İlimizde, yasalarla kendisine verilmiş olan görevleri, en iyi şekilde yapma gayreti içinde olan, kurum/kuruluşlarımız var. Bu kurum/kuruluşları, ne kadar takdir etsek azdır. Hele bu kurum/kuruluşlar, çevre alanında, mükemmel performans sergiliyor, çevre sorunlarını çözümünde, tavizde vermiyorsa, gelecek nesillerimizin, emaneti olan çevreyi, en iyi şekilde korunuyor demektir.
Aslında çevreyi korumak ve devlette yönetici olmak, söylediği gibi kolay da değildir. Sabır, fedakârlık ve cesaret ister. Devlette görevli yöneticinin, her şeyden önce, o milletin evladı olduğu hissetmesi, görev yaptığı kenti ve insanlarını, sevmesi gerekir. Bu yöneticiler, devleti, her şart ve zeminde, layıkıyla temsil eder, yaşantısı, davranışı, düşünceleri, fikirleri ve icraatı ile de örnek olur, sözünün de eri, başı dik, alnı açık, gözü pektir.
Salı günü, Kaymaz Sosyal Kültür ve Dayanışama Derneği Yönetimi ile birlikte ziyaret ettiğimiz, İl Çevre ve Orman Müdürü, Sayın Mehmet KARAKAYA, sorunlar karşısından isabetli fikir ve görüşleri, en önemlisi de mevzuatta hâkimiyeti ile bize adeta bu tabloyu yaşattı. Eskişehir' de, çevreninde emin ellerde olduğunu gösterdi. Özellikle de çevre ile ilgili, kontrollerin yapılması, çevrenin yeteri derece korunması ve iyileştirilmesi, hususunda güvence verdi
Kaymaz Altına Maden Yatağı ve kentin çevre sorunları ile yakından ilgilendiğini ve gelişmeleri de yakından takip ettiğine de tanık olduk. Maden ve çevre ile ilgili literatüre hakim. Neler yapılması gerektiğini de çok iyi biliyor. Görüşmemizdeki tavrı, konulara gösterdiği ilgi ile 1972' de Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı sonucu yayınlanan, Stockholm Bildirgesin' deki " ...İnsan kendisine, onurlu ve iyi bir yaşam sürmeye olanak veren, nitelikli bir çevrede, özgürlük, eşitlik ve tatmin edici yaşam koşulları hakkına sahiptir" ifadeleri hatırlattı.
Kaymaz halkı, Altın Madeni'nin çıkarılarak, ekonomiye kazandırılmasına karşı değildir. Ancak ciddi, kaygıları var. Altını siyanürle çıkartılması sonucu, meydana gelebilecek çevre felaketinden çekiniyorlar. Bunda da halklılar. Çünkü siyanürün zararını, tabiat, kendi kendine yok edemez. Ayrıca bir gram altın için, bir ton kaya un haline getirilir. Bölgedeki yer altı suları zarar görür. Hülasa yüksek miktarda " siyanür" tedbir alamaz ise, hava, su ve toprağa, dolayısıyla da çevredeki insanlara ve diğer canlılara, bitki örtüsüne ciddi zararlar verebilir. Hatta bölgede yaşamı da yok edebilir. 300 miligram siyanürlü su, insanı 30 saniyede öldürür. Özellikle de altının elde edilmesinde, meydana gelecek olan kükürt, kurşun, arsenik gibi ağır metaller, su, hava ve toprağı etkiler. Nitekim Dünya sağlık Örgütü(Who)' nun ağır metallerin, yer altı sularına geçmeleri halinde 50 kilometre uzağa gidebileceğini belirtiyor. Bu nedenlerle de, siyanür kullanımı sırasında, önlemlerin eksiksiz olarak alınması zorunludur.
Ayrıca ülkemizde, madencilik konularında, çevrenin korunması ve iyileştirilmesi ile ilgili mevzuat yeterli değildir. Uygulamada, yasal boşluklar vardır. Mevcut mevzuat, bir yandan madencilerin ve halkın tereddütlerini, diğer yandan, çevre üzerindeki olumsuz etkilerini, önleyememiş, kaygıları da giderememiştir. Hülasa yasalarda, madencilik ve çevre dengesi korunamamıştır. Bu belirsizlik madenciliği, yıllardır tartışma konusu yapmıştır.
Bugüne kadar, Altın Madenciliği" tartışmaları, ya işletme teknolojisi ve çevre, ya da ekonomik boyutuyla gündeme getirilmiştir. Oysa soruna, bir bütünsellik içinde, madenciliğimizin, temel yönelişleri ve politikalarının, neler olması gerektiği açısından bakılması gerekirdi. Ayrıca da sorunun çözümünde, bilimi, teknolojiyi, çevreyi, ekonomiyi, politikayı ve insanı da birlikte ele alan toplumcu bir yaklaşımın ortaya konulması zorunluluk haline gelmiştir. Maalesef, madenlerin, çevre ve insanımız için, büyük risklerle işletilmesine ilişkin, ilgili kurum ve kuruluşların, gereken sorumluluklarını yeterince ortaya koyamadıkları da bir gerçektir. Bu alanda pek çok örnek vardır.
Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de maden işleten şirketler, yasalara ve halka rağmen, gerekli özeni göstermekleri de ortada. Çünkü hazırlanan CED raporları, ülkemizde henüz bürokratik bir engel ve formalite çalışmalarından öte, bir anlam taşımamakta ve bu konuda da ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Ülkemizde madenlerle ilgili yeterli yasal altyapı oluşturulmaması ise, kaygıları daha da artırmaktadır.
Elbette sanayinin gelişmesinde, lokomotif bir sektör olan madencilik, ülkelerin kalkınmasında sürükleyici bir rol oynar. Ayrıca madencilik sanayinin itici gücü, katma değeri de yüksek olan ve kaynak yaratan, önemli bir sektördür. Ancak Kaymaz Altın maden İşletmeciliği, çevreye zarar verir, yaşam içinde tehlike oluşturuyorsa, "YARARLI BİR HİZMETİN KARŞILIĞI OLARAK, ÖLÜM KABUL EDİLEMEZ".
Not yazılarımıza, bir müddet ara vereceğiz. Tekrar buluşmak dileğiyle...
ESKİŞEHİR'DE ÇEVRE EMİN ELLERDE
İlimizde, yasalarla kendisine verilmiş olan görevleri, en iyi şekilde yapma gayreti içinde olan, kurum/kuruluşlarımız var. Bu kurum/kuruluşları, ne kadar takdir etsek azdır. Hele bu kurum/kuruluşlar, çevre alanında, mükemmel...