En rahat bakanlığın en sıkıntılı zamanına denk geldi.

Nabi Avcı Milli Eğitim Bakanlığı’na geldiğinde eğitim dört dörtlük değildi.Sıkıntılar büyüktü.Avcı ile birlikte sıkıntılar azalmadı.4+4+4 modeli de eğitim sistemini dört dörtlük yapmadı.Çoğu görüşe göre sıkıntıyı...

Nabi Avcı Milli Eğitim Bakanlığı'na geldiğinde eğitim dört dörtlük değildi.
Sıkıntılar büyüktü.
Avcı ile birlikte sıkıntılar azalmadı.
4+4+4 modeli de eğitim sistemini dört dörtlük yapmadı.
Çoğu görüşe göre sıkıntıyı daha da arttırdı.
Şüphesiz ki Milli Eğitim Bakanlığı kabinenin en zor bakanlığıydı.
Neticede...
Yaptıklarıyla yapamadıklarıyla, doğruları ve yanlışlarıyla Nabi Avcı Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki görevini tamamladı.
Şimdi...
Kabinede belki de en rahat bakanlık Kültür ve Turizm Bakanlığıdır.
En azından bu bugüne kadar böyleydi.
"Bugüne kadar" diyoruz zira şu günlerde Kültür ve Turizm Bakanlığı, kabinenin belki de en sıkıntılı bakanlığı olmuş durumda.
Turizm, özellikle Rusya uçağının düşürülmesi sonucu yaşanan kriz ve terör yüzünden felç olmuş durumda.
Her yıl gelen turist sayısı bu yıl önemli ölçüde düştü.
Çoğu otel satılığa çıktı.
Olmayan rezervasyonlar nedeniyle çoğu otel bu sezon açmama kararı aldı.
Kısacası.
Ülkede turizm felç oldu.
Turizmde işler iç açıcı değilken, kültür konusunda da işlerin çok iç açıcı olduğunu söylemek mümkün değil elbet.
Bu durumda, kabinenin bu güne kadar en rahat bakanlığı olan Kültür ve Turizm bakanlığına geldi Nabi Avcı ama...
Bakanlığı, bugüne kadar görülmemiş bir sıkıntının yaşandığı döneme denk geldi.
Ne diyelim?
Allah kolaylık versin...

***

Bu şehirde bir üçüncü kişi yoksa...

Eskişehirspor'da bir hafta sonra kongre var.
Mesut Hoşcan aday olmayacağını açıkladı.
Halil Ünal ise "Aday olabilirim" modunda.
Ancak...
Her ikisinin de konuşmaları ve tavırlarından birer şartları olduğu anlaşılıyor.
Mesut Hoşcan "Aday değilim" derken, belki de "Halil Ünal aday olursa yeniden aday olurum" tavrı içindeymiş gibi gözüküyor.
Halil Ünal ise "Aday olabilirim" derken, "Başka aday çıkmazsa aday olurum. Bundan sonra liste yarıştıracak halim yok" tavrını sergiliyor.
Sizin anlayacağınız...
Eskişehirspor Mesut Hoşcan ile Halil Ünal arasında pinpon topu gibi gidip gelmeye devam ediyor.
Durum böyle olunca da Eskişehir'de yaşayan binlerce kişi:
-"Bu koskoca şehirde Eskişehirspor'a başkanlık yapabilecek iki kişi haricinde bir üçüncü isim yok mu?" diye haklı olarak soruyor.
Gerçekten yok mu bir üçüncü kişi?
Varsa niye ortaya çıkmıyor ya da çıkartılmıyor?
Eğer yoksa bir üçüncü kişi.
Zaten bu kulübü bu iki kişiye paylaştırın onlar da kurtulsun biz de kardeşim!

***

Her şey koltuğu buluncaya kadar...

Eskiden, yani 12 Eylül müdahalesi öncesinde ODTÜ, yani Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sol ağırlıklı bir Üniversite olarak bilinirmiş.
Hazırlık sınıfında ki öğrenci, sempatizan olarak tanışırmış Sol düşünce ile.
Ardından 1 ve 2 nci sınıflarda, işin içine daha da girer, bir anlamda ustalaşırmış.
Üçüncü sınıfta ise, Sol'un tam bir fikir ve eylem adamı haline gelir, dördüncü sınıfı bitirmeye yakın bu özelliği sürermiş.
Ancak...
Okul yıllarının bitimine yakın başlarmış bir yandan askerlik, diğer yandan mesleği eline alma telaşı.
O yüzden de, o ana kadar hayatın büyük bir parçası olan Sol görüş, yavaş yavaş ikinci, üçüncü planlara itilirmiş.
Genelde, askerlik sonrası Devlet kurumlarında bulunan iş, iyiden iyiye unuttururmuş solculuğu.
Bir müddet sonra ise, tamamen terk edilir, düzene uyuluverirmiş.
Hatta...
İçlerinden, hidayete erenler bile çıkarmış ODTÜ kökenlilerden.
Bunu çok eskiden anlatırlardı.
Aslına bakarsanız, bu tablo, Türkiye'nin aynı zamanda siyaset tablosunu da yansıtıyor.
Defalarca karşılaştık.
Adam bir siyasi partinin üyesi.
Her ağzını açtığında Parti içi demokrasiden söz etmeden geçemiyor.
Hemen her fırsatta, Demokrasinin uygulanmıyor olmasından yakınıyor.
Genel Başkan cuntası olduğunu söyleyip, Genel merkez baskısından yakınıyor...
-"Herkes seçimle gelmeli. Seçimle gitmeli" diye neredeyse avazı çıktığı kadar bağırıyor.
Gün geliyor, hasbelkader yönetim sırası ona denk geliveriyor.
O güne kadar eleştirdiği Genel başkanın talimatıyla koltuğa bir güzel oturuyor...
Önceden söylediği o sözleri sanki kendisi söylememişçesine;
-"Partimin verdiği görevden kaçmam mümkün değil" diyor.
Tepeden indiği hatırlatıldığında ise;
-"Ne yani? Verilen görevi kabul etmese miydim? Benim particilik anlayışımda bu yok. Verilen görev yapılır" diye de üste çıkmaya çalışıyor.
Anlayacağınız...
Her şey, göreve gelinceye kadar...
Bir koltuk bulduğunda, hemen herkes geçmişi unutuveriyor...
Tıpkı bir hastalık gibi...
Bu hastalık uzun yıllardır devam ettiğine göre...
Bizim ülkemizde ki siyasetin Hasta olmadığını söylemek mümkün mü?

***

Biraz da gülmek lazım

İlyas uzun süren bir Amerika yolculuğundan dönmüştü.
Temel, ağabeyini havalanından aldı. Birlikte eve dönerlerken, İlyas sordu.
- Yahu benim sevgili kedim Pamuk ne alemde... ona iyi baktın herhalde ben yokken.
- Kedin öldü
demiş Temel.
İlyas yıkılmış birden. Tıkanmış kalmış... Kendini toparladığında,söylenmiş
- Ne kalpsiz adamsın sen... Pamuk'u ne kadar sevdiğimi bilirken, insan öyle pat diye öldü der mi?
Temel
- Ya ne der?
İlyas anlattı:
- Bir kötü haberi daha alıştıra alıştıra daha duygusal vermenin yolları vardır. Mesela Pamuk bir gün çatıya çıktı. diyebilirdin..
Pamuk bir gün çatıya çıktı... İtfaiyeyi çağırdık, geldiler ama indiremediler. Sonunda Pamuk hayatta en sevdiği işi yaparken,
çatıda güvercinlerin peşinde koşarken.... falan diye bir seyler
söyleyebilirdin.. Çok mu zor böyle anlatmak, duygusuz adam...
- Kusura bakma ağabey bir daha dikkat ederim demiş Temel.
İlyas..
- Şimdi söyle bakalım, sen nasılsın, annemle babam nasıl?
- Şeyyyy dedi.. Ben iyiyim...annem de iyi... Babam birgün çatıya çıktı..

Haberleri