Eskişehir, Kentsel Gelişim ve Rekabet – 2

Kentlerin öne çıkması ile birlikte yerel yöneticiler, kendi kentlerini bir çekim merkezi yapabilmek için yoğun bir çalışma içine girdiler. Dünyanın her bölgesindeki yöneticiler,  kentli yurttaşlar için daha kaliteli bir yaşam...



Kentlerin öne çıkması ile birlikte yerel yöneticiler, kendi kentlerini bir çekim merkezi yapabilmek için yoğun bir çalışma içine girdiler. Dünyanın her bölgesindeki yöneticiler,  kentli yurttaşlar için daha kaliteli bir yaşam arayışı başlattılar. Kentlerin bazıları, yöneticilerin gösteriş temelli popülist uygulamaları ile yaz-boz tahtasına dönerken, bazılarında ise üzerinde özenle çalışılmış geleceğe yönelik kalkınma stratejileri üretildi. Günümüzde ‘kenti parlatan’ kavramların arkasında genelde bu rekabetçi stratejiler var.

Küresel kent düzeyine terfi edebilmiş yerleşimlere baktığımızda; bu kentlerde nitelikli bir altyapının mevcut olduğu, ciddi sermaye akışı ve hareketliliği ile buna uygun finansal kurumların bulunduğu ve özellikle hizmetler sektöründe nitelikli kuruluşların varlığı gözlenir. Küresel kent kavramı ile özellikle kendi kaynaklarını ekonomik açıdan sürdürülebilir biçimde örgütlemiş ve gelişkin bir hizmetler sektörü kurumlaşmasına sahip kentler anlaşılıyor.

Bir kentin ekonomik ve sosyal konumunu tespit edebilmek için bu yerleşimin bölgesel, ulusal ve küresel göstergeler cinsinden nasıl niteliklere sahip olduğunu incelemek gerekir. örneğin Eskişehir’i inceliyorsanız; komşu kentlerle, ulusal sosyo-ekonomik büyüklüklerle ve küresel ölçekteki gösterge değerlerle kıyaslamalar yapmanız zorunludur.

çağımızda kentlerin gelişmişliklerinin ve ülkenin kentleşme düzeyinin, toplumsal refah ile çok yakından ilintili olduğu biliniyor. Bu nedenle; ekonomik ve sosyal gelişmişlikten söz edilirken, kent ekonomilerinin önemle ele alınması şaşırtıcı değildir. Bir toplumun sosyal faaliyetleri ile kültürel ve sanatsal canlılığının ciddi anlamda kentlerde oluştuğunu da özenle hatırlamalıyız. Son dönemde Eskişehir’in çekim merkezi olmaya başlamasında, kentte gözlenen sosyal, kültürel ve sivil canlanmanın katkısı olduğu kuşkusuzdur.

Daha önceki yazılarımda da sözünü ettiğim gibi; 19’uncu yüzyılın son yarısına kadar küçük bir Anadolu yerleşimi olan Eskişehir, 1900’lerin sonlarından başlayarak düşük tempoda büyümeye başlamıştır. 20’nci yüzyıla gelindiğinde ise o ana kadar yaşanan genel anlamda kendiliğinden –vizyonsuz, plansız ve katılımsız– büyümenin olumsuz sonuçları görülmeye başlamıştır.

Bugün Eskişehir, bir dönüm noktasındadır ve bu kırılmadan başlayarak vizyonsuz ve stratejik planlamasız ilerlemesi mümkün değildir. Bugün rakiplerle adil bir yarış içerisinde yer alabilmek isteyen bir kent, kalıcı rekabette performans başarısı ve sürdürülebilir kalkınma yetkinliği elde etme istiyorsa; bir vizyona sahip olmalı ve hedeflerine stratejik olarak gitmelidir. Bugün gıpta ile bakılan küresel kentlerin tümü, geçmişi geleceğe bağlayan bir vizyonu olan ve gelişimini stratejik planlama ile paydaşların katılımına dayandırmış olan yerleşimlerdir.

Kentsel nitelikler yönünden gelişmiş kentler deneyimi incelendiğinde; birkaç faktör dikkat çekiyor. Bu faktörlerin, günümüzün Bilgi çağı ve Ağ Toplumunda kentlere rekabet açısından da avantajlar kazandırdığı gözleniyor. örneğin başarılı kentler kendi ekonomik ve sosyal iç dinamiklerini canlı tutarken, diğer yandan da yenilikçi ve kaliteli yatırımları çekmeyi başarıyorlar. Bu sürece bağlı olarak nitelikli işgücünün o kentte yetiştirilmesi yanında özgün nitelikleri olan yetkin çalışanların kente akmalarını sağlıyorlar. Dolayısıyla ‘iyi ve kaliteli’ bir kent, öncelikle kendi dinamikleri açısından canlı ve girişimci, daha sonra dışarıdan kaliteli sermaye ve işgücü akışı açısından çekici olabilmelidir.

Küresel yarışta başarılı olmasını beklediğimiz bir kentin, bilgi çağına ve ağ toplumuna uygun finans, sigortacılık, danışmanlık, muhasebe, denetim, eğitim, bilişim ve iletişim gibi alanlarda nitelikli firmalarla donanmış olması gerekir. Diğer yandan; kentin, getirisi ortalamanın üzerinde olan ve katma değer oranı yüksek işletmelere sahip olması, rekabette diğer önemli unsurlardır. Eskişehir özeline baktığımızda; kentin iki üniversitesi, yüksek okullaşma oranı, yüksek nitelikli altyapıya sahip bir organize sanayi bölgesinin varlığı, kent halkının çok kültürlülük özelliği ve giderek yükselen sosyal, kültürel, sanatsal ve sivil etkinlikler dikkat çekiyor. Bunlar, ‘iyi’ özelliklerdir. Katılımla oluşturulmuş kent vizyonu ve yetkin stratejik planlama eksik veya zayıf kalan unsurların hızla toparlanması sonucunu verecektir.

Bir kentin komşu veya uzak rakiplerle olan yarışında ilk dikkate alınması gereken unsur, kentin coğrafi konumudur. Eskişehir’e bu açıdan bakıldığında; Marmara, Ege, Karadeniz ve İç Anadolu bölgeleri için bir kavşak noktası oluşturduğu görülür. Diğer yandan bugün için Marmara’daki sanayileşmenin Anadolu’ya açılan kapısı durumuna gelmiştir. Trakya, İstanbul, Kocaeli ve Bursa bölgelerinde artan birim yatırım maliyetleri ve yüksek doluluk, Eskişehir’i bir çekim merkezi haline getirebilecektir. Bu fırsat; doğru, sürdürülebilir ve sağlıklı yönetildiğinde kavşak konumunun avantajı kullanılmış olacaktır.

Doğal, kültürel ve tarihi yapı açısından da Eskişehir’in bazı avantajlara sahip olduğu kuşkusuzdur. İl yüzeyine yayılmış, başta bor olmak üzere değişik maden kaynakları bulunmaktadır. Porsuk çayı ile Sakarya Nehri havzalarıyla birlikte değerli yerüstü su kaynaklarıdır. Eskişehir, merkezinden bir akarsu geçen ve içinde termal sıcak su bulunan nadir kentlerden birisidir. Diğer yandan Eskişehir coğrafyasına yayılmış olarak bulunan kültür ve tarih turizmi için yeterli anıtlara ve sit alanlarına sahiptir. Akarsu havzalarının oluşturduğu bölgede pek çok doğal güzellik bulunmaktadır.

İnsan sermayesi açısından baktığımızda; Eskişehir, pek çok ulusal rakipten daha avantajlı bir konumdadır. Eğitimli nüfusu ile ekonomik sektörlerin ihtiyaç duyduğu insan kaynağını sağlayabilecek bir özelliğe sahiptir. Buna karşılık eğitimli nüfusun özgün iş alanlarında yetkinleştirilmesi ihtiyacı da bir başka gerçektir. Bu nedenle kentte okul sonrası ve meslek içi eğitim süreçlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ihtiyacı oluşuyor. Bu da yukarıda sözünü ettiğim Bilgi çağı ve Ağ Toplumunun gereklerinden birisi olarak görünüyor.

Kenti teknolojik potansiyel açısından ele aldığımızda ise; üniversiteler ile giderek yetkinleşen teknoparkların varlığı, Eskişehir’in bir teknoloji merkezi olma olasılığını yükseltiyor. Kamu – üniversite – sanayi işbirliği konusunda yapılacak yeni girişimler, bu ihtimali artırıcı etki yapabilir. Bu işbirliğinin stajyer gönderme vb. gibi yüzeysel uygulamaların dışında yeni alanlarda pekiştirilmesi gerekir.

Başka kentlerle kıyaslama yapıldığında son 50 yılda Eskişehir’in merkezi iktidarın katkıları açısından çok başarılı olunamadığı gözlenmektedir. Merkezden kaynak akışında zaman zaman yükselmeler görülse de; kentin ihtiyacı olan kaynağın yeterli ölçüde sağlanamadığı bir gerçektir. Dolayısıyla bir kentin rekabet şansını artıran unsurlar arasında merkezin yerele katkılarının önemini gözden kaçırmamak gerekir.

Eskişehir sanayisi, büyük oranda KOBİ olarak anılan küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşmaktadır. Arçelik, Eti, TEİ, Sarar, Tülomsaş gibi bazı örnekler dışında –özellikle önemli kentsel rakiplerle karşılaştırıldığında– çok sayıda büyük işletmeye sahip değildir. Böyle bir durumda ölçekten kaynaklanan avantajlardan yararlanabilmenin yenilikçi yollarından birisi kümelenmedir. Kümelenme olgusundan yararlanarak benzer veya bağlı sektörlerde çalışan KOBİ’lerin bir araya gelmesi ile yerel sinerji yaratmak mümkündür. Bu konuda çalışmaların başlamış olması sevindiricidir. Eskişehir’deki ekonomik ve sosyal aktörlerin kümelenme konusuna daha fazla önem vermesi gerekiyor.

Eskişehir, yavaş da olsa kendi girişim ve yatırım ataletini aşıyor. Son yıllarda kentte sermayenin –yaşanan sıkıntı ve darboğazlara rağmen– eski yıllara oranla biraz daha cesaretli olmaya başladığını gördük. önümüzdeki dönemde Eskişehirlinin işgören olmaktan işveren olmaya doğru daha hızlı adımlarla ilerleyeceğini umut edebiliriz.

Haberleri