, fiyatını sürekli baskı altında tuttu ve  Türk ve Eskişehir çiftçisini de sürekli mağdur etti.
Elbette çiftçi ile ilgili alanda, siyasi otorite kadar, çiftçi ile ilgili sivil toplum örgütlerinin, özellikle de Ziraat odalarının da sorumluluğu vardır. Ancak ziraat odaları çiftçinin sorunlarının çözümünde aktif değildir.
Diğer yandan, yıllardır, ülkemiz ve Eskişehir’de tarım beklentileri, sadece nüfusu doyuracak bir araç olarak değerlendirildi. Oysa, tarım ürünlerinde,  global ve ulusal pazarlarda, rekabet edebilmek isteniyorsa, tarımda, sanayileşmeden başka çıkar yol olmadığını vurgulamak ve buna göre de stratejiler belirlemek, daha akıllıca bir yol olacaktır.
Aslında Eskişehir’ de, ESO Başkanlarımızdan, Rahmetli Mümtaz Zeytinoğlu döneminde tarımın sanayinin moturu olması için, ciddi çalışmalar yapıldı. Hatta ilde ürün planlaması bile yapılmıştı. Nitekim Alpu Ovasın da yağ bitkileri yetiştirilmesi planlanmıştı.Ancak ondan sonra gelen, ESO yönetimleri  ve Ziraat Odaları, bu hedeflere sahip çıkmadı.
ESO Başkanı Sayın Celalettin KESİKBAŞ ve ekibi madenlerin sanayinin motoru olması için, “Bor ve Madencilik OSB/Endüstri Bölgesi” vaat etti. İnanıyoruz ki tarımın da sanayinin motoru olması için, stratejiler ve projeler üreterek, hayata geçireceklerdir.
Ayrıca çok partili dönemde, her gelen siyasi iktidar, “Kalkınma Köyden başlayacaktır.” ifadesini kullandı. Hatta bu vaat entelektüel çevrelerce, yadırgandı ama aynı çevreler,”Serbest Pazar Ekonomisini” öne sürerek, tarımın desteklenmesini söylediler. Ancak  hiçbir siyasi iktidar, bu vaadini yeteri kadar yerine getirmedi.
Oysa  Türk tarımı, ekonominin lokomotifidir. Nitekim ATATüRK “Milli ekonominin temeli tarımdır.  Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca yayılmayı kolaylaştıracaktır.” demişti.

Haberleri