Depremle ilgili yazımızdan sonra, bir okuyucu, " ... Çadır kentler, ortadan kaldırılırken, kentteki ilgililer ne yapmış merak ediyoruz. Oysa çadır kentler, depremde öncelikli olacak yerlerdir. Ayrıca olası bir depremde "toplanma alanı" olarak belirlenen yerler ne oldu. Bu hususta da kamuoyunu aydınlatırsanız memnun olurum." diyerek, bazı açıklamalarda bulunmuş.
Şu bir gerçek ki, 17 Ağustos 1999'da Marmara'yı vuran 7.4'lük depremden sonra Eskişehir' de, pek çok çalışma yapıldı. Çadır kentler yanında, toplanma yerleri de tespit edildi ama bu yerlerin de akıbeti hakkında bilgi sahibi değiliz.
Oysa Japonya'da, her otobüs durağında ve çeşitli yerlerde, toplanma yerleri, barınma yerleri yazılıdır. Eskişehir' de kaç kişi nerede barınacağını, nereye başvuracağını velhasıl depremle ilgili hiçbir şey biliniyor. İlgililer her depremde ilgili, bir şeyler yapılıyor, listeler hazırlanıyor ama halkın bundan haberi yok.
Aslında deprem anında toplanma yerleri ile ilgili, sorun tüm illerde var. Nitekim
Uzmanlar, 17 Ağustos sonrası olası bir İstanbul depremi için, uyarılara başladı: "Sığınma alanları oluşturun. Vatandaşın çadır kurup başını sokacağı bir yer olsun." Bu uyarılar sonrası, Afet Koordinasyon Merkezi de, 1999-2003 arasında, İstanbul'da olası bir deprem durumu için, 470 toplanma alanı belirlendi. Ancak AKP döneminde, o boş alanların, 300'ü imara açıldı. Buralara alışveriş merkezleri ve gökdelenler inşa edildi.
Oysa Türkiye, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi ile büyük bir felaketi yaşadı. 15 yıl önce, Kocaeli'nin Gölcük İlçesi'nde saat 03.02'de 7.4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Resmi rakamlara göre; Marmara Depremi'nde 18 bin kişi yaşamını yitirdi, 33 bin kişi yaralandı, 285 bin konut ve 42 bin işyeri hasar gördü. Yüz binlerce kişinin, evsiz kaldığı deprem, Ankara'dan İzmir'e kadar, birçok şehirde hissedildi. Ancak Türkiye bu depremden gereken dersi almadı.
MARMARA depremi sonrası, tüm illerde, gözler Türkiye'deki yapı stokuna çevrildi. Hasarlı binalar yıkılacak, depreme dayanıklı konutlar yapılacaktı. Ancak verilen sözler tutulmadı. Tüm illerde ve Eskişehir'de, binaların deprem güvenliğinin olmadığı vurguladı. Çünkü pek çok yapının, deprem yükünü kaldırma şansı yok. Güçlendirme ve onarımda sınıfta kaldık. Geldiğimiz noktada, Eskişehir' in ve diğer illerin, depremle ilgili durumu, 1999 yılından farklı değildir.
Eskişehir' de, kültür merkezleri, pek çok tesis hatta gereksiz restorasyon çalış-maları yapılıyor ama çadır kent ve deprem toplanma yerleri ile ilgili arzu edilen boyutta çalışma yok. Hatta var olan imkânlar da yok ediliyor.
Oysa depreme, hazırlıklı olma kavramı, sürekli, kalıcı ve çok geniş kapsamlıdır; bireyden, devlete kadar çeşitli kurum ve kuruluşların görev ve sorumluluklarını içerir; geniş bir alanda uzman katkısı gerektirir. Depreme, hazırlıklı olmanın reçete niteliğinde, basit bir çözümü de yoktur. Ancak deprem öncesi çalışmalar zamanında, yerinde, yeterli, sürekli ve bilimsel temele dayalı olarak, doğru ve iyi yapılırsa, deprem sonrası mal ve can kaybı, o denli az olur ve depremin yıkıcı etkisi en aza indirgenir.
Eskişehir' de, kentsel dönüşüm çerçevesinde, eski ve çürük binaları yıkarak, yerlerine, hem yaşam alanı bulunan, hem de depremlere karşı dayanıklı olan binalar üretilecek. Bu çerçevede, Alanönü, Karapınar, Huzur ve Erenköy mahallelerini içine alan bin 536 konutluk "Karapınar Gecekondu Önleme ve Dönüşüm Projesi" ile depreme dayanıklı binalar yapılacaktı!
Aynı imkânın, kentin diğer semtleri içinde sağlanmalı, kentte depreme dayanıksız binalar da tespit edilerek, gerekli önlemler alınmalıdır. Mahallelerin, envanteri çıkartılmalı, hangi ev sağlam, hangisi çürük, hangisi depreme dayanıklı, hangisi değil, mutlaka belirlenmeli, gerekli önlemler de alınmalıdır.
17 Ağustos depreminden sonra, açıklamalarda, Eskişehir'de, 130 bin bina, 220 bin konut var. Bunların yarısı olan 110 bin binada iskân yok. Kalan binalar ise imar affından faydalanarak oturma izni almış. Ayrıca geçmiş yıllarda da, mücavir alanların, dar tutulması nedeniyle, mahallerin büyük bir bölümü, kendi halinde gelişti. Bu ihmal, bugün belediyeleri sıkıntıya soktu.
Türkiye ve Eskişehir' de, depreme hazırlık toplum tabanlı değil. Toplum tabanlı ve altyapısı olmayan afet yönetiminin, dünyanın hiçbir yerinde başarı şansı yoktur. Türkiye' de afetler ve depremler karşısında, halka, sorumluluk verilmiyor, eğitilmiyor, yönlendirilmiyor.
Ülkemizin kentlerinde ve Eskişehir' de AFAD var. İsmi var icraatı yok. Nitekim Profesör Naci Görür, deprem konusunda yetkilendirilen AFAD' ın, doğru kurum olmadığı görüşünde: Ona göre, Türkiye'deki depremselliği araştırma, kentleri depreme güvenli hale getirme, halkı bilinçlendirme... Bunlar AFAD' ın yapabileceği işler değildir. "dedi. O nedenle de depremle ilgili hazırlıklar, ciddiye alınmalı, gerekenlerde vakit kaybedilmeden hayata geçirilmelidir. Çünkü felaket geliyorum demez...
FELAKET GELİYORUM DEMEZ
Depremle ilgili yazımızdan sonra, bir okuyucu,
Çadır kentler, ortadan kaldırılırken, kentteki ilgililer ne yapmış merak ediyoruz. Oysa çadır kentler, depremde öncelikli olacak yerlerdir. Ayrıca olası bir depremde toplanma...