Gider ayak cennete bir bilettir organ bağışı...

Eskişehir Kent Konseyi Çevre Sağlık Çalışma Grubu öncülüğünde düzenlenen bir etkinlik vardı geçtiğimiz Cuma günü.Organ bağışına dikkat çeken bir etkinlikti bu.Gazeteci- Yazar Tuluhan Tekelioğlu’nun gerçek kişilerin...

Eskişehir Kent Konseyi Çevre Sağlık Çalışma Grubu öncülüğünde düzenlenen bir etkinlik vardı geçtiğimiz Cuma günü.
Organ bağışına dikkat çeken bir etkinlikti bu.
Gazeteci- Yazar Tuluhan Tekelioğlu'nun gerçek kişilerin nakil öncesi, nakil anı ve sonrasındaki yaşamlarını konu alan 'Yeni Hayat' adlı belgeselin de yer aldığı etkinliği takip ettik.
İyi ki de etmişiz çünkü bugüne kadar ıskaladığımız bir konunun ne denli önemli olduğunu anladık.
Başka ne mi anladık?
-Türkiye'de yılda 500 civarı organ bağışı yapıldığını...
-Bu rakamın milyonda sadece 6 olduğunu...
-Binlerce insanın yaşamak için organ beklediğini...
-Organ bağışının dini açıdan hiçbir sıkıntı doğurmadığını zira "İnsanı yaşatın" diye bir ayetin bulunduğunu...
-Önemli olan organ bağışının kadavradan alınan organ olması gerektiğini.
-Bağış olmadığı için gerekli organların yaşayan insanlardan alınmak zorunda kalındığını ki bunun da aslında sağlıklı ve etik olmadığını öğrendik.
Öte yandan, Tuluhan Tekelioğlu'nun hazırladığı belgeseli izlediğimizde de son derece etkilendik.
-Hayatını ve mesleğini organ bağışına adamış hekimlerin "Organ bağışına ihtiyaç duyan son hasta yaşama tutununcaya kadar bu işe devam edeceğim" demeleri...
-Bağışta bulunan bir vatandaşın "Belki de hayatımda yaptığım en doğru iş" demesi...
Ve bağışlanan organ sayesinde yaşama dönen bir hastanın "Çok kötü bir insan olabilirsiniz. Ama organlarınızı bağışlamak suretiyle size bu dünyadan giderayak bir cennet bileti sunuluyor" demesi karşısında son derece etkilendik.
.....
Her şey o zaman mı başladı?

"Üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar.
Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni.
Ama Ermeni olan aynı zamanda papaz.
Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar.
Etrafta su yok.
Bağların olgun zamanı.
"İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın," diye
Bir bağa giriyorlar.
Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler.
"Kaç paraysa veririz," diyerek yemeye başlamışlar.
Bu sırada bağın sahibi gelmiş.
Bakmış üç kişi üzümünü yiyorlar.
Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş.
Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli.
Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış.
Üçüncüsü de Türk.
Dönmüş Ermeni'ye,
"Bak bu adam Türk, yesin malımı.
Benim kanımdandır.
Helali hoş olsun.
Bu da Kürt'tür ama din kardeşimdir.
Sen niye yiyorsun benim üzümü mü?" demiş.
Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen
Türk ve Kürt'ün hoşuna gitmiş.
Adam, papazı bir güzel dövmüş.
Kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatmış.
Bağ sahibi biraz sonra Kürt'e dönmüş.
"Müslümansın da niye sahipsiz bağa giriyorsun.
Bu adam benim kanımdan yediyse afiyet olsun,
Çünkü o Türk'tür.
Kardeşimdir," diyerek bir güzel onu da dövmüş ve yere uzatmış.
Bu durum Türk'ün hoşuna gitmiş.
Biraz sonra Türk'e dönmüş ve "Tamam anladık Türk'sün,
Aynı kandanız, aynı dindeniz ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi?" diyerek Türk'e de vurmaya başlamış.
Türk yumrukla yere yuvarlanınca Kürt'e dönmüş ve
"Biz," demiş..."papazı dövdürmeyecektik."
.....
Aday nasihatleri...
Her seçim bitip,bir başka seçimin havasına girildiğinde yazarız benzeri yazıları.
Çünkü...
Her seçim bitip bir başka seçimin havasına girildiğinde bazıları da aday olma havasına girer.
Aslında bu yazacaklarımız Milletvekili seçimi için daha da geçerlidir ama, Mahalli seçimlerde aday olmayı düşünenler için de kulak ardı edilmemeli diye düşünüyoruz.
Kimseye nasihat çekmek haddimize değil ama, siyasetle uğraşan ve önümüzde ki erken ya da zamanında yapılacak Mahalli ve Milletvekili genel seçimlerinde aday olmayı şimdiden kafasına koymuş olanlara bazı önerilerimiz olacak.
Öncelikle şunu söylemekte yarar var.
Siyasete atılan insanların bazıları, siyasetin Eskişehir'de yapıldığını zanneder.
-"Eskişehir'de güçlü olursam, benim işim olur" diye düşünür.
O yüzden...
Parasını ve zamanını Eskişehir'de harcar kafasına koyduğu hedefe ulaşabilmek için.
Parti delegasyonu ve teşkilat yönetimlerine sahip olmakla aday olduğu koltuğa ulaşacağını zanneder.
Bazıları da, asıl siyasetin Ankara'da yapıldığını bilir.
Ankara'daki parti yöneticilerinin ya da genel başkan üzerinde etkili olan kişilerle sonuca daha kolay ulaşılacağının farkındadır.
O nedenle, Eskişehir'de üyeyle,delegeyle falan çok vakit kaybetmez.
Sonuçta...
Üye ve delege ile adaylık hedefleyenlerin çoğu hayal kırıklığına uğrar.
Siyaseti Ankara'da yapan ise hep kazanır.
Süreci şöyle bir aklınızdan geçirin:
Siyasetin Eskişehir'de yapıldığını zannedenlerin neredeyse tamamına yakını, hala aday olmak için çabalıyor.
Bir çoğu delegele ve üyelerin tamamına yakınının desteğini almalasına rağmen...
Parti yönetimleri yanında durmasına rağmen, hiçbir yere gelemedi bu sözünü ettiğimiz insanlar.
Halbuki...
İsmi o güne kadar hiç duyulmamış, delege ve üyelerin tanımadığı, parti yönetimlerinin karşı olduğu insanlar, birilerinin devreye girmesi sayesinde tepeden inip koltuğa oturuverdiler.
Çünkü sözünü ettiğimiz bu insanlar başta da söylediğimiz gibi, siyasetin Ankara'da yapıldığını ve şekillendiğini çok iyi biliyorlardı.
O yüzden de...
Eskişehir'de vakit kaybetme yerine, Ankara'dan işi bitirdiler.
O nedenle...
Önümüzde yapılacak olan seçimlere hazırlanmayı düşünenlere, bu yazdıklarımıza ilave olarak söylemek istediğimiz bir şey var;
Hiç boş yere Eskişehir'de zaman kaybetmesinler...
Öyle delegeymiş, yöneticilermiş, üyeymiş uğraşmasınlar.
Eskişehir'de 600 delegeleri olacağına, Genel başkan ve sözü geçen bir genel merkez yöneticisine ulaşacak,kendisinin adaylığı için onlara ricada bulunacak bir aracıları olsun yeter.
İnanın, kendileri bile ne kadar kolay aday olduklarına hayret edecektir.
Söylediklerimiz inandırıcı gelmiyorsa, bu güne kadar seçilenleri şöyle bir zihninizden geçirin.
Haklı olduğumuz ortaya çıkacaktır...

Haberleri