GIDAMIZA KİM SAHİP ÇIKACAK?

    Dünyada yaşanan savaşlar ve ülkeler arası uzlaşmazlıklar sebebiyle oluşan kriz ve sömürüye dayalı dünya düzeni, kentlerde yaşayan emekçi kitleler ve köylü sınıfın yaşamını giderek daha da zorlaştırıyor. İnsanlar...


    Dünyada yaşanan savaşlar ve ülkeler arası uzlaşmazlıklar sebebiyle oluşan kriz ve sömürüye dayalı dünya düzeni, kentlerde yaşayan emekçi kitleler ve köylü sınıfın yaşamını giderek daha da zorlaştırıyor. İnsanlar yeterli ve güvenli gıdaya ulaşımdan, eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarına varana değin birçok konuda hak mahrumiyetine maruz kalıyor. Emperyalist savaşların yarattığı tahribata son olarak yakın coğrafyamızda cereyan eden Rusya ve Ukrayna savaşı ile bizzat şahit oluyoruz. Savaşın bizim açımızdan olumsuz yansımalarından birisi ise ayçiçek yağı ve tahıl ithalatında yaşanan kriz oldu. Savaş sebebiyle hem Rusya, hem de Ukrayna tarım ürünleri ihracatında belirli ürünlerde kısıtlamaya gitti. Ülkemizde yağ arzında sorun yaşanacakken, Rusya ile kurulan temas sonrası yağ yüklü gemilerin geçişine izin çıkmasıyla birlikte kriz geçici olarak aşıldı. Ancak gıda krizi önümüzdeki yıllarda, bilhassa siyasi ve ekonomik durumu, gelişmiş ülkelerin gerisinde olan 2 ve 3. dünya ülkelerini ciddi boyutta etkileyecek gibi görünüyor. Nitekim 2022 yılında buğday ithal etmeye başladığımız Hindistan, özel durumlar harici buğday satışını durdurduğunu açıkladı. Çin gübre satışını durdurdu. Rusya daha önceden bu kararı almıştı. Pazarın % 40’ından fazlası bu iki ülkede oluşuyor. Çin diğer taraftan tüm dünyadan buğday ithalatı yaparak stokluyor. Hülasa, dünya büyük bir kaosun içine sürükleniyor. Böyle bir ortamda ülkemizin de gıda tedarikinde zafiyet yaşama olasılığı kuvvetli ihtimal. En azından benim açımdan sürpriz olmaz.
***
Dünya bu gerçeklerle yüzleşirken, ülkemizde gıda üretimi, güvenliği ve sürdürülebilirliği noktasında hükümet tarafından atılmış önemli bir adım yok. 2021 ortalarından itibaren tarım aletleri, gübre, mazot, tohum, tarım kimyasalları ve diğer ihtiyaç kalemlerinde % 400’lere varan artışlar oldu. Bir tarafta artan girdi maliyetleri ve diğer yandan ürünün tarlada değerini bulamaması sebebiyle üreticiler önünü göremez duruma geldi. Bu gelişmelere sonuç olarak 2021 ortalarından itibaren tahıl, et ve süt arzında yaşanan kriz henüz aşılabilmiş değil. İnsan beslenmesinde en temel ihtiyaç olan tahıl, süt ve et üretimini, zincirin halkaları gibi bir bütün olarak ele almak ve bu mantıkla çözüm üretmek gerekiyor. Nitekim hükümetin bu yıl için açıklayacağı hububat alım fiyatları bu anlamda öne çıkıyor.

Üretici Hakkını İstiyor

Geçtiğimiz yıl 17 Mayısta, CB Erdoğan TMO’nun 2020-2021 yılı sezonu hububat alım fiyatlarını adeta “müjde” gibi açıklamıştı, lakin açıklanan fiyatlar hem borsa, hem de piyasa fiyatlarının çok altında kaldı. Üreticiyi ezdirmemek ve malını değerinde satabilmesi için taban fiyat belirlemesi gereken kamu kuruluşu TMO, piyasa fiyatlarının neredeyse % 60 gerisinde kaldı. Tüccar ve gıda tekelleri elinde her türden fiyat spekülasyonuna açık hale gelen ürün alış/satış işlemlerinden kârlı çıkan yine tüccar ve sanayici oldu. 2021 yılında açıklanan hububat alım fiyatlarının maliyetlerle orantılı olmaması sebebiyle oluşan sıkıntıların gelecekte de yaşanmaması için, 2021-2022 sezonunda açıklanacak fiyatların üretimin sürdürülebilmesi için makul seviyelerde olması gerekiyor.

Derdimiz Üretim mi, Üretici mi, Her İkisi mi?

Kırsalın sorunları konusunda doğru bilinen bir yanlış var. Tarım konusu ne zaman açılsa, kamuoyunda üretimin azaldığı, yahut üretim yapılmadığı noktasında bir görüş hakim. Fakat durum öyle değil. Açıklanan son rakamlara göre sisteme kayıtlı çiftçi sayısı ilk kez 500 binin altına düştü. Çiftçi sayısının son 20 yıl içerisinde % 60 oranında azaldığını hesap edersek, şuan tarım alanlarının yarısından fazlasının ekilmemiş olması gerekirdi. Fakat ekilebilen tarım alanlarının aynı oranda azalmadığı gibi üretim rekoltesinin de yıldan yıla arttığını biliyoruz. Yani esas sorun sektörün üretici tarafının gelir payının giderek daralması. Düşen kâr marjları sebebiyle küçük/orta ölçekli aile işletmeleri yerini büyük ölçekli sayıca az Kapitalist işletmelere bırakıyor. Böylelikle her yıl kırsalda yaşayan on binlerce insan artık geçinemediği için, kırsaldan kente göç etmek zorunda kalıyor. Bugün artık kentten, kırsala göç fikri gerçekçi değil. Yapılması gereken kırsalda halen yaşam mücadelesi veren köylüleri yerinde muhafaza edecek önlemlerin alınması olacaktır.
***
    Hem tarımsal girdi üretiminde, hem de gıda üretimi ve dağıtımında oluşan özel sektör tekelini kırmadan, pahalılığı çözebilmenin mümkün olmadığını biliyoruz. Üreticinin kendi ürettiği ürünü, mamul ürün olarak pazara sunabileceği, tarladan sofraya kadar her aşamasında oluşan katma değerin kamunun cebinde kalacağı bir yapı ancak sorunları temelden çözebilir.  İthalata bağımlılığı azaltmak için, tarıma dönük bilimsel ar-ge çalışmalarına hız verilmelidir. Tarımsal üretimde ihtiyaç duyulan ürünlerin üretileceği kamusal nitelikli sanayi kuruluşları kurulmalı, yeni teknolojiler üretilmelidir. Ülkesine vatandaşlık bağıyla bağlı olan her insanın, sağlıklı, ucuz ve yeterli gıdaya ulaşabilmesi en temel hakkıdır. Hem gıda üretimi, hem gıda güvenliği, hem de tarımsal istihdam yönüyle küçük-orta ölçekli aile işletmelerinin korunabilmesi ve yaşatılabilmesinin yolu buradan geçiyor.

Haberleri