Dünyada, insanlığın selameti açısında benimsenmiş evrensel kavramlar var. Ancak çağımızda, bu kavramlar kalkan yapılarak, pek çok toplum ve ülke zor durumda bırakıldı. Hatta işgalsiz ve müdahalesiz çökertildi. Nitekim 1975 'Helsinki Sonuç Belgesi'nin, insan hakları, temel hak ve özgürlüklerini temel alan 7.nci, maddesine yönelik bir modelle, bu ülkelerin demokratikleşmesini istemiş ve sonuçta bu modelle de, Sovyetler savaşsız, işgalsiz ve müdahalesiz çökertilmiştir. Yugoslavya böyle parçalanmış, Gürcistan bu modelle Amerikanlaştırılmış, Irak bu gerekçelerle işgal edilmiştir.
Türk tarihinde de benzer örnekler var. Bu tür senaryolar, Osmanlı İmparatorluğu' nun son dönemlerin de Avrupa tarafından dayatıldı. Merkezi iradenin etkisini zayıflatıp, yerel yönetimleri kısmen bağımsız kılan 20.06.1913 tarihinde Sadrazam Sait Halim Paşa tarafından yayınlanan genelge ve " Geçici vilayet kanunu " ile devam eden parçalanma ve çöküş sürecine, daha da hız kazandırmıştır. Bugün de zaman zaman ülkemizin gündemine getirilen, "Eyalet", "federal" ve "özerk" ve "Federasyon" gibi idare şekli, Türkiye' nin bütünlüğüne yöneliktir.
Türkiye'nin, tarihi sürecini ve etnik yapısını bilen dış ve iç şer odakları, özellikle de Avrupa Birliği, Türkiye' nin, üyeliği gündeme geldikten sonra, "demokratikleşme", " azınlık" ve " yerel yönetimlere yetki" gibi kavramları, kalkan yaparak Türkiye' yi bölme gayret ve çabası içindedir. AK Parti iktidarı da, "Demokrasi sadece seçme ve seçilme rejimi değil, aynı zamanda katılma ve işbirliği rejimidir. Kamu hizmetlerine katılım ve işbirliği yerel yönetimlerden başlar. Katılımcı ve çoğulcu demokrasi ilkeleri doğrultusunda, yeni kamu yönetimi anlayışlarını mahalli idareler alanına taşımak zorunlu hale gelmiştir." görüşünde ama bu düzenlemenin, ne ifade ettiğinin bilincinde değildir.
Yine AKP iktidarı, "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nda belirtildiği gibi, "yerel yönetimler, kanun tarafından belirlenen yetki sınırları içinde kalan, tüm konularda faaliyette bulunmak açısından takdir hakkına sahip olacaktır. Merkezi idarenin görev ve yetkileri tek tek sayılacak ve bunun dışında kalan tüm görevler yerel yönetimlere bırakılacaktır." diyor ama Türkiye'nin, etnik yapısını, özellikle de PKK ve DTP' nin Anadille eğitim ve benzer isteklerini da göz ardı ediyor.
Türkiye'de, son yıllarda yapılan bütün anketlerin ortalamasına göre, Türkiye' de 66 milyon insan Türkçe konuşmaktadır. (yüzde 90) Kürtçe' yi ise 5 milyon (yüzde 6.76), civarında insan konuşmaktadır. AB İstatistik Kurumu, Eurobarometer Anketi, (Eylül 2003) Türkçe yüzde 93, etnik diller yüzde 7. Türkiye'de nüfusu 100 binin üstünde olan etnik grup sayısı 5'tir. Tablo bu olunca da anadille eğitim önerenlerin veya Kürtçe ile istekte bulunanların amaçlarının, "üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu" da ortadadır.
Ayrıca, bir etnik gruba ayrıcalık tanımak, etnik yapıdaki taşları oynatacak, ülkede, "etnik milliyetçilik" hız kazanacaktır. Kutuplaşma ve zıtlaşmalara da zemin oluşturacaktır. Ayrıca yerel yönetimlere özerklik verildiği gün, Güneydoğu' da huzursuzluk daha da artacaktır. Bugün bile, bu bölgeye ayrı bir statü kazandırılmak isteniyor.
Türkiye Cumhuriyeti, hem ulusal, hem de üniter devlet yapısı üzerine kurulmuştur. Üniter devlette, merkez yönetimi esastır. Merkezin dışındaki idareler, ikincil durumda bulunmaktadır Bütün dünyada, idari yerinden yönetimde amaç, yatırım ve hizmetlerin bir kısmının yerel kuruluşlara devredilmesi, halkın katılım imkânlarını artırarak demokrasiyi geliştirmektir. Zaten Türkiye' de, pek çok yetki mahalli idareleri verilmiştir. Bu yetki de bile pek çok sorun yaşanmaktadır. Hatta bazı belediyeler, bugün bile merkezi yönetimle sıkıntı yaşatmaktadır. Özellikle Güneydoğu' daki, DTP belediye Başkanlarının icraatı ortadadır. Türkiye' de, "federasyon", "Özerk" veya "federal idare", bu sıkıntıları daha da artıracak, hatta ülkemizi bölünme aşamasına getirecektir.
Ayrıca tüm dünyada, yerinden yönetim, siyasi ve idari olmak üzere iki ayrı türde uygulanmakta, bu sistem, daha çok, federal devletlerde, anayasalarca, ulusal kimliğe sahip olmayan yerel birimlere tanınmış olan, özerk, ya da yarı özerk statüye dayanan bir yönetim biçimidir. Bu sistemde, "eyalet", "kanton" ve benzeri adlarla anılan, yönetim birimlerinin yerel mahiyette yasama ve yargı alanında kısmi yetkileri de bulunmaktadır. Türkiye' de, böyle bir yapılanma, ülkeyi böler.
Dış ve iç şer odakların da isteği bu değil midir?
EYALET SİSTEMİ, TÜRKİYE'Yİ BÖLER
Dünyada, insanlığın selameti açısında benimsenmiş evrensel kavramlar var. Ancak çağımızda, bu kavramlar kalkan yapılarak, pek çok toplum ve ülke zor durumda bırakıldı. Hatta işgalsiz ve müdahalesiz çökertildi. Nitekim...