Öyle çok da dini bütün biri olmadığımızı biliyoruz.
Ne yalan söyleyelim...
Yüce kitap Kuran'ı da hatim etmedik.
Arapça da bilmeyiz.
Ama Türkçe mealini okumuşluğumuz vardır.
Okuduğumuzdan da bir şeyler anladığımızı zannediliyoruz.
Örneğin...
Yaratan "Kul hakkıyla karşıma gelme" diyor yüce kitapta...
Bunu hangi ayette diyor? Ne şekilde diyor? diye boş yere sorgulamamak lazım.
Çünkü...
Kul hakkı yenilmemesi için kuranda en az 20-30 ayet var.
Aslına bakarsanız...
-"Kul hakkı ile karşıma gelmeyin" emri, Kur'an'ın da ruhunu yansıtan bir söz.
Şöyle bir düşünün.
Dünyada yapabileceğiniz her türlü kötülüğün karşısında, yenilmiş bir kul hakkı zaten yok mu?
Yapılan her kötü davranış, birilerinin hakkını gasp etmiyor mu?
İyi insan olmanın tek yolu, kul hakkı yememekten geçmiyor mu?
Bu yüzden...
"Kul hakkıyla karşıma gelme" sözü üzerine, diğer ayetlere gerek bile kalmaz" diye düşündüğümüz olur zaman zaman.
Söylediklerimiz yanlış anlaşılmasın ama...
Kul hakkı yiyen insan, Müslümanlığın tüm vecibelerini yerine getirse de, en azından bizim vicdanımızda Müslüman olamaz.
Kimse de bizden, o insanın Müslümanlığına şahitlik etmemizi bekleyemez.
Kul hakkı yenilmek için değil, yenilmemesi için mücadele verilmesi gereken bir haktır bize göre.
Ne yazıktır ki, yüce dinimizin emrettiği ve kutsal kitabımızın ruhunu yansıtan "Kul hakkı" günümüzde olabildiğince yeniliyor.
Özellikle de, bugüne kadar birçok kez hakkı yenilmiş olmasına rağmen, hasbelkader bir kurumun başına getirilmiş insanlar tarafından.
Üstelik.
Devlete ve millete ait kurumların başına getirildikten sonra, kul hakkı yemeyi kendine hak sayan kişiler yiyor kulların haklarını.
-"O'nun adamı", "Bunun yandaşı" diyerek...
Bazen ödeneğini kesip, bazen de sürgüne yollayarak yapıyorlar bunu...
Liyakat, Adalet ise hak getire... İlgilenmiyorlar bile...
Çoluğu çocuğu mağdur ve perişan olacak diye düşünmeden yapıyorlar bunu.
Ders vermek, ceza vermek kul hakkı yemenin de önüne geçiveriyor birden.
İki dudağının arasından çıkan iki kelime, beyaz kâğıdın üzerine atılan bir tek imza ile yenir mi kul hakkı?
Bal gibi yiyorlar işte.
Sözünü ettiğimiz yönetenler, belki iyi yönetici olabilirler. Hasbelkader millete ait kurumların başına da gelmiş olabilirler.
Ama "Müslüman" asla olamazlar.
Çünkü Kul hakkını yiyorlar...
Şimdi bu yazıyı okuyup, "Acaba kimden? Hangi yöneticiden bahsetti ki?" diye boş yere düşünmeyin.
Çünkü...
Bir tek kişiye özel yazılmış bir yazı değil bu yazı...
Verdiği emir, yaptığı uygulama ve aldığı karar ile bir tek insan dahi olsa mağdur edip, hakkını yiyen her yönetici için geçerlidir bu yorum.
Özellikle de...
Oturdukları makam sayesinde, kul hakkı yemeyi kendine hak görenler içindir.
O yüzden kimse üzerine alınmasın.
Ya da herkes alınsın...
.............
"Bir daha ki yaza kadar umarız
birileri yapar" demiştik ama...
"Hep söylüyoruz, Eskişehir Turist akınına uğrayan bir kent haline geldi.
Özellikle hafta sonları Eskişehir'i görmek için ya kendi çabalarıyla, ya da turlar halinde bine yakın turist geliyor.
Eskişehir'i görmek için gelen Turistlerin Eskişehir'i gezmesinde ufak tefek sorunlar haricinde öyle büyük sorunlar yok.
Belirli program dahilinde görülecek yerleri bir bir geziyorlar.
Ancak...
Her gezide olduğu gibi, insanlar gezmek için geldikleri Eskişehir'den, gerek evleri için, gerekse yakınları için bir hediye almak zorunda hissediyorlar.
İşte sorun da burada başlıyor.
Zira...
Eskişehir'i gezmek için gelip de, Eskişehir'den gittikleri yere götürebilecekleri hediyelik eşya sadece lületaşından ibaret.
İkinci bir materyal maalesef yok.
Bu Eskişehir için önemli bir eksiklik.
Dahası...
Bu eksikliğin giderilebilmesi için, öncelikle kafa yorulması, ardından da bir şeyler ortaya çıkartılması gerekiyor.
Bunu kim yapar? Bilemiyoruz.
Ancak bildiğimiz bir şey var ki, o da Lületaşı'nın sadece bu eksikliği kapatamıyor olmasıdır.
Umarız, Lületaşı yanında Eskişehir'i simgeleyen bir şeyler bulunur.
Yoksa da, yaratılır...
Bu yazıyı bundan bir yıl önce kaleme almıştık.
En azından, Eskişehir'e gelen Turistlerin eline tutuşturabileceğimiz magnet çeşitleri olsun istemiştik.
Aradan bir yıl geçti.
Bu arada, binlerce Turist Eskişehir'i gezdi.
Giderken yanlarında hediyelik olarak hiçbir şey götüremedi.
Çünkü.
merdiven altlarında yapıldığı ilk etapta belli olan ve magnet bile diyemeyeceğimiz süs eşyalarını beğenmedi.
Ne diyelim...
Belki bir daha ki yaza kadar birileri çıkıp, bu işe el atar... " demiştik ama, bu yaz da bir şey değişmedi.
Umudumuz bir daha ki yaza artık..
..........
Heykel kırmak sevap mı yoksa?
El alem bir yerde Heykel gördüğünde, önce o'nu uzun uzun inceler.
Biz ise, "Acaba neresine zarar verebiliriz" diye benzeri bir inceleme yaparız.
El alem bir yerde Heykel gördüğünde hemen önüne geçip fotoğraf çektirir...
Biz ise, resmen bir tarafını kırarız aynı Heykelin.
El alem, sırf Heykel görebilmek için ülke ülke gezer...
Biz ise, sırf üzerini boyamak ve yazı yazmak için Heykel ararız.
El alem Heykel'e bir kültür, bir sanat, bir yaşam tarzı gözüyle bakar.
Biz ise, zarar vererek stresimizi atabileceğimiz bir taş yığını olarak görürüz.
El alem için Heykel, geçmiştir, anı'dır, tarihtir.
Bizim için ise Heykel, biran önce kaldırılması gereken bir engeldir.
El alem savaş sırasında bile, sırf zarar görmesin diye ilk önce Heykellerini saklar.
Biz ise Barış zamanında özellikle Heykel yok etmeye bayılırız.
El alemin Heykelleri yüzyıllar boyunca öylece durur...
Bizim Heykellerimiz ise hafta bir bakım görmek zorundadır.
El alem taştan Heykel yapar...
Bizimkiler, var olan Heykelleri taşlar.
Bakın Eskişehir'e sözde Heykeller kenti.
Bir tane olsun, dikildiği şekliyle duran tek bir Heykel yok.
Yenikent'te ki yakıldı. Köprübaşında ki boyandı, Adalar'daki ise kırıldı.
İşte bu kadar sanata, kültüre bakışımız.
İşte bu kadar yaşam felsefemiz.
El alem Heykeline İnsan muamelesi yapar.
Bizim insanımız ise Heykel'e şeytan muamelesi.
...........
Biraz da gülmek lazım
İnşaat sahasındaki genç bir adam, gücünü abartıp, herkesi yenebileceğini söyleyip böbürleniyordu. Bu arada kafayı taktığı yaşlı işçilerden biriyle de sürekli dalga geçiyordu.
İhtiyar duruma ifrit oluyor ama elinden de bir şey gelmiyordu. Yaşlı işçinin sonunda canına tak etti:
- Pekala, seninle haftalık yevmiyeme iddiaya giriyorum. Şu karşıdaki ek binaya el arabasıyla öyle bir şey götüreceğim ki sen onu el arabasıyla geri getiremeyeceksin. Var mısın?.
- Tamam ihtiyar... Bakalım napacaksın? dedi yükseklerde gezen genç...
Yaşlı adam biraz sonra el arabasını getirdi ve eliyle gence işaret etti:
- Tamam, hadi bin arabaya!
Eyy kul hakkı yemeyi kendine hak sayan yöneticiler...

Öyle çok da dini bütün biri olmadığımızı biliyoruz.Ne yalan söyleyelim
Yüce kitap Kuranı da hatim etmedik.Arapça da bilmeyiz.Ama Türkçe mealini okumuşluğumuz vardır.Okuduğumuzdan da bir şeyler anladığımızı zannediliyoruz.Örneğin
Yaratan...