Yaşam her gün karşımıza çözmemiz gereken sorunlar çıkarıyor. Bunların bazılarının çözümü kolay, daha karmaşık olan kimileri için zaman ve kaynağa ihtiyaç duyuyoruz. Ama yaşamda mutluluklar kadar problemlerin de olağanlığını kabul etmezsek, sorunlarla baş edecek gücü kendimizde bulamayız. Unutmamalıyız ki; siyah ve beyaz, doğru ve yanlış, iyi ve kötü bir arada bulunuyor.
Problem, bizim onu algıladığımız kadar büyüktür. Dolayısıyla bir sorunu, çözülmesi gereken bir durum olarak algılayıp kendimize “Bunun en kötü sonucu ne olabilir ki?” diye sorarak başlayabiliriz. Olabilecek en kötü durumu benimsedikten sonra şartları iyileştirmek için neler yapabileceğimizi düşünebiliriz. Böylece sorun, ucu bucağı bilinmez bir kara delik olmaktan çıkıp adım adım çözülebilecek ya da sonucu önceden öngörülebilecek bir konu olmaya başlar.
İnsani bir problem diyebileceğimiz endişe, müstakbel bir tehlike veya zor durum karşısında insanın içinde duyduğu gizli, hüzün veya acı veren, belli belirsiz güvensizlik duygusudur. Tanımdan da anlaşıldığı gibi, endişe olağan kabul etmemiz gereken insani bir duygudur; fakat nabız değişikliği, tende renk değişimi, ağız kuruluğu, kalp ağrısı gibi olağandışı fiziksel yansıları da olur. Endişenin denetlenmeyerek ileri aşamalara ulaşması kronik hale gelmesini sağlayarak uykusuzluk, düzensiz beslenme, alerji ve yüksek tansiyon gibi sonuçlar vermesine neden olabilir.
Endişe ‘azı karar, çoğu zarar’ denen türde bir duygudur. Tehlikeleri ve olağandışı durumlara karşı hazırlıklı olmayı sağlayan iyi bir yanı vardır. Bu nedenle bizi beklenmeyen zor olaylara karşı donanımlı tutar. Ama endişenin bir kişilik özelliği halini alması, yaşamımızda süreklilik kazanması yıpratıcı olumsuz etkiler yapar; normal yaşamımızı engeller, acı duymamıza neden olur. Bu durumda endişe (endişenin aşırı türleri) onu yenmek için savaşmamız gereken bir durum olarak karşımıza çıkar.
Endişeyi denetlemenin ilk adımı öncelikle kendimizdeki endişe gerçeğini tespit ve kabul etmektir. Endişelenen yapınızı kabul etmemeniz, onun derinleşip yoğunlaşmasına ve sizi daha fazla etkilemesine neden olacaktır. Pek çok konuda olduğu gibi endişe ile savaşımın ilk adımı da insanın kendisiyle yüzleşebilmesidir. Eğer kişi kendini doğru biçimde ‘dinlemeyi’ başarıyorsa, endişeyi ciddi bir sorun olmadan tespit edebilir ve karşı önlemleri geliştirebilir. Endişe sürecinin üstesinden gelmenin vazgeçilmez koşulu, insanın kendi bedeninin ve yaşamının farkına varması ve doğru değeri vermesidir.
Giysilerimizin düzgün olup olmadığını anlamak veya saçımızın taralı olup olmadığını görebilmek için bir aynadan yararlanırız. İnsanın aynası ise iyi bir arkadaştır. Endişe ile mücadelede ikinci adım, bu duygunuzu sabırlı, duyarlı ve sizi gerçekten anlamak isteyen (yaşı, cinsiyeti ve statüsü ne olursa olsun, ama dinlemeyi başarabilen) içten bir arkadaşla paylaşmaktır. Onun olaya bakış açısı, muhtemelen sizin fark etmediğiniz noktaları görmenizi sağlayacaktır.
Farklı bir bakış açısı her zaman olumlu katkılar yapar. Birlikte doğru bir çözüm bulma olasılığınız da hayli yüksektir. Gerekli sonuçları elde edebilmek için bu iletişimde sizin de içten ve açık olmanız gerekir.
Çoğu zaman bizi endişelendiren durumla ilgili olarak kendimizle bir iç konuşma çok işe yarar. Bize doğru bir güdüleme sağlar. Şöyle derin bir nefes alıp olumsuz düşünceleri aklımızdan silivermenin güzel etkisini hepimiz biliriz. Bizi gevşetecek, olumsuz yoğunlaşmamızı dağıtacak beden hareketleri, hafif nitelikte güldürü dergisi türünde okumalar, neşeli ve yaşam sevinciyle donanmış bir arkadaşı ziyaret etmek veya onunla telefon görüşmesi yapmak her zaman yararlı tekniklerdir.
Endişe ile mücadelede en önemli unsur öncelikle onu yenmenin gereğine kendinizi ikna etmektir. Endişelenerek endişeyle savaşılamaz.
Endişelenerek Endişeyle Savaşılamaz
Yaşam her gün karşımıza çözmemiz gereken sorunlar çıkarıyor. Bunların bazılarının çözümü kolay, daha karmaşık olan kimileri için zaman ve kaynağa ihtiyaç duyuyoruz. Ama yaşamda mutluluklar kadar problemlerin de olağanlığını...