Eskişehir’de bir bilim adamı yaşıyor…
İsmi ve unvanı Prof Dr Şükrü Torun…
Nöroloji uzmanı…
Mesleği ve uzmanı olduğu bölümü kadar sevdiği bir başka uğraşı daha var: Müzik…
Dünya üzerindeki çeşitli toplumların tedavi yaklaşımlarında müziği kullandıklarından hareketle bir işe kalkışmış.
Müzikle terapinin, özellikle ruhsal bozuklukları bulunan hastaları iyileştirmede kullanımını bizzat hayata geçirmek adına kolları sıvamış.
Yapmayı düşündüğü işi Anadolu üniversitesi Rektörü Prof Dr Naci Gündoğan’a anlatmış.
Rektör, çoğu yerde çoğu yöneticinin yaptığı gibi “Aman canım yapacan da ne olacak? Kendine iş mi çıkartıyorsun? Bak hastalarına, yaz reçetelerini, al maaşını. Bize de kendine de iş çıkartma” dememiş…
Aksine…
-“Derhal bu düşündüğünü hayata geçirelim. Tıkandığın yerde arkandayız” diyerek bir de cesaret vermiş.
Bunun üzerine derhal harekete geçmiş Prof Dr Şükrü Torun…
Yazışmalar, görüşmeler, evraklar, Ankara’ya gidip gelmeler birbirini izlemiş.
Sonunda Sağlık Bakanlığı “Tamamdır” diyerek, Türkiye’nin ilk “Müzik Terapi ünitesi” ne yetkilendirmesini yapmış.
Böylece…
Avrupa ülkeleri dahil birçok ülkede dahi olmayan ve yasal olarak tanımlanmayan müzikle terapi, Türkiye’de ve Eskişehir’deki Mavi Hastane bünyesinde oluşturulan “Müzikle Terapi ünitesi” olarak hayata geçirilmiş.
Hedef bununla da kalmamış…
Aynı konuda sertifika ve lisansüstü programların açılması gündeme alınmış…
Eskişehir, yukarıda anlattığımız bu konuyu resmen “es” geçti…
önümüzdeki süreçte belki de, Anabilim Dalı olabilecek bir tedavi yönteminin temellerinin bu şehirde atılmış olması yeterince ilgi görmedi.
Türkiye’de bir ilk olmasına rağmen, açılan merkez, kamuoyunun pek dikkatini çekmedi.
Bugün için bu oldu ama biz inanıyoruz ki, Eskişehir’de açılan ve sağlık bakanlığının da onaylamış olduğu “Müzikle Terapi Merkezi” önümüzdeki süreçte sık sık Eskişehir’in, Türkiye’nin ve hatta Avrupa ve Dünya ülkelerinin gündeminde olacak…
İlaç ve cerrahinin yanı sıra, müzikle gelen sağlık haberleri duyuldukça, bu gün bu merkezin kuruluşuna gösterilmeyen dikkat ve ilgi, “Eskişehir’de böyle bir merkez varmış da bunca süre haberimiz yokmuş” şeklindeki hayret gösterilerine dönüşecek…
Buna emin olun…
.....
Cehaletten de esaretten de kurtuluşu onlar sağladı.
Bir toplumun gelişmesi ve kalkınması bilimdeki gelişmelere bağlıdır. Bilime önem veren toplumlar daha çabuk kalkınırlar. Bilim, ilköğretimden başlayarak; eğitimin her kademesinde öğretmenler tarafından okullarda öğretilir. Bu nedenle bir toplumun geleceğinin biçimlenmesinde en büyük yük öğretmenlerin omuzlarındadır. Geleceğin insanını yetiştirme bakımından da öğretmenlerin önemi büyüktür. Bunun için öğretmenler toplumun en saygın kişileridir.
izmir’in işgal edildiği günlerde Milli Kongre Cephesi ni öğretmenler kuruyor. Yurdumuzun düşmanlar tarafından işgal edilmesine karşı duyulan öfke, Sultan Ahmet Mitingi ile dünyaya duyuruluyor. Bu miting öğretmen olan Halide Edip Adıvar’ın öncülüğünde düzenleniyor.
öğretmenlerin bu çabalarını bilen Atatürk “Ulusları kurtaracak yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” diyerek öğretmenleri bu nedenle yüceltiyor.
İşte bu yüzden…
Atatürk, kalkınma ve gelişmenin önemini yurt gezilerinde sık sık dile getiriyordu. Halkın yüzde doksanından fazlası okur yazar değildi. Kalkınmak için halkın okur yazar olmasının şart olduğunu biliyordu. Bunun için de okullara ve öğretmenlere gereksinim vardı. Bu nedenle Atatürk, yeni okulların açılmasıyla kalkınmada en büyük adımın atılacağına inanıyordu.
1928 yılında Arap harflerini kaldırdı. Yerine öğrenilmesi daha kolay olan Latin harflerini kabul etti. Daha sonra, yeni harflerle halkı okuma yazma öğretmek amacıyla Ulus Okullarını (Millet Mekteplerini) açtı. Bu okullarda bizzat kendisi tahta başına geçerek yeni Türk alfabesini halka tanıttı. Böylece yeni harflerle okuma yazma seferberliğini başlattı.
Atatürk’e, bu çabalarından dolayı, Bakanlar Kurulu 11 Kasım 1928′de Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını verdi. Atatürk de 24 Kasım 1928′de “Başöğretmenlik unvanını kabul etti.
Ve bu yüzden…
Atatürk’ün, başöğretmenliği kabul ettiği 24 Kasım günü, 1981 yılından beri yurdumuzda öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.
Tüm öğretmenlerin gününü kutluyorum…
.....
İstifa almalar birbirini izliyor
“Kamu kurumlarında taşeron olarak çalışan işçilerden tek tek istifaları alınmaya başlanmış.
İstifa tarihi olarak da 28 gün sonrasının tarihleri atılmış istifa evraklarının üzerine.
Denilen şu:
Taşeron’a kadro verilmesine ilişkin kanunu en çok mevcut çalışan taşeron işçileri bekliyordu.
Şimdi onlar istifaları alınmak suretiyle çıkartılıyor.
Yerlerine başkaları alınacak ve eğer kanun çıkarsa kadro alacak olanlar da bunlar olacak…
Eğer bu denilen olacaksa yazık…”
Dün bu köşede yazdık yukarıdaki satırları.
Yazının yayınlanmasıyla birlikte çoğu kurumda benzeri bir uygulama olduğunun haberlerini aldık.
Hemen her kurumda, taşeron firmalar, taşeron işçilerden istifaları almaya başlamışlar.
Bu iş giderek yaygınlaşıyor…
Görünen o ki bu durum yeni bir sıkıntıya neden olacak gibi…
özellikle de kış aylarının ve yılın son günlerinin yaşandığı şu süreçte…
.....
Komplo teorileri başladı…
Partilerde zaman zaman komplo teorileri üretilir.
Bu bazen kendiliğinden ortaya çıkar.
Bazen de birileri tarafından özellikle piyasaya sürülür.
Son günlerde CHP cenahında konuşulan 2 komplo teorisi var.
Birincisi, CHP genel merkezinin Eskişehir’de Büyükşehir Belediyesine, Yılmaz Büyükerşen’in yerine Kazım Kurt’un aday gösterileceğine ilişkin.
Bu teori halk TV tarafından haberleştirilince, inanan sayısı bir hayli arttı.
Diğer teori ise, Eskişehir’de bir belediye’ye kayyum atanacağı iddiası…
Her iki teori de konuşuluyor.
Her iki teori de kulaktan kulağa geçiyor.
Ve her iki teori de kendine göre inanan insan buluyor.
Ama sonuçta kendiliğinden ya da birileri tarafından ortaya atılmış teoriler.
hem de komplo olan cinsinden…