Felaketler Haber Bülteni

Evde bir kişi diğerine “Aç bakalım televizyonu; hangi felaketler olmuş” dese artık asla yadırgamayız. Salgın, sel, orman yangını, kadın cinayetleri, her türden canlılara yönelik katliamlar, tecavüzler haber bültenlerinin...

Evde bir kişi diğerine “Aç bakalım televizyonu; hangi felaketler olmuş” dese artık asla yadırgamayız. Salgın, sel, orman yangını, kadın cinayetleri, her türden canlılara yönelik katliamlar, tecavüzler haber bültenlerinin ‘normali’ haline geldi. Yazılı ve görsel medya, artık izleyicilerde felaket yorgunluğu yaratıyor. Öncelikle haber yorgunluğu ve ona bağlı felaket yorgunluğu… Bu ‘medyatik kafalarla’ devam edilirse, haber medyasının sonu beklenenden çok daha hızlı gelecek.


 


Sanayi Toplumu Çağı çoktan gerilerde kaldı. Yaşadığımız zaman diliminin, Küresel Çağ gibi bir nitelemeden başlayarak uzayıp giden pek çok ismi var. Bunlardan birisi de Bilgi Çağı. Bilgisayarın, İnternet’in ve iletişim araçlarının ekonomik ve sosyal yaşamda daha fazla yer almaya başladığı döneme “Bilgi Toplumu Çağı” adını veriyoruz. 1970’lerin sonrasında sadece masalarımızın üstü ve telefonlarımız değişmedi. Bu yeni dönemde sermaye, işgücü, doğal kaynaklar gibi üretim için gerekli olan unsurların arasına bilgi de eklendi. Eklenmekle kalmadı; hızla önem diziliminin ilk sıralarına doğru yol aldı.


 


Bu bağlamda yazılı medya da değişen zamana ayak uydurmak zorunda… Basının haberin ötesine geçmesi gerekiyor. Buna “haberin çeşitlenmesi ve derinleşmesi” de diyebiliriz. Halkın ilgisini bir sosyal olay kadar bilimde, teknolojide veya ekonomide oluşan bir gelişme de ilgisini çekiyor. Bu nedenle genelde bu köşede çeşitlenen ve derinleşen haberin ve fikrin nabzını tutmaya, belki de günlük yaşamda gördüklerimizin arka planındaki bilgi mutfağını ele almayı deniyorum.


 


Bilişim ve iletişimin yüksek hız özelliği, sosyal ve ekonomik yaşama da yansıdı. Bilgi Çağı ile birlikte toplumsal hareketliliğin hızı ve ivmesi de arttı. Yaşamın tüm alanlarında değişim, bir ana unsur haline gelirken rekabet sertleşti ve Dünya ölçeğinde bir gerçeklik haline dönüştü. Bu durum, toplumda ve bireylerde yeni türden ruhsal travmalar ve rahatsızlıklar oluşturmaya başladı.


 


Toplum içinde gözlenen ruhsal sorun artışının arkasında, bir ölçüde bilgi toplumunda artan değişim temposunun etkisi de var. Bir örnek vermek gerekirse; 40’lı, 50’li yaşlara varmış olan kuşağın kendi çocukları ile olan kuşak farkı, anne-babaları ile olandan çok daha büyük ve çeşitli. Kuşak farkı da değişiyor.


 


Bu çağda bilginin artan önemi, eğitime daha fazla zaman ayırmayı gerektiriyor. Öğrenilmesi gereken çok daha fazla bilgi var. Bilginin eskime hızı da arttı. Bu durum, özellikle genç insanlarda bir ruhsal gerginlik yaratıyor. Artan eğitim ihtiyacı, işsizlik riski ile birleşince uykusuzluktan başlayan bağımlılık yapan madde kullanımı ile devam eden birtakım olumsuz durumlara yol açıyor.


 


Bilgi toplumunda bilgiden uzak kalma, insanların kolayca sosyal yaşamdan düşmelerine neden oluyor. Bilgi ile birlikte meslekler de hızla eskidiğinden, üretim süreçlerinde kol emeğinin eski değeri kalmadı. Makineleşmenin ve otomasyonun etkileriyle iş bulabilmek için giderek zorlaşıyor.


 


Bilgi Toplumu Çağı’nın birkaç özelliğini şöyle sayabilirim. Birincisi; küresel etkileri dikkate almadan yorum yazmak mümkün değil. İkincisi; küresel olana karşı tez olarak yerellik her zaman olduğundan daha fazla öne çıkıyor. Üçüncüsü; kentler artık toplumların, bireylerin, kurum ve kuruluşların her ölçekte ilgisini en az ülkeler kadar çekiyor. Dördüncüsü; bu değişim, medyaya (bu arada yazılı basına da) yeni roller, görevler ve sorumluluklar yüklüyor.


 


Dünya dev bir pazara dönüştü. Bu büyük pazarda rekabet ve var olma savaşı zorlaştı. Bu gerçeği kavrayıp doğru dönüşümü sağlayamayan medya organları da adlarını yok olanlar arasına yazdıracak. Dünün kolay ve sıradan (yaygın ya da yerel) gazeteciliği ile kalıcı ve sürdürülebilir olmak mümkün değil. Ya değişeceksin ya da yok olacaksın.


 

Haberleri