Sıfır Günü Kuraklığı…
Bu terimi daha önce hiç duydunuz mu?
Ben duymayanlar için öncelikle bunun ne anlama geldiğini sizlere aktarmaya çalışayım.
Sıfır Günü Kuraklığı, bir yerleşim yeri ya da yerleşim bölgesinde yaşayan toplumun şebeke suyuna ulaşmakta çok zorlanacağı, hatta ulaşamayacağı zamanı ifade ediyor. İçme suyu kaynaklarının kritik seviyelere kadar düşmesi ve hanelere su verilememesi gibi pek çok sorunu tanımlıyor diyebiliriz.
İlk olarak, yanlış hatırlamıyorsam 2018 senesinde Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşanan durumu anlatmak için ortaya atılan bu terim geçtiğimiz günlerde yeniden karşımıza çıktı.
Güney Kore’de yapılan modelleme çalışmalarına göre Türkiye’den bazı şehirlerin ve bölgelerin bu durumla karşı karşıya kalacağı sonucu mevcut.
Araştırmaya göre Adana ve Mersin 2030, İstanbul ve Diyarbakır ise 2050 yılına kadar ciddi su sıkıntısı yaşayabilir.
Peki, bu araştırmada Eskişehir ve bölgesi ile ilgili veri var mı?
Ya da bizim uzmanlarımız kendi şehrimiz ve bölgemiz için böyle bir modelleme çalışmasından yararlanmayı hiç düşündü mü?
Adana ve Mersin’i kapsayan Çukurova Bölgesi’nin 2030’da su için kritik noktaya gelmesi ve 2050’de tamamen susuz kalması ihtimali bölge basınında geniş yer buldu.
Hatta ulusal basında da…
Eskişehir’de Porsuk Barajı’nın, Çatören Barajı’nın su seviyelerinin ciddi manada azaldığı, Eskişehir’in alternatif su kaynağı olmadığı, olmadığı için de günden güne kuruyan Sakaryabaşı’ndan medet umulmaya çalışılması pek çabuk unutulmuş görünüyor.
Arkadaşlar 2030 dediğimiz yıl bundan 4 yıl sonrası…
Eskişehir’de kuraklıkla mücadele adına hangi çalışmalar yapılıyor. Ancak laf salatası yapılıyor, birbirimizi kandırmayalım.
Bu tiyatro işlerini bırakalım, siyaset atışmalarını kenara koyalım ve bu kentin susuz kalması riskini en aza indirgemeye çalışalım.
Tamam şehirde önemli gündemler var. Ancak benim de bu şehirle ilgili hep eleştirdiğim bir durum var. Çok çabuk unutuyoruz. O kadar balık hafızalıyız ki gündemden gündeme atlıyoruz.
Bir örnek vereyim…
Beylikova’da kıymetli maden meselesi elbette çok önemli, o sorunla ilgili kamuoyu yaratmak zorundayız ama bunu yaparken Alpagut-Atalan’ı unutuyoruz.
ERİAD Kızılinler Projesi, TOKİ kavgası derken kuraklık ile mücadeleyi unutuyoruz.
Bu kamuoyuna, yerel yöneticilere, siyasilere ve basına eleştirim.
Haydi, bunlar unutuyor diyelim…
Bu işte uzman kamu kurumları, kuruluşlar, üniversiteler, araştırmacılar da mı kuraklıkla mücadele seferberliğini unutuyor?
Üniversiteler bununla ilgili hangi çalışmaları yapıyor?
DSİ ne iş yapıyor? Zaten bunu bir anlasam kafamdaki pek çok soru işareti de ortadan kalkacak ama neyse…
ESKİ’nin bir planı, önerisi, projesi var mı?
Diğer ilgililer ne kadar bilgiye sahipler ve neler yapıyorlar?
Yoksa tüm bu kurum ve kuruluşlara siyaset mi engel oluyor?
Güney Koreli’nin yaptığı modelleme çalışmasını biz yapamıyor muyuz? Yapamıyorsak da yaptıralım.
Su ile ilgili farklı çalışmalar yapalım. Bu sorun çok önemli. İşin şakası yok. Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti.
İş işten geçtikten sonra geriye dönüşü olmaz. Doğanın cezalandırması hiçbir şeye benzemez.
Siyaset yapacağız diye, çiftçi ile kötü olmayalım diye suyumuzu bitiremezsiniz!
Suyu yönetmeyi bilmezseniz doğa size gereken cezayı keser.
2030’u beklemeyelim, bir şeyler yapalım.
Herkese keyifli bir gün diliyorum. Sevgiyle kalın…