Eskişehir'in bir büyük iddiası olmalı...

Eskişehir’in tanımı yapılırken, içinde barındırdığı kimlikler sıralanırdı.-Öğrenci kenti.-Tarım Kenti.-Emekli kenti.-Sanayi Kenti.-Havacılık kenti.-Turizm kenti…Böyle sürüp giderdi kimlikler.Bugüne gelindiğinde, Eskişehir’in...

Eskişehir'in tanımı yapılırken, içinde barındırdığı kimlikler sıralanırdı.
-Öğrenci kenti.
-Tarım Kenti.
-Emekli kenti.
-Sanayi Kenti.
-Havacılık kenti.
-Turizm kenti...
Böyle sürüp giderdi kimlikler.
Bugüne gelindiğinde, Eskişehir'in asıl kimlikleri yavaş yavaş belirginleşmeye başladı.
Örneğin:
-Kültür ve Sanat kenti adeta tescillenmek üzere.
-Sanayi kenti kimliği, özellikle havacılık ve Raylı sistemler konularında yaptığı atakla ortaya çıkmış durumda.
Ve...
-Lojistik kenti. Eskişehir'in harita üzerindeki konumundan da kaynaklanan bir kimlik olarak belirginleşme aşamasına gelmiş vaziyette.
Bu üç kimlik, aslına bakacak olunursa Eskişehir'in de büyük bir "İddiası" olmalı.
Olmalı ki, muadili şehirlerden bir farkı olsun.
Elbette bu büyük iddiayı gerçekleştirebilmek için özellikle Eskişehirli siyasetçilere büyük görevler düşüyor.
Dolayısıyla...
Eskişehirli siyasetçiler bundan böyle:
-Eskişehir'in stratejik hedeflerini iyi bilen...
-Eskişehir'in değerlerini her türlü makam ve mevkinin üzerinde can siper hane savunan...
-İş bitirici ve ara bulucu.
-Sonuca odaklı ve yukarıda sözünü ettiğimiz büyük iddiaya inanmış olmalıdır ki, Eskişehir ayakta kalabilsin ve değerleri ile birlikte yükselebilsin.
Aksi takdirde...
Bu iddia kaybedildiği an Eskişehir, diğer illerden hiçbir farkı olmaksızın, değerleriyle birlikte yitip giden bir şehir olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
......

Böyle bir sezon yaşadık mı?
İlk yarının ortalarında başladı hatırlarsanız tartışma...
-"Bu hafta evimizdeki maçı alamazsak işimiz kötü" denilmeye.
Sonrasında.
Hemen her hafta benzeri endişeler hemen her hafta dile geldi.
-"Bu hafta maçı alamazsak durum daha da kötü olacak" diye devam etti.
İlk yarı bitti, ikinci yarı başladı, bizdeki endişeden en ufak bir hafifleme olmadı.
Bizler, hemen her hafta, üstelik Eskişehirspor'un kazandığı maçların ardından bile:
-"bu hafta yenemezsek işimiz iyice zora giriyor" demeye devam ettik.
İkinci yarının ortalarına geldiğimizde, endişe tavan yaptı Eskişehirspor taraftarında.
Bu kez:
-"Bu haftaki maçı alamazsak düşmeye doğru gidiyoruz" demeye başladık.
Sona doğru yaklaştığımızda ise:
-"Bu maçı alamazsak resmen düşeceğiz" demeler başladı.
Ligin sonu geldiğinde ise:
-"Bu maçları alamadığımız takdirde resmen düştük" der olduk.
Son iki üç maç, "can çıkmadan umut bitmez" diyerek:
-"Biz yenersek, onlar yenilirse belki ligde kalırız"a döndü endişelerimiz.
Son maça kalındığında ise, kombinasyonlarla falan uğraşır olduk.
Sonuç olarak...
Eskişehirspor'un bu denli kötü bir sezon yaşadığına hiç şahit olmadık bugüne kadar.
Umutların hep bir hafta sonrasına bırakılıp, o haftada da hayal kırıklığına uğradığımız bir sezonu hiç hatırlamadık.
Bu denli endişelerle dolu bir sezon geçirdik ve sezon boyu bir türlü "Oh" çekemedik neyse de...
Keşke bunun sonunda tüm bu çektiklerimizi unutturacak olan ligde kalma becerisini göstermiş olsaydık...
Her ne kadar kağıt üzerinde şansımız olsa bile...
Galiba biz ligde kalmayı da beceremedik...
......


Hiç mi iyi bir şey yok?
Biliyorsunuz şu sıralar hep kötü haberler alıyoruz.
Ne zaman televizyon kanallarında haberleri açsak, karşımıza hep kötümser ve karamsar haberler çıkıyor.
bu da ister istemez psikolojimizde derin tahribatlar yapıyor.
Buna rağmen iyimserliği içlerinde sonuna kadar barındıranlar var.
Tüm kötü koşullara ve haberlere rağmen iyimser olmayı başarıyor bu insanlar.
İşte:
Memleketimizde iyimserler kötümserlere kızınca "Hiç mi pozitif bir şey yok bu memlekette birader" diye çıkışıyor.
Bu da ister istemez aşağıdaki fıkrayı getiriyor akla.
İşte size pozitif bir bahçıvanın hikayesi...
Seyahatten dönen ev sahibi havaalanından bahçıvanına telefon açmış, konuşuyorlar:
- Nasıl, her şey yolunda mı?
- Yolunda... Küreğin sapı kırıldı, şu anda onu tamir ediyordum.
- Neden kırıldı?
- Köpeğinize mezar kazarken zorlamışım, ondan kırıldı.
- Nee! Köpeğim mi öldü?
- Maalesef havuza düştü?
- Benim köpeğim çok iyi yüzerdi; havuzda nasıl ölür?
- Havuzun suyu boşalmıştı, atlayınca betona çakıldı.
- Havuzu yeni doldurtmuştuk, neden boşalttınız?
- İtfaiyeciler evdeki yangını söndürürken ilave suya ihtiyaç duydular.
- Neee evde yangın mı çıktı?
- Evet efendim. Annenizin vefatı dolayısıyla taziyeye gelenlerden biri yanık sigara bırakmış.
- Annem mi öldü? Yahu kadın daha iki hafta önce sapasağlamdı?
- Haklısınız da... Yatak odanızda karınızla en yakın arkadaşınızı aynı yatakta görünce kalbine inmiş.
- Yahu hiç pozitif bir haber yok mu adam sende?
- Var efendim... Geçen gün siz AIDS testi yaptırmıştınız ya... Sonucu geldi, pozitif...
.....

BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
İkinci Dünya Savaşı sıralarında Berlin'i bombalamaya gelen filodaki İngiliz uçak pilotu ağır yaralı olarak ele geçirilmiş. Pilotu hastaneye kaldırmışlar ve tedavi etmeye başlamışlar. Alman doktor İngiliz'in yanına gelip;
- Size kötü bir haberim var, bir bacağınızı kesmek zorundayız, demiş. Hasta çaresiz bir şekilde Alman doktora;
- En azından sizinkiler Londra'yı bombalamaya gittiklerinde kestiğiniz bacağımı bizim topraklara atmalarını sağlar mısınız ? diye sormuş. Doktor da kabul etmiş. İngiliz'in bacağını İngiltere topraklarına bıraktırmış. Aradan birkaç hafta daha geçmiş ve doktor bu kez diğer bacağının da iyi durumda olmadığını, kesmek zorunda kalacaklarını söylemiş. İngiliz yine aynı isteğini tekrarlamış. Doktor yine kabul etmiş ve Almanlar İngiliz'in bacağını yine atmışlar İngiltere toprağına. İngiliz'in iki hafta sonra da kolu kötüleşmeye başlamış. Doktor yine kesmek zorunda olduklarını söylemiş. İngiliz de aynı isteği kolu için yinelemiş. Doktor bu kez kabul etmemiş. İngiliz şaşkınlık içinde sormuş:
- Neden ama ? İki bacağımı da attınız. Kolumu niye atmıyorsunuz?
Doktor:
- İyi de sen galiba ufak ufak kaçmaya çalışıyorsun

Haberleri